13 Mayıs’ın 745. Yıl Dönümünde Türkçe
13 Mayıs 1277 tarihi; genelde kültürümüz, milletimiz, tarihimiz ve dilimiz özelde ise Karaman için bir dönüm noktasıdır. Hem bu tarihin hem bu tarihin de yer aldığı çağın görklü isimleri Türkçeyle anılan iki büyük şahsiyeti var. Türkçenin ve Türklerin zor zamanlarında karar ve tavırlarıyla öne çıkan iki büyük isimden biri büyük devlet adamı ve zamanın kahramanı Karamanoğlu Mehmet Bey; diğeri gönüllerin sultanı, söz meydanının pehlivanı Yunus Emre.
Kadim medeniyetimizde şehirlerin, beldelerin orayı temsil eden şahsiyetleri vardır. Mesela Nevşehir denince akla ilk gelen isim, Hacı Bektaş-ı Veli’dir. Akşehir hemen Nasreddin Hoca’yı çağrıştırır. Ankara’yı temsil eden Hacı Bayram’dır, Bursa’nın simgesi ise Emir Sultan. Bugün Türk-İslam coğrafyasında birçok şehrin kendisini temsil eden kanaat önderleri olduğu gibi Karaman’ın da gönül erleri, ulu kişileri ve manevi şahsiyetleri vardır. Ancak Karaman’ı bu şehirlerden ayıran, Türkçeyle ve Türkçenin zirve isimleriyle birlikte anılmasıdır.
Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan en gelişmiş sistemdir. Onun en temel özelliği insanlara özgü olmasıdır. Bu hususiyet, dile canlılık ve toplumsallık kazandırmıştır. İşte bu nedenle bilim dünyasında yaşanan her gelişmenin; sosyal, kültürel, iktisadi her hadisenin dile yansımaları olmaktadır. Hayatın aynası durumunda olan dil, toplumdan ve toplumu etkileyen hadiselerden ayrı düşünülemez. Mesela, dünya 2020 yılının son günlerinden beri bir virüsle mücadele ediyor. Salgın, insanları etkilediği gibi dilleri de etkiledi. Bu süre zarfında bütün dünya dilleri Latince, İngilizce yahut Fransızca asıllı yeni kelimelerle, terimlerle karşılaştı. Dillere yeni kelimeler girdi. Buna tepki verip kendi lisanında karşılıklar üreten diller de oldu, buna kayıtsız kalanlar da. Salgın döneminde yaşananlar, tıp dilinin de sağlığımız kadar önemli olduğunu gösterdi.
Salgınla birlikte başlayan, Rusya-Ukrayna savaşıyla ayrı bir boyut kazanan siyasi ve ekonomik gelişmeler de herkese dilin başka bir varyantının, yani ekonomi dilinin ne denli önemli olduğunu bir kez daha hatırlattı. Kuşkusuz, “insanların hayatını devam ettirebilmek için üretme, ürettiklerini paylaşma biçimlerinin ve bu faaliyetlerden doğan ilişkilerin bütünü” anlamına gelen” ekonomi önemlidir ve yaşam için esastır. Ancak ekonominin kendisi kadar dili de önemlidir. Bir organizma, bir sistem olan dilin; her biri büyük önem arz eden bilim dili, günlük dil, tıp dili, hukuk dili, ekonomi dili gibi birçok unsuru, deyim yerindeyse organı var. Son birkaç yılda yaşananlar dilin tüm birimleriyle önemli olduğunu ve bir bütün teşkil ettiğini bir kez daha göstermiş oldu.
Memleket Meselesi
Türkçe, okul öncesinden üniversiteye eğitimin her kademesinde müfredatta yer alan bir ders olmasına rağmen, öğretiminde istenen düzeye bir türlü gelemediğimiz bir alan. Yıllarca emek verilmesine rağmen kendi okulumuzda kendi öğrencimize kendi öğretmenimizle kendi dilimizi öğretemiyoruz. Klasikleri okutamıyoruz. Bunun nedenlerini açıkça konuşmak, tartışmak durumundayız. Şeyhi, Baki, Fuzuli, Nedim, Şeyh Galip gibi isimleri bir kenara koyalım; eğitim sistemimiz ve dil politikalarımız Türk edebiyatının yakın devir kalemlerini (Ömer Seyfeddin, Mehmet Akif, Peyami Safa, Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Refik Halit, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra gibi) okumayan, anlamayan bir nesil inşa etti. Bu, en temel sorunlardan biri olarak önümüzde duruyor.
Türklerin Gücü Türkçenin Gücü
Bir dilin gücü, o dili konuşan millet ve ülkenin siyasi, ekonomik, bilimsel gücü ile doğrudan ilgilidir. Bilimsel üretimde önde olmak; dilde, terminolojide ileri ve söz sahibi olmak demektir. Üretmeden tüketmek, ekonomik anlamda ne kadar yanlış ve zararlıysa bilim ve dil sahalarında da aynı derecede yıkıcı bir etkiye sahiptir. Küreselleşen dünyada Türkçenin yerini, Türkler yani bu güçlü, köklü ve zengin dilin konuşurları, kullanıcıları tayin edecektir. Bu noktada iyimser olmayı gerektiren gelişmeler de var. Son yıllarda Türkçe için sevindirici gelişmelerin yaşandığını belirtmek gerekir. Savunma sanayinde ve buna bağlı alanlarda ortaya konan ürünler, hem Türkiye’nin hem Türkçenin yüz akı ve övünç kaynağı olmuştur. İşte birkaç örnek: Alper, Altay, Atılgan, Avcı, Batur, Bora, Denizgözü, Dörtgöz, Engerek, Ertuğrul, Kalkan, Kaplan, Kartalgözü, Kırlangıç, Kirpi, Korkut, Kulaç, Kuzgun, Levent, Muhafız, Sarp, Serçe, Serdar, Serhat, Şahingözü, Tepegöz, Ulak, Zıpkın… Savunma sanayi ve diğer teknolojilerdeki bu başarının diğer alanlara yansıması Türkçenin itibarını artıracak, gücüne güç katacaktır.
Türkçe Muhasebesi
13 Mayıs tarihi, Türkçe muhasebesi için bir fırsat olmalıdır. Kişiler kendi dil icrasını, kurumlar (MEB, TDK, RTÜK vb.) dil politikasını, programlarını ve uygulamalarını gözden geçirmeli. Eksiklerini görmeli, hatalarından arınmak mücadele etmeli. Bu tarih; dil dikkatimizi yenilemek, farkındalığı güçlendirmek, terimler başta olmak üzere dille ilgili diğer konularda toplantılar tertip etmek ve kurumların işbirliği içerisinde çalışması gerektiğini göstermek bakımından ayrıca önemlidir. Bir memleket meselesi olan dilde herkes ve her kurum elini taşın altına koymalıdır.