Sabah yerel haber sitelerine baktığımda bir haber gözüme ilişti. ‘Rektör’den öğrencilere ziyaret sürprizi’ başlığı ile veriliyordu haber; ‘Gökmen, öğrencileri ve öğrenci ailelerini evlerinde ziyaret edecek’ alt başlığıyla da devam ediyordu. Önce birkaç dakika öylece kalakaldım. Sonra başımı sağa sola salladım. Uyku hali gibi bir durum yoktu. Gördüğüm ve okuduğum doğruydu.
Yıllar öncesine gittim sonra. 28 Şubat süreçleri ve nihayet 2002 yılına. Ne günlerdi, ne yıllardı değil mi? Ülkenin üzerine bir kabus gibi çökmüştü. Her taraf kara bulutların işgaline uğramış ve bir türlü güneşin tatlı huzmelerini geçirmiyordu. Millet sıkıştırıldıkça sıkıştırılıyor, boğuldukça boğuluyordu. Siyasi ve ekonomik krizler art arda geliyor, halk geleceğinden endişe ediyordu. Hiç kimse yarınını göremiyordu. Bir irtica furyası almış başını gidiyordu. Esnaf bile çıldırmıştı. Yazar kasa fırlatıyor, sokaklarda yürüyordu. Esnaf dahi sokağa dökülmüştü yani.
Demokrasi rafa kaldırılmıştı. Düzen değil düzensizlik esas alınıyordu. Sürekli bir korku pompalanıyordu. Silah gücüne sahip olanlar açıktan milleti tedip rolüne soyunmuştu. ‘Ha’ diye parmak sallıyordu. Buna karşılık ekonominin önde gidenleri, sivil toplum kuruluşlarının irileri ne yapıyordu? Tabi ki onlarda çanakçılık zanaatını harfiyen yerine getirmek için canhıraş çalışıyorlardı. Bir de tabi ki üniversiteler. Bilimin, düşüncenin üretim merkezi olan üniversiteler. Ülkenin önünü açacak, ufuk ve vizyon kazandıracak üniversiteler. Hele bir hatırlayın gün geçmiyordu ki bir üniversiteden bir senato kararı açıklanmasın ya da bir rektörün laiklik elden gidiyor naraları duyulmasın. Cüppeler baskı aracı olarak kullanılmasın. Ne günlerdi değil mi?
Ne yazıktır ki balyoz rahat durmuyordu. Gün ışıklarını, ay ışıklarını kolluyor, pusuya yatıyor ve balyozu indireceği anı kolluyordu. Planlar, planlar, planlar. Fakat artık millet dur diyordu. Balyozu tutan eli tutuyor. ‘Hayır indiremezsin’ diyordu.
Millet iradesi karşısında darbe severler pustukça, normalleşmede o oranda zemin buluyordu. Siyasi ve ekonomik istikrar sağlandıkça millet geleceğine güvenle bakabiliyordu.
Yeni üniversiteler kuruluyor, yeni rektörler atanıyordu. Üniversiteler asli görevine dönüyordu. Bilimin, düşüncenin üretildiği yere yani. ‘Özgür ortam üniversite’ yeniden hayat buluyordu.
Toplumla barışık, sivil toplumla barışık bir üniversite anlayışı yeniden şekilleniyordu.
Yıl 2011 bir üniversite rektörü öğrencilerini kaldıkları yurtlarda ya da evlerde ziyaret edeceğini açıklıyor. Onların hallerini, hatırlarını sormayı düşünüyor. Düşünün siz bu öğrencilerin motivasyonunu.
Öğrenciler bu ziyaretlerle, motive olmanın ötesinde, bir birey olduklarının, kendilerine değer verildiğinin de ayrıca farkına varacaklardır.
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Sabri GÖKMEN’e çok teşekkür ediyorum. Güzel ülkemizde güzel bir şey daha yaptığı için.
M. abdulkadir YUSUFOĞLU