AĞLAYAN MAKALE

Bu gün benim efkarım var! Zarım var! Değme felek! Değme! Tenime benim! Gül yüzlü cananı elden aldırdım! Ecel oku değdi dost! Dost! Dalıma benim.
 Bu hafta canımın yarısını; Hafızların babası Mustafa Yaman hocamı ahirete uğurladım. Elbet; her nefis ölümü tadacak. Elbet; hepimiz bir gün giyeceğiz ecel yeleğini. İman ediyorum buna. Amenna ve saddakna. Amma öylesine zamansız; öylesine plansız soldu ki hocam! Yaktı ciğerimi de hem ne yaktı. Aaah! Ah! Tam 42 yıl, 7 ay hizmet etti kurana. Nice hafız yetiştirdi. Tam emekli oldu amma daha ilk maaşını bile almadan bütün yorgunlukları cennete bırakıp uçtu gitti rabbine. Yıkanmasına şahit olan; ehli takva bir öğrencisi diyor ki: nur olmuş hocamız Mustafa ağabey! Öyle ki nurunala nur. Yine bir akrabası şöyle anlatıyor: yahu! Azrail’i gören bir surat güler mi? Gülüyordu hocam! Gülüyordu gasil ettirirken. Aaah! Ah! O; hafızların babasıydı. Öğrencisine vakur görünür amma babasından bile şefkatli olurdu. Onun öğrencisi olmak ayrıcalıktı. Onun öğrencisi para sıkıntısı çekmezdi. Öğrencilerinin aileleriyle de birebir ilgilenir; ziyaretlerine giderdi. Kibirlenmez! Sofraya ne konursa onunla tağam ederdi. O bir hoca değil: haza bir aile dostuydu. Çocukla çocuk! Büyükle büyük olurdu. Çocuk dediğin yaramazlık yapacak. Kırıp dökecek! Derdi. Çocukları: dedesinin tekesi! Dedesinin çıntıllısı! Diye severdi.  11 Ocak akşamı bana veda ziyaretine gelmişti. Emeklilik işlemleri başlamış! Karamandaki evini satmış! Konya’dan ev almıştı. Öyle ya! Dile kolay! Kırk iki yıllık bir çalışmadan sonra dinlenecek! Konya’da torunlarına yakın olacaktı? Onları: dedesinin çıntıllısı diye sevip okşayacaktı. Konya’da; zindankale denilen yerden bir belediye otobüs kartı çıkaracak! Çarşıya onunla gidip gelecekti. Her gün Arapçasını geliştirecek! Her akşam yatmadan önce cüz okuyacaktı ki mübarek sinesinde kuran yer tutsun. Arabayı satıp küçük bir taksi alacaktı. Yeni aldığı evin en sevdiği yanı; kapalı otoparkının olmasıydı. Öyle ya! Yaz kış araba tertemiz korunacaktı. Hatta otoparkın kapısının kumandasını bile cebine almıştı. Emekli ikramiyesini alır almaz ev için borç aldığı akrabasının borcunu kapatacaktı. Kalanıylada oğlunun düğününü yapacaktı. Bu hayallerini bana daha 11 Ocakta aktarmıştı. O akşam daha kapıdan girer girmez; oğlumun eline iki tane iki yüzlük tutuşturuvermişti ve şöyle demişti: ben sana çikolata getirmedim! Ne seversin bilmem ki! Kendi çikolatanı kendin al! Deyivermişti. Her şeyi konuşmuştuk o akşam. Bire bir hepsi hatırımda. Hocam en fazla Konya’ya taşınıyordu. Konya dediğin nedir ki! Bir otobüslük mesafe. Kapıdan çıkarken oğluma bu sefer şöyle deyiverdi: yazın otobüse bineceksiniz! Konya’ya; benim yanıma geleceksiniz! Demiş ve gidivermişti. O akşam; hiç ölümde aklımıza gelmemişti hani! Hocam; capcanlı hayat doluydu. Bana öylesine dokundu ki! Aaah! Ah! Oğlunu çok kıskanırdım. Ben baba hasretiyle büyüdüğümden onların baba oğul ilişkisi benim hep içimi acıtırdı. Beni ne severdi amma. Her yerde beni ön plana çıkarır! Gittiğimiz her yerde okumaları ve hatim dualarını bana ettirirdi. Duanın sonunda da: hafızım! Şu gendi bestelediğin ilahiyi bir söyleyiver beh! Derdi. Meryem suresini okuyuşumu çok severdi.  Son gittiğimiz yerde de bana: hafızım! Bu gün hatim duası yaparken Kabe duası yap! Demişti. Beni köylülerine ve akrabalarına da sevdirmişti. Benim hayatımın her anında ve her yanındaydı. Öyle anılar biriktirmiştik ki. Aralık ayında engelliler haftası münasebetiyle bursa nilüfer müftüsü; vefanın ta kendisi; şakir şahin hocam; meşhur kari Prof. Dr. Mehmet Emin Ay hoca efendiye beni şöyle taktim ediyordu: Karaman’da cezaevi vaiziyken kutlu doğum programı için Yeşildere köyüne gittik kuran kursu öğreticisi Mustafa Yaman hocayla. Baktım; ön koltukta iki gözü ağma bir ademoğlu oturuyor. Başladım içimden kendi kendimle savaşmaya. Yahu! Diyordum kendi kendime! Buda neyin nesi? Bunu niye getirdi ki yanında? Yahu! Köy yerinde akşam akşam düşürür müşürürüzde başımıza iş alırız? Allah! Allaaah! Yoksa bu ademoğlu; Mustafa hocanın kendi oğlumu da ondan getirdi yanında? Diye Yeşildere’ye varana kadar nefsim ile cebelleştim durdum. Taki program başlayıpta: hafızım! Bir kuran oku! Deyinceye kadar.  İşte benim hocam! Bana böyle değer verirdi. Hafızım! Dedi mi bir hafızım! Daha çıkardı. Çocuğum doğar doğmaz; taa Konya’dan koşa koşa hastane odasına kadar geldi! Hafızımın cebinde para yoktur diye. Aaah! Ah! Bir gün bir hatim merasimine gittik. Ben yanımda oğlumu da götürdüm. Cenaze sahipleri oğlumu çok sevdiler. Hocama: hocam! Bizi yarın hafızın evine götür! Dediler. Ertesi gün geldiler. Söz döndü dolaştı; oturduğumuz eve geldi. Merhum Sami Ün ağabeyin oğlu Mehmet ağabey sordu: evin ne kadar taksiti var! Bende: filan rakam! Dedim. Mehmet ağabey: biz veyis talhayı çok sevdik! Evin borcunun tamamını kapatmak istiyoruz! Dedi. Ben itiraz ettikçe yanımda oturan rahmetli hocam durmadan tırnaklarıyla dizime bastırıyor ve bana sus demek istiyordu. Hocamın beni susturup evin borcunun kapatılması hususundaki verdiği o sevimli çabayı ömrüm oldukça unutmayacağım.  Hocam o gün beni götürmeseydi! Beni nerden bilecekti o insanlar. Bir gün Süleyman eser hoca Konya’ya çağırdı. O çağırdı mı biz ailecek bayram ederdik. O zamanlar işsiz güçsüzdüm. Hocam beni götürüyorsa o gün cebim para görecek demekti. Tam kapıdan çıkarken benim oğlan oyuncak araba istedi. O zamanlar iki yaşında mı neydi. Mustafa hocama dedim ki: hocam! Benim oğlan bir oyuncak istiyor? Dönerken bir yerlerden alamaz mıyız? Dedim. Ne demek: ben alırım ona araba! Demişti de alıvermişti. Aaah! Ah! Yazsam , yazsam, yazsam bitiremem ki. Hafızların babası; Mustafa Yaman hocam 24 Ocak akşamı Konya’ya taşındı! Daha evinde bir gece yatmadan; 25 Ocak gecesi küçük kızının evinde rahatsızlandı ve 26 Ocak pazar sabahı güneşimiz bir daha doğmamak üzere battı. Hayallerimiz mahşere kaldı. Sol yanım göçtü. Öksüz kaldım! Yetim kaldım gayrı. Aaah! Ah! Hocam bize ölüm gibi koskoca bir ibret bıraktı. Bana ise hocamın ardından acı ağıtlar yakmak kaldı.
 Konya’dan bir haber geldi! Hocamı kaybettim bu gün! Acı haber tez duyuldu! Hocamı kaybettim bu gün.
 Hafızların babasıydı! Gariplerin hocasıydı! Sevenlerin duasıydı! Hocamı kaybettim bu gün.