AŞK DEDİĞİN NEDİR Kİ
Sahi ya nedir bu aşk dediğin, dilinin varmadığı söyleyemediğin, çözemediğin, bilemediğin nedir ki?
Bakımlı güzel bir kadın ya da yakışıklı zengin bir adam mıdır aşk?
Yoksa bitişi başlamasından uzun bir yalan mı?
Aşk değimlidir oysa Mecnunu çöllere düşüren, Ferhat’a dağları deldiren,
Aşk değil midir, aşığı ilden ile gezdiren, yanık türküler eşliğinde şiirler yazdıran…
Ki bir gönül kaç kez ferman dinler, kaç zamana yenik düşüp, kaç mekânı küle döndürür.
Bizden önce yazılırken gönlümüzün haritası ömrümüze, aşkın en büyüğünü kendimiz yaşıyoruz sanıyoruz bir bizim kavuşmamız imkânsız diyoruz, varlığında da yokluğunda da üzülürken…
Aşkın bütün duyguların karışımından oluştuğunu bilmeden…
Hâlbuki Aşk;
Kimine göre gelip geçici bir ruh hali,
Kimine göre hayatın anlamı,
Bazen anlamlı bir göz, güzel bir söz,
Özlediğimiz sevgiden delice korkmanın adıydı bazen de...
Yine de en uzun, yine de en güzel, yine de en saf duygu seli...
...
Nedir ki bu aşk dediğin,
Lisede bir teneffüs arası,
Ve bir yalan okulu kırarken söylediğin,
Sararmış fotoğraflar ve yakılmış mektuplar sonrası,
Oysa çok şey var aşka dair, bilmediğin.
Bazen beyazında beyazı,
Bazen katran karası,
Dilinden düşüremediğin…
Kara bir kaş mı seni hüzünlendiren,
Gözünün önünden gitmezken hayali,
Selvi boyumu yoksa seni deliye döndüren,
Çöldeki serap misali…
Sahralar da susuzluktan öldüren.
Nedir ki bu aşk dediğin,
Gençlikte doludizgin bir dönem arası,
İş çıkışı kaçamak bakışların ardından,
Bir sinema gişesi sonrası,
İzlediğin filmin adını bile hatırlamadan,
Yürek de kalan bir bıçak yarası.
Kaç ateş düştüğü her yeri yakabilir,
Kaç ateş küllerinden doğarken,
Kaç ateş cana can katabilir,
Hangi varlık ağlatırken insanı,
Lal ederken dili, unutturabilir lisanı,
Meğer insan özleyebiliyormuş,
Omzuna yaslandığını,
Başucundakini,
Nedir ki bu aşk dediğin,
Otuzdan sonrası,
Tam ömrün yarısı eder derken şair,
Bütün yorgunlukların en zevkli molası,
Ve kendine ayırabilmek zamanı
Nikâh defterine atılan imza sonrası…
Nedir ki aşk dediğin,
Ömrün sonbaharında,
Vefayı yâre eş tutmak,
Ve ağlarken yolun sonunda,
Belki de aşka son kez bakmak…
Uzunca bir yol boyunca.
Sahi,
Nedir bu aşk dediğin,
Göz şart mı görmek için,
Görmek gereklimi,
Yürekten sevebilmek için,
Sızlarken burun direğin, yanarken için,
Derince bir ‘ahhh’ gibi dile düşen,
Tarifsiz serzenişin..
Meğer,
Sesine sözüne hasretken,
Sessizliğinde yanmakmış.
Yârimden gayrisi haram derken,
Yârin yüzüne hasret kalmakmış,
Bilemediğin…