Badısabah 7: Hatıralar

Arayu arayu; bulsam izini. İzinin tozuna sürsem yüzümü. Hak nasip eylese de görsem yüzünü. Ya Muhammed! Canım arzular seni.

Arayu arayu; bulsam izini. İzinin tozuna sürsem yüzümü. Hak nasip eylesede görsem yüzünü. Ya muhammed! Canım arzular seni.
Ne bir kalem yeter bu hasreti bitirmeye! Ne bir kelam. Gözyaşından gayri ne bir sermayem var elimde! Ne bir tesellim. Hani ne güzelde söylemiş Cengiz numanoğlu: bir zamanlar derdim! Ya rabbi neden! Bir daha istiyor! Bir kere giden! Meğer bilemezmiş insan gitmeden! Aldım cevabımı beytullahta ben. Çocuktum. Belki yaşım 12, 13tü. Cemaatimizin büyüklerinden bir hikmet kürekçi ağabey vardı nurlar içinde yatası. Bazen çok sert olurdu! Bazende dünyalar tatlısı. Harama helale çok dikkat sünnetlerede riayet ederdi. Sünnet üzre uzun sakalları vardı. Bir gün çocukça bir soru sordum: yahu hikmet ağam! Ben bir gün umreye gitsem! Döndüğümde bende ne değişecek? Hikmet ağabey: oralara hele bir git! Geldiğinde her gidenin ardından uyuzlaşır kalırsın! Elin kolun kalkmaz olur. Hikmet ağamın o gün ne demek istediğini tam kavrayamamıştım belki! Çünkü küçüktüm amma şimdi anlıyorum o mübarek sözlerin ne dediğini. Rabbim cennet eylesin hikmet ağabeyin yerini. Yine o günlerde mahallemizde biri vefat etmişti. Taşkaleli soyfidanların babasıydı vallahualem. Cenaze henüz defnedilmemişti. Oğlu ismail ağabey; vefat eden babasını anlatırken şöyle deyivermişti: çok isderidi bubam hacıya getmeyi. Bize der dururdu heç durmadan: hani hacıları yolaya gederizya aktekkeye. Hani otobüsler sıralanırda hacılar binerler ya. Bizde arkalarından bakar galırız ya. O otobüslerin birinin içine biniversem! Benide götürün! Bende gedeceğin ora desem! Nöğöreyin; varsın beni kaktırıversinler otobüsten aşağı. İsmail ağabey; babasının o aşkını böylece dile döküveriyordu işte. Yahu! Hangi sevgili bu kadar sevildi! Hangi sevgiliye bu kadar gözyaşı sersebil edildi? Aaah! Ah! Geçen hafta kapım çalındı birden bire. Baktım; kendisiyle çok bir samimiyetim olmayan bir ağabey! Çok tanımam bile kendisini. Umreye gidecekmiş ağabey! Helalleşmeye gelmiş. Gelmiş gelmişte: yüreğimin yaresine bir tuzda o bastı sanki. Hani bir çocuk anasından ayrı düşende; bir başka çocuğun anasının kucağına gidişini seyrederya acı acı. Aaah! Ah.  Yıl 2011. Halil sarıtaş hocam hafızları umreye götürecek. Ben yalvarıyorum: hocam! Ben üç aylık sakatlık mağaşımı yenice aldım. Üzeride size borcum olsada benide götürseniz medineye! Ne olur hocam! Kurbanınız olayım! Hele benide götürün ne olur. Halil hocam sağolsun; sabır ve müsamaha gösterip benide götürmeyi kabullendi. Hocam öyle kolay bir isteğede cevap vermiyordu yani: öyle ya! Bir tavaf daha fazla yapmak varken bir körümü yük edeydi insanlar. Tavaf yapmak bir körü taşımaktan daha sevaptı belli ki! Aaah! Ah!  Günler günleri kovalıyor; vuslat yaklaşıyordu. O zamanlar bir yandanda hafızlığa çalışıyor halil sarıtaş hocama ezberimi dinletiyordum. Bir akşam yine hafızlığa çalışıyor; dinleyerek ezber yapıyorken; birden kafamı hoparlöre çarptım ve o andan itibaren başımın sol yanına ve sol gözüme müthiş bir ağrı nüksetti. Günlerce başım ağrıdı durdu. Bu gün geçer yarın geçer dedikçe kafamın ağrısı şiddetleniyordu. Bir gün Mustafa acarözmen öğretmenim ile Hasan Hüseyin öğretmenimi ziyarete gitmiştim. Hasan öğretmenim gözümün durumunu görünce: oğlum! Bu gözünün hali nedir böyle? Aman hocam! Durmayın; derhal hastahaneye götürüverin! Baksanıza; gözü ne hale gelmiş? Acilen doğru hastahaneye bir götürüverin dedi. Hastahaneye gittik. O yıllarda göz doktorlarından birisi; eski içişleri bakanı Beşir Atalay beyin kerimeleri Tuba Melis Atalaydı. Doktor hanım gözümü muayene etti. Diğer doktor Nesrin BüyükTortop hanfendiyide çağırdı ve beraberce kısa bir muayeneden sonra: acilen büyük bir hastahaneye başvurun! Bu bir tümör başlangıcı olabilir! Dediler. Ben: ama ben medineye gideceğim doktor! Dedim. Büyük bir hastahaneye başvurmalısın! Dediler. Allahım! Medineye gitmek! Dertlilerin dermanına derdimi dökmek imkanım olmayacakmıydı yani.  Koskoca bir gamın içine daha düşmüş oldum. Günler saatler medine ağıtları yakıyor bense gamıma gam; kederime dert ekliyordum. Yola çıkmaya bir hafta kala anam beni konya meram araştırma hastahanesine götürdü. Doktor selçuk bey muayene ettikten sonra şöyle dedi: bana kalırsa bu yolculuğa çıkma. Önce göz dokunu ameliyatla alalım. Sonrada tümöre müdahale edelim! Dedi. Ben: etme doktor bey! Bu halimle beni resulüm çağırıyorken ben nasıl hastalanmalara kalkarım dedim. Hele bir gidip geleyim! Ondan sonra beni ameliyat edin. Karamana gerisingeri geldik. Ertesi sabah anama: ana! Nöğörsem ben? Gitmesemmi yoksa! Dedim. Anam önce: bence git! Kalma! Dedi. Tvnin radyosundada gözyaşı fm çalıyordu. Anam çok geçmeden: ne bileyim! Getmesenmi ki? Deyiverdi. İşte tam bu sırada radyoda küçük bir kız sesi yankılandı. Kız şöyle diyordu: ister dağ başında ol! İster denizde! Nerede olursan ol! Allah ile beraber ol! Allah var! Keder yok. Bu sözler bana ilahi bir teşvikti belliki. Hiç bir şeyi düşünmeden düştüm halil sarıtaş hocamın ardına ve koştum sultanlar sultanına. Derdimin dermanını o verecekti. O ne büyük arkadaş! Ne ulvi bir sırdaştı. Salat ve selam onun üzerine olsun. O günden sonra bir daha gitmedim doktora. Şayet beynimde bir tümör bile olsa 14 yıldır yaşıyorum halihazırda. Benim ona hasretimi kimseler anlayamaz. Ne hayaller beslediğimi kimse bilmez amma rabbimden niyazım benim oğlan bulu çağına ermeden; sesi kalınlaşıp höt höt olmadan bende ölüp emrihak vaki olmadan bir kez daha gitmeyi oğlumuda götürmeyi sonsuz murat ediyorum. Bu kardeşinize bir dua ediverin ne olur. Ey! Bağdısabah! Uğrarsa yolun semtiharemeyne! Tazimimi arzeyle; rasulüssakaleyne.
 Yunus medheyledi; seni dillerde! Dillerde , dillerde! Hem gönüllerde! Ağlayu ağlayu; gurbetellerde! Ya muhammed! Canım arzular seni.