Bir seçim ittifakı
Takvimler 1991 yılının 20 Ekim tarihini gösterdiğinde belki dünyada sıradan bir gün yaşanacaktı. Fakat Türkiye’de 20 Ekim 1991 günü önemli tarihi bir gün olacaktı. ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Mesut Yılmaz, erken genel seçimlere hazır olduklarını söyleyip TBMM’de seçimlerin 20 Ekim 1991’de yapılmasının kararlaştırıldığını ilan etti.
Halâ 12 Eylül 1980 darbesinin siyasete getirdiği anti-demokratik yasaklar silsilesi, bazı uygulamaları ve yasal zorluklarıyla devam ediyor, tamamıyla aşılamıyordu. Dönemin başbakanı tarafından erken genel seçim kararı ilan edildikten sonra Refah Partisi (RP) Genel Başkanı Merhum Necmettin Erbakan Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) Genel Başkanı Merhum Alparslan Türkeş’i ziyaret etti. “Seçim bataklığı”nı birlikte aşmayı önerdi. Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş bu öneriyi tereddütsüz kabul etti. Hemen iki partinin Genel Sekreterleri tarafından görüşmelerin başlatılması kararı alındı. Sonradan milliyetçi ve muhafazakâr kamuoyunda önemli bir teveccüh de kazanarak hayata geçirilecek olan bu seçim ittifakına Sayın Aykut Edibali’nin başında bulunduğu Islahatçı Demokrasi Partisi (IDP) de katıldı.
MÇP içinde bu ittifaka sıcak bakmayanlar bulunsa da Merhum Türkeş’in kararı benimsenmiş ve tartışılmamıştı. 
RP’de ise durum çok karışıktı. Hatta RP içindeki sorunlar vahimdi. Partinin en önemli kadro ve oy kaynağı olan “Kürtçüleri” MÇP ile işbirliğine ikna etmek çok zordu. Aynı şekilde “ümmetçileri” milliyetçiliği hoş görmeye sevk etmek de çok zordu. Fakat üçlü bir ittifak, özellikle Orta Anadolu için bir çekim merkezi olabilirdi.
İttifakın getirecekleri ve götürecekleri üzerine yapılan hesaplar kısa süre içinde RP’de tartışmalara, çatışmalara, kamplaşmalara, hatta kavgalara yol açtı. Oğuzhan Asiltürk, Recai Kutan, Hasan Hüseyin Ceylan, Zekeriya Kahraman gibi isimler ittifakın gerçekleşmesi için ellerinden geleni yaparken, Fehim Adak, Fuat Fırat, Bahri Zengin gibi üst düzey yöneticileri bunu engelleme yolunda yoğun bir gayret gösterdiler. Bu arada Halkın Emek Partisi (HEP) ile ittifak yapılması gündeme geldi. RP’den Şırnak adaylığı için başvuran eski Bayındırlık Bakanı Şerafettin Elçi’nin arabuluculuğunu yapmaya çalıştığı bu işbirliğine RP’nin İstanbul, Ankara, İç Anadolu ve Karadeniz örgütlerinden, ayrıca “dışarıdan” gelen tepkiler nedeniyle bu fikirden hemen vazgeçildi. Zaten HEP üst düzey yöneticileri de RP’yi “gerici” olarak niteleyip aynı tavrı almıştı.
RP açısından anahtar hiç kuşkusuz Necmettin Erbakan’daydı, ama o da sonuna kadar tereddüt etti. İttifakın en büyük ısrarcısı olan IDP Genel Başkanı Aykut Edibali’ye “Siz buyrun gelin, ama Türkeş’le bu iş olmaz” dedi. Bu arada, somut bir ilerleme olmaksızın kesintili olarak süren görüşmelerde MÇP tarafı anayasa ile seçim yasasının doğurduğu engelleri tümüyle bertaraf edebilecek şu formülü önerdiler: “MÇP ve IDP seçimlere katılmama kararı alsın. Bu partilerden istifa edecek kişiler RP listesinden aday olsunlar.”
RP bu öneriyi Türkeş’in RP listesi dışında bağımsız aday olması durumunda kabul etti. Başbuğ’larını daha işin başında mahkûm eden böyle bir teklifi MÇP’liler hemen reddetti.
Eylül ayının ortalarına doğru ittifak yanlısı ve karşıtı RP’liler alınacak kararda belirleyici olmak için Ankara’da kamp kurdular. Özellikle partinin Kürt kökenli üyeleri muazzam bir kulis faaliyeti yürüttü. MÇP ile işbirliği yapılması halinde RP’nin Güneydoğu örgütlenmesinin çökeceği basına sızdırıldı. Günlerce sabahlara kadar süren toplantılar yapıldı. Sonunda 19 Eylül günü yapılan MKYK toplantısında 30 üyenin kararıyla MÇP ve IDP ile yapılması düşünülen seçim işbirliği anayasaya ve mevcut yasalara aykırı olduğu gerekçesiyle reddedildi. 23 Eylül Pazartesi günü Erbakan milletvekili aday listelerini bizzat saptadı. Ancak gece yarısı çok sayıda eksikle yeniden toplanan MKYK, sabaha doğru ittifaka “evet” dedi.
24 Eylül Salı günü sabaha karşı 02.30’da Merhum Erbakan MÇP’nin istediği şekilde ittifaka onay verdi. Merhum Başbuğ Alparslan Türkeş RP listesinde Yozgat’tan aday gösteriliyordu. İttifakla ilgili görüşmelerde RP listesinde 450 milletvekilinin 120’sinin MÇP’ye, 30’unun IDP’ye, 300’ünün de RP’ye verileceği kararlaştırılmıştı. 20 Ekim 1991 günü yapılan seçimlerde İttifak % 16.88’lik bir oy oranına ulaştı. RP 43, MÇP 19 ve IDP 3 milletvekilini parlamentoya soktu.
Gazeteci Sayın Ruşen Çakır’ın 1991 seçimlerinden yaklaşık bir ay sonra kaleme aldığı ve 24. 11. 1991 – 30. 11. 1991 tarihlerinde Cumhuriyet Gazetesi’nde “52 Günlük İttifak” başlığı ile yayınladığı 7 ayrı yazıdan özetlediğimiz bu ittifakın hikâyesi ana hatları ile böyle…
Fakat o günlerde yaşanan ve bugünlere de ışık tutan bazı arka plan gelişmeleri var. Sayın Ruşen Çakır yazı dizinde “24 Eylül Salı günü sabah 02: 30’da ne olduysa oldu, Necmettin Erbakan ‘inananların’ RP’de birleşmesine onay verdi.” Diyor. O dönemde RP’li birileri tarafından “Güneydoğulu milletvekili adaylarımız ve Kürt tabanımız istemiyor” şeklinde basına sızdırılan konu; yani kendisinden “bağımsız olarak desteklenmesi, RP listesine girmemesi” istenen Merhum Türkeş’in RP listesine nasıl alındığı konusu “ne olduysa oldu” diyerek geçiştiriliyor. 
Evet, o gün bir şeyler olmuştu.  Bugün 2015 Türkiye’sinde “TÜRKEŞ” soyadını pazara çıkaranların göstermediği duruşu gösteren, “Türkeş Misyonu”nu yüreğinde hisseden ve o soy ismi ile onun misyonunu her türlü menfaat ve ikbal beklentilerine rağmen savunmaya kararlı insanlar vardı. 
İşte, Ruşen Çakır’ın “ne olduysa oldu” dediği olanlar veya olmayanlar:
“Başbuğun başını vermeyiz!”
İttifak görüşmelerinin altyapısını oluşturmakla görevli olan RP Genel Sekreteri Oğuzhan Asiltürk 23 Eylül 1991 günü MÇP Genel Merkezi’ne geldi. Genel Başkan Başbuğ Alparslan Türkeş’le görüşmek istiyordu. Makama alındı. Türkeş partisi adına görüşmeleri yürüten MÇP Genel Sekreteri’ni de çağırdı. Türkeş makamda, masasında oturuyordu. Masanın önündeki iki misafir koltuğunun birine Asiltürk, diğerinde MÇP Genel Sekreteri oturdu. Çaylar içildi. Asiltürk, “Partilerinde ciddi sıkıntılar olduğunu, görüşmelerin tıkandığını, sorunun Türkeş’in RP listesinden aday gösterilmesi olduğunu, Şerafettin Elçi’nin ve bazı Kürt milletvekili adaylarının listelerden çıkmak istediklerini, 12 Güneydoğu ve Doğulu il başkanlarının partilerinden istifa edeceklerini” söyledi.
Oğuzhan Asiltürk, “bu ittifakı çok istediklerini, her şeyin hazır olduğunu, fakat bir çözüm bulunması gerektiğini” belirtti. Merhum Türkeş sordu. Ne düşünüyorsunuz? Asiltürk, “Efendim, siz Kayseri’den bağımsız aday olun. Oradan üç milletvekili çıkartma şansımız var. Biz aday koymayalım. Siz Kayseri’den rahatlıkla bağımsız aday olarak seçilip parlamentoya girersiniz. Kayseri zaten sizin memleketiniz.” Dedi.
Rahmetli Türkeş her zamanki gibi sabır ve sükûnetle dinledi. Genel Sekreteri’ne dönerek, “Başkanlık divanımızı toplayalım. Arkadaşların fikirlerini alalım” talimatını verdi. O sırada çıkmak için müsaade isteyip ayakta duran Oğuzhan Asiltürk, “efendim müsaade ederseniz ben de katılayım, bilgi vereyim” dedi. Genel Sekreter, Başbuğu ile göz göze geldi, mesajı aldı ve şunları söyledi: “Efendim arkadaşlar şu anda yerlerinde değildir. Ben haber verip çağırayım. Biz sonra toplanırız.” “Tamam evladım öyle yapalım” diyen Türkeş, Asiltürk’ü uğurladı.
Elbette kutlu bir davanın gönül erleri bu “ahlaksız teklifi” kabul etmeyecekler ve Başbuğlarına sahip çıkacaklardı. Çünkü Türk Milliyetçiliği davası, Başbuğlarının davasıydı. RP’ye o gün ret cevabı verildi.
MÇP Genel Sekreteri gün boyunca kendi partilerinin milletvekilliği listeleri üzerinde çalıştı. 23 Eylül 1991 günü saatler gece yarısını gösterdiğinde çalışma henüz bitmemişti. Odasına kapanmış, Genel Başkana arz edilecek listeler üzerinde son düzenlemeleri yapıyordu. Kapısı vuruldu. “Efendim RP’li Hasan Hüseyin Ceylan ile Melih Gökçek geldi sizinle görüşmek istiyorlar” dedi kapıdaki görevli. Yoğun çalışan ve gündüz yapılan “ahlaksız teklife” çok kızan Genel Sekreter, “diğer arkadaşlarla görüşsünler, Şevket Bülent (Yahnici) Bey’le görüşsünler” dedi. Az sonra görevli tekrar geldi. “Efendim ısrarla sizle görüşmek istediklerini söylüyorlar” dedi. Her zaman sakin oluşuyla tanınan Genel Sekreter biraz da sesini yükselterek, “çağırın gelsinler” dedi. Takvimler 24 Eylül’le dönmüş, saatler 01.30’u gösteriyordu.
Genel Sekreterin odası, karakterine uygun olarak gayet mütevazı idi. Kendisi makamda çalışıyordu. Hasan Hüseyin Ceylan, masasının solunda bulunan üçlü kanepeye, Melih Gökçek de masasının sağındaki koltuklardan birine oturdu. Bir iki nezaket sözünden sonra Hasan Hüseyin Ceylan söze girdi. Her zamanki üslubuyla ağzı kalabalık bir şekilde konuşuyordu. “Efendim bu ittifakı canı gönülden istiyoruz. Bu meseleyi aşalım. Biliyorsunuz Kur’anı Kerim’de hırsızlığın cezası el kesmek olarak emredilmiştir. Fakat fıkıhçıların yorumlarıyla bu yumuşatılmış ve uygulanmamıştır. Siz de Türkeş’in RP listesinden aday gösterilmesi ısrarınızdan vazgeçseniz çok iyi olacak.” Dedi.
O zamana kadar sükûnetle misafirini dinleyen, misafirperverliği ve muhataplarına karşı kibarlığı, beyefendiliği ile tanınmış olan Genel Sekreter kendisinden hiç beklenmedik bir şekilde aniden ayağa kalktı ve gürledi: Hasan Hüseyin Bey! Siz kendinizi ne sanıyorsunuz? Siz kolunuzu bile kesmeye korkarken, bizden Başbuğumuzun başını istiyorsunuz. Bu ne cüret! Başbuğumuzun başını size vermeyeceğiz! Lütfen terkedin burayı.”
 Genel Sekreter’in bu kararlı tutumu karşısında MÇP Genel Merkezi’nden ayrıldılar. RP yetkilileri yaklaşık bir saat sonra 02.30’da Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş’in RP listesinden Yozgat 1. Sıradan aday gösterilmesini kabul ettikleri haberini MÇP’ye ulaştırdı. Bu “Takiyyeci” güvenilmez zihniyeti iyi bilen Genel Sekreter, MÇP’nin listeleri üzerindeki çalışmalarına devam etti ve gündüz saatlerinde tamamladı. YSK’na teslim edilecek şekle getirdi. Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Ekici’ye MÇP’nin listelerini içeren klasörleri vererek 24 Eylül 1991 günü saat 17’de YSK’na gönderdi.
Genel Sekreter’in Yardımcısı Ekici’ye talimatı şuydu: “RP yetkililerinin YSK’ya teslim ettikleri listeye bak, Alparslan Türkeş ismi listede varsa bizim listeleri geri getir. Yoksa bizim listeleri YSK’ya teslim et, gel.” Genel Sekreter Yardımcısı RP listesinde Alparslan Türkeş ismini gördü ve MÇP’nin listelerini geri getirdi. Evet, Başbuğ listede idi ama takiyyeciler kaşla göz arasında Oğuzhan Asiltürk ile Genel Sekreter arasındaki mutabakata göre yapılan listelerde bazı yerlerdeki MÇP adaylarının isimlerini değiştirmişlerdi. Bundan dolayı MÇP 19 milletvekilinde kaldı ve parlamentoda grup kuramadı.
Başbuğun başını isteyenlere oğlu her şeyini teslim ediyor 
Evet, bu olayın üzerinden 23 yıl geçti. O gün doğan çocuklar bugün 23 yaşında. O gün, kararlı duruşuyla RPlilere “Başbuğumuzun başını size vermeyeceğiz!” diyerek kapıyı gösteren Genel Sekreter, şimdilerde Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)’nin Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli idi. Başbuğ Alparslan Türkeş’in yolundan yürüdü, mirasına hem fikri hem siyasi olarak sahip çıktı. 1999’da Başbuğun mirasını iktidara taşıdı. Başbuğun en büyük mirası olan Türk milliyetçiliği davası ve onun yıkılmaz kalesi MHP, 2015 Türkiyesi’nde Türk Milleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin her türlü iç ve dış tehlikeye karşı sağlam sığınağı olarak yoluna devam ediyor.
Şimdi esas soruya gelelim: Peki, o günlerde gençliğinde yaşadığı bir olaydan dolayı MHPliler ve Ülkücülerden hiç hazzetmediği için bu “ahlaksız teklifin” yapılmasını isteyen, Güneydoğulu il başkanlarını organize ederek RP’ni ittifaktan vazgeçirmeye uğraşan kimdi? Yani Merhum Türkeş’in listeden çıkartılarak bağımsız aday yapılması için uğraşan kimdi? Ruşen Çakır yazı dizinde “Fehim Adak, Fuat Fırat, Bahri Zengin” gibi bazı isimler sıralıyor. Halbuki işin geri planındaki isim o dönemde RP’nin İstanbul İl Başkanı olan R. Tayyip Erdoğan’dı. Bu isimleri ve “il başkanları ile ilgili sıkıntı var” haberlerini basına sızdıran da onun çevresiydi. 1999’da “muhtar bile olamaz” diye hakkında yazılar yazılan R. T. Erdoğan, füze hızıyla yükselecek, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Başbakanlık yapacak ve nihayet 2014 Ağustos’unda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamına oturacaktı.
Yaptığı bir konuşmada, Peygamber Efendimizin Veda Hutbesi’ndeki, “Ashabım! Şunu belirteyim ki, cahiliye dönemindeki bütün kan, su ve mal dava¬ları, kıyamet gününe kadar şu ayaklarımın altındadır.” Sözlerini çarpıtarak, “her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım” diyen R. T. Erdoğan 7 Haziran Seçimlerinden sonra birden bire iktidarını kaybedeceğini anlayınca en büyük milliyetçi kesilmiştir. Türk Milliyetçiliğinin kalesi olan MHP ve Ülkücüler üzerinde bazı algı operasyonlarına girişmiştir. Nihayet, 1991 yılında Başbuğ’un kendisine yapamadığını oğluna yapmış, kurdurduğu hükümette bakanlık koltuğu vererek Tuğrul’u yıldırım hızıyla ihanete sürüklemiştir.
1991’de milletvekilliği ve iktidar nimetleri karşılığında Başbuğlarının başını teslim etmeyenler, bugün de alınları ak, başları dik O’nun fikri ve siyasi mirasının sahipliğine yılmadan devam ediyorlar. Bu ülkede Başbuğun koltuğunda oturmak, Başbuğun mirasına sahip çıkmak, kısaca Türk Milliyetçisi olmak her zaman bir bedel ödemeyi gerektirmiştir. Bu bedel kimi zaman tabutluklar, kimi zaman Yusufiye’ye çevrilen zindanlar, kimi zaman da darağacı olmuştur. 
Bu bedeli ödemeyi göze alanlara selam olsun.

Dr. Ali GÜLER