BAŞIMIZA İCAT ÇIKARAN ÇOCUKLAR VE GENÇLER (2)

Değerli okuyucularım bu hafta “Başımıza İcat Çıkaran Çocuklar ve Gençler “kitabının ikinci kısmını sizlerle paylaşacağım. Yenilikçiliğe bakışı bir tık daha perçinleyen bu kısmı okurken insanlara en çok acı verenin düşüncelerimizin engellenmesi olduğunu zihnimizin bir köşesine not edelim. Diğer can alıcı nokta ise yenilikçiliğe ve değişime minik kırıntılar eklemek üzerine olsun keyifli okumalar.

Kitapta en beğendiğim kısım "Orta Çağ Engizisyon Mahkemeleri'nden" kısmı oldu. Bu kısımda olaya değinilmez ama ben biliyorum. Bunu paylaşmak isterim. Giordano Bruno… Bu kişi evrenin dünyadan başka birçok gezegeninin bulunduğunu söylediği için yakılarak öldürüldü. Aslında yenileşmeye karşı olan tavrın caniliği değişse de engelleme stratejileri maalesef aynı. Bu olay bana bu hafta Karaman Gündem Gazetesi’nde yazmış olduğum “Kalıplara Yenik Düşmüş Ebeveyn “yazımda yer verdiğim, "Çocukların düşüncelerini, yaratıcılıklarını sınırlayan ebeveynlerin tutumlarına ve kalıp yargıların tuzağını düşmüş anne babalar…" kısmını hatırlattı. Aslında her zamanda her dönemde yenilikçiliğe karşı tutum aynı. Sadece cezalandırma yöntemi şekil değiştirmiş. Vücuda yapılan eziyetten, fikre yapılan zulme geçiş yapılmış. Aslında insana yapılan en büyük zulüm zihinsel sürecimize ket vurulması değil mi? Bizi insan yapan diğer varlıklardan ayıran en değerli kısmımız...

Kitabımızda Hart ve Risley tarafından yapılan bir araştırmaya da değiniliyor. Bu araştırmada, sosyoekonomik düzeyi düşük ailelerde çocuklarının fikirlerine saygı duyma açısına göre yapılan bir araştırma mevcut. İşte bu araştırma benim yukarıda değinmiş olduğum yazımı yazmam konusunda bana fikir verdi. Bir kitap okuduğumuz bir parça metin bile bizlerde ne kadar yer edebiliyor ya da bizleri nerelere taşıyabiliyor? Ailenin çocuğuna sunduğu imkanlar, çocuğunun gelişim düzeyine en önemlisi de "bir başımıza icat çıkaran çocuk ve genç “olma konusunda ailenin yapısının önemini bizlere gösteriyor. Mustafa Yavuz Hoca diyor ki kitabın kapak kısmında: "Herkes yaratıcı olabilir. Yeter ki doğru koşulları oluşturalım. İşte burada bizim için ilk koşul oluşturucuya değinmeliyiz. Yani aileye…" Ben aile konusunda çok şanslıyım. Beni hep destekleyen bir ailem oldu. Hiçbir zaman bana inançlarını, desteklerini esirgemedi annem ve babam. Ancak dedemin lafını asla unutamam. Bu kısım benim için çok değerliydi. Bu yazıyı yazmama sebep olan o araştırma ve Giordano Bruno. Şimdi bende hatırlattığı anımı paylaşmak isterim. Ben lise son sınıfta Osmanlı Tarihi yarışmasına girdim. Aslında çok çalışamamıştım ancak ilk onun içine girmiştim. Daha sonra biraz çalıştım. Üçüncü olmuştum, çeyrek altın kazanmıştım. Dedem o zaman "Kızım bizi çok mutlu ettin yüzümüzü ağarttın…" demişti. Bu ifade benim için çok değerliydi çünkü dedem eğitime, yazmaya çok önem verirdi. 2 tane büyük ajanda dolusu şiiri vardır. Tarihe de çok meraklıdır. Sanırım bu özellikleri dedemden almışım. İşte ailenin yenilikçiliği, yaratıcılığı veya çocuğun rol model aldığı kişilerden destek görmesi onu yeni fikirlere itecek ve daha güzel ürünler çıkarmasına olanak sağlayacaktır.

Kitapta diğer dikkatimi çeken unsur yaratıcılık kavramının günümüzde önem arz etmesinden bahsedilmesi. "Singapur" örneği verilmiş. Bu kısım bende şu cümleyi çağrıştırdı: “Tek kanatlı kuş uçamaz…” Yani günümüzde donanımlı bir insan “arayan değil aranan insan” olmak istiyorsak kendimizi 21. yy. becerileri ile donatmalıyız. Bu kavramlardan birisi de kitapta bahsedilen yaratıcılık… 21. yy. becerileri denince Kasım Karataş Hocamızın kitabı aklıma geliyor. Kasım Hocam yenilikçilik konusunda bana en büyük adımı attırdı ve köşe yazarlığı serüvenim başlamış oldu. Bu serüvende ben de elimden gelen tüm özveriyi gösterdim. Okumalarla yeni düşüncelerle kendimi bezemek için elimden gelenin fazlasını ortaya koymaya çalıştım. Ama en önemlisi de Mustafa Yavuz Hocamızın kitabında öne çıkardığı kavram olarak "yaratıcılık…" Çünkü herkes aynı konuyu işler, herkes aynı kavrama değinir ama sen öne çıkmak istiyorsan o herkesin işlediği normal konuyu öyle bir bakış açısıyla ele al ki sen farklı ol!

Yaratıcılık kavramına yönelik derslerin de katkısını görüyoruz. Sınıf yönetimi dersinde 3D modelleme sayesinde sınıf tasarımı yapmıştık. Bu tasarımı grubum adına ben yapmıştım. Bu açıdan bana katkı sağladı çünkü öğrendiğimiz şeylerin ileride işime yarayacağını düşünüyorum. 3. haftanın sunum kısmını biz yapacaktık. Ben farklılık yaratmak adına sınıfın dikkatini çekip konuya odaklanıp odaklanmadıklarını anlamak için bir oyun tasarladım. Oyun aslında iki oyunun biraz sentezi ancak benden de izler taşıyor logosunu ve oynanış şeklini değiştirip ele aldım. Yaratıcılık işte farklılıklar yaparak bu farklılıkları çevreye aktarıp onların değişimine küçük bir kırıntı bırakmayla da oluyor.

 Kitapta diğer bir dikkatimi çeken kısım da "Yaratıcı özelliği bulunan bireylerde ortak özellikler … Bu özellikler de aile, çevre ve okulun katkısıyla gelişiyor." diyor. Burada bende oluşturduğu izlenim yaratıcılığın kalıtsal bir yapısının olduğu ve çevre ile desteklendiği zaman ideal yaratıcılığa ulaştığıdır. Yani üst potansiyele ulaşmasıdır. Bunun bana çağrıştırdığı büyük bir mesleki sorumluluk … Bu konuda bizim büyük bir rolümüz olduğunu düşünüyorum. Çünkü yaratıcılığı sönmüş, çevre tarafında aynı olmaya zorlanmış bireylerin zihinlerindeki o prangaları kaldırmaya çalışan , onlara yeni bakış açıları kazandırmaya çalışan kuyumcular bizleriz . Çevreleri tarafından köreltilen, sanki onların bakış açıları gereksiz gibi davranıp illaki düz düşünmeleri konusunda zorlayan eğitim sisteminin hataları olarak yetişiyor geleceğimizin umutları… Ancak bunları canlandıracak olanlar da bizleriz.

Sözlerimi Osho’nun sözleriyle tamamlamak istiyorum. “Önce içindeki toprağı verimli hale getirmelisin. Şayet senin için kuru bir çöle dönmüşse oraya gül de eksen ot verecektir.” Biz yaratıcılığımızı çorak bir toprağa çevirmeyelim değerli okuyucularım. Yaratıcılığı küçük yaşlarda köreltilmiş bireylere (çöle dönmüş, verimsiz toprak) ne ekersen ek olabileceği en üst potansiyel kaktüstür (canlı ancak dikenleri yüzünden dokunulamayıp, çöldeki olumsuzlukları hatırlatan; geniş yaprağa dönüşemeyen dikenleri dokununca bize acı veren, çevresine kimsenin yaklaşamadığı kimseyle etkileşime giremediği için kendisinin bile kıramadığı bir kabuğu yeni bakış açılarına kapalı bulunur.) Biz çölleşmeyelim ilelebet verimli (humuslu) bize verileni yeşerten, mineral ve vitamin açısından takviyelerde bulunabilen bireyler olabilme umuduyla…