Değerli okuyucularım bu hafta “Başımıza İcat Çıkaran Çocuklar ve Gençler “ yazımızın son kısmını sizlerle paylaşacağım. Bu kısımda ülkemizin kolektif kültüre yakın olduğunu kolektif kültürün ise yaratıcılığı hem olumlu hem de olumsuz yönde etkileyebileceğini göreceğiz. Toplumsal baskının çoğu alanlarda olduğu gibi yaratıcılık ve yenilikçiliğin önünde büyük bir duvar olduğunu anlayacağız. Halbuki biz bu toplumsal yapıyı keşke birbirimize destek olmak ,omuz vermek için kullanabilsek !..
Mustafa Yavuz Hocamız Mevlana ‘nın bir sözünden bahsetmiş kitapta ben de Mevlana Celâlettin Rumi’nin bir akıl tabirinden örnek vermek istiyorum.” Akıl, iki çeşittir: Birincisi kazanılan akıldır; sen onu mektepte çocuk nasıl öğrenirse öyle öğrenirsin. Kitaptan, üstattan, düşünceden, anıştan, manalardan, güzel ve dokunulmadık bilgilerden. Aklın artar, başkalarından daha fazla akıllı olursun, fakat bu ezberlemekle de ağırlaşır, sıkılırsın! Geze dolaşa âdeta bir ezberleme levhası kesilirsin. Hâlbuki bunlardan geçen Levh-i mah-fuz olur!” Burada Mevlana öğrenilen bilginin ezberlenmesine karşı bir duruş sergilemiştir. Levh-i mah-fuz ilim aynası demektir . Ne kadar öğrenirse birey dolmaz. İnsan tabiatı gereği bilmeye öğrenmeye açtır. Ancak kuru kuruya bir öğrenme değil. Özümseyerek öğrenmeden bahsettiğini düşünüyorum. Mustafa Yavuz Hoca Mevlana’nın akılla ilgili sözünden sonra öğrencilerin tek amacının dersi geçmek olduğunu bu yüzden de ekstra bir çaba harcamak istemediklerini söyler. Yukarıdaki benim Mevlana’dan örnek vermiş olduğum söz ise tam da buraya isabet ediyor. Öğrencilerin bilgiyi öğrenmedeki yolu "ilim aynası" tabiriyle alakalıdır. Öğrenciler bilgiyi öğrendikçe o ilmin kendine yansımasını görmezse devam edip ilim , bilgi talep etmeyi bırakır. İlim aynasında ilk önce birey kendini görmesi lazım.
Kitabın ilerleyen kısmında Mustafa Yavuz Hoca psikoloji alanında ülkemizin yetiştirdiği kolektif kültürün, kültürlerarası çalışmanın önemine değinen değerli hocamız Çiğdem Kağıtçıbaşı‘ ndan bahsetmiştir. Hindistan ev ABD’de yas sürecine değinmiş. Benim aklıma 1. Sınıftaki anımız geldi . Sosyal psikoloji dersi sayesinde ben 2. sınıfta yazmaya başlayınca tanışmıştık Çiğdem Kağıtçıbaşı ile. Çiğdem Hoca’nın toplulukçu kültür ve bireysel kültür ile ilgili çalışmaları çok dikkatimi çekmişti ve sosyal psikoloji alanına ilgim olduğunu bu sayede anlamış oldum. Bu yüzden “ Bireyci Miyiz Yoksa Toplulukçu Mu?” yazımı kaleme aldım. Tabiki yazıyı yazarken daha bu konuda bilgi sahibi oldum. Bu yüzden Çiğdem Hocamız bizim için hep değerliydi. Sonuçta psikoloji alanı bizim ülkemizde daha yeni bir alan. Buna rağmen bir kadın olarak Çiğdem Hocamızın bu başarısı beni ayrıca çok memnun etti . Umarım daha iyi yerlerde görürüz.
Bu hikayemizi yaratıcılığa bağlarsak yaratıcılık ve yenileşme için bireyin çevresinden destek görmesi lazım. Toplulukçu kültüre daha yakın olan ülkemiz bu sayede aile üyeleri ve akrabalık ilişkileri daha yakın olduğu için hep bir destek görür . Ama tabii ki bunun tersi de mevcut. Ailenin onaylamadığı bir yaratıcılık faaliyetini de bu kolektif kültür engelleyebilmektedir. Bu sebeple çevrenin öğrencinin yaratıcılığına etkisi çok büyüktür. Bir ebeveyn düşünelim çocuğunun tam keşfetme zamanında Erikson’a göre “ Girişkenliğe Karşı Suçluluk Dönemi” ne denk gelen kısmında aile çocuğunun çevresini keşfetmesine asla olanak tanımıyor. BU da çocuklarda suçluluğa sebep olur. Yani biz çocuklarımızın yaratıcılık ruhunu daha (3-6) bu yaşlarda köreltiyoruz. Tam tersi ebeveynler çocuklarını özgür alanlar tanısa ,bağımsız hareket edebilme imkanı verse çocuk kendini daha iyi ifade edebilecek ailenin kendine destek olduğunun farkına varacaktır. Kısacası biz kolektif kültürü doğru kullanarak çocuklarımızın yaratıcılığa bakışını toplumca desteklersek bilim bayrağını atalarımız gibi en yükseklere çıkaran yine bizler oluruz.
Sonuç olarak “ Başımıza İcat Çıkaran Çocuklar ve Gençler “ kitabını gerçekten çok beğendim. Psikolojik danışmanlık ve rehberlik okuyan bizler için de çok yararlı bir kitaptı. İçinde sadece ders anlatan öğretmenlere yönelik değil de aile üyelerinin veya bizimle aynı meslek dalına sahip meslektaşlarımız için de katkısının büyük olduğunu düşünüyorum. Kitabımızda aslında Psikolojik danışman olarak bizlerin ders çıkarması gereken yerler olduğu kanaatindeyim. Mustafa Yavuz Hocamız gerçekten güzel bir kitaba imza atmış. Ben kendi adıma çok faydalandım . Kitabı okumaya başladığım süreçte bir konu başlığı aklıma gelerek bu yazımı oluşturdum. Hep şuna inandım bir öğretmen sadece öğreten değil aynı zamanda yazan , çizen ve en önemlisi de öğrencisine yeni ufuklar açıp , onu keşfettirebilendir. Bu mesleği hakkıyla yapabilme umuduyla !..Sağlıcakla kalın…