Baştuğ, yaptığı yazılı basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Bir bütçe görüşme dönemi daha sona erdi. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan tartışmaları izledik ve yine halkın sorunlarına çözüm üretmekten uzak, siyasi çekişmelerle dolu bir süreç yaşandığına şahit olduk. Adına “milletin bütçesi” denilen bu düzenlemenin kime hizmet ettiğini anlamak için detaylarına bakmak yeterli. Bu bütçe gerçekten halkın mı yoksa bir avuç ayrıcalıklı çevrenin mi?
Geçim Sıkıntısı Her Geçen Gün Artıyor
Türkiye’de açlık sınırı yalnızca temel gıda ihtiyaçlarını karşılayabilmek için 21 bin TL’ye ulaştı. Fakirlik sınırı ise 67 bin TL seviyesinde. Bekar bir işçinin asgari geçim ihtiyacı 27 bin TL iken, asgari ücret yalnızca 22 bin TL. Halkın büyük bir kısmı, ay sonunu getirmek için borçlanmak zorunda kalıyor. Bu gerçekler, halkın her geçen gün daha da yoksullaştığını açıkça ortaya koyuyor.
Hayat Pahalılığı ve Çelişkili Rakamlar
Kira artış oranları %60,45, yıllık enflasyon %47, yeniden değerleme oranı %43,93. Buna karşılık asgari ücrete yapılan zam yalnızca %30’da kaldı. İşverene verilen asgari ücret desteği ise %42,85 oranında artırıldı. Bu rakamlar, halkın artan maliyetler karşısında nasıl yalnız bırakıldığını ve adaletsiz bir düzenle baş başa bırakıldığını gösteriyor.
Bir kilo et almak, süt ve peynir gibi temel ihtiyaçları karşılamak neredeyse lüks hale geldi. Çocukların eğitim masrafları, faturalar ve günlük harcamalar halkın sırtına daha fazla yük bindiriyor. Oysa bir bütçe, halkın hayatını kolaylaştırmak için hazırlanmalıdır; onların yükünü artırmak için değil.
Tarladan Pazara Kriz
Çiftçi, artan mazot ve gübre fiyatları altında eziliyor; ektiği üründen kazanç sağlayamıyor. İşçi, güvencesiz taşeron düzeninde ayakta kalmaya çalışıyor. Esnaf, artan kira ve enerji maliyetleri karşısında kepenk kapatmamak için çabalıyor. Emekli ise temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak bir gelirle yaşamını sürdürmeye çalışıyor.
Bu bütçe, bu kesimler için hiçbir çözüm sunmuyor. Halkın en temel ihtiyaçlarını karşılamak için bile bütçede yeterli kaynak ayrılmadı. Oysa bu bütçe bir fırsat olabilirdi. Üreticiyi destekleyecek, işçiyi koruyacak ve tüketicinin yükünü hafifletecek bir düzen kurulabilirdi.
Yanlış Tercihler, Derinleşen Sorunlar
Bu bütçe, halkın değil; yandaşların ve saraya yakın çevrelerin çıkarlarına hizmet etmek üzere hazırlanmış. Keyfi harcamalar ve israf düzeni, halkın ihtiyaçlarının önüne geçmiş durumda. Lüks makam araçlarına, gereksiz projelere ayrılan kaynaklar, halkın sırtından alınıyor. Halkın çığlıkları duyulmazken, bu düzenin sürdürülmesi için her fırsat kullanılıyor.
Adil Bir Bütçe Kaçınılmaz
Bugün halk, ekonomik sıkıntılar nedeniyle umutsuzluğa sürüklenmiş durumda. Gençler bu ülkede bir gelecek göremiyor. Aileler, çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Bu düzen böyle devam edemez. Halkın refahını göz ardı ederek bir avuç insanı zenginleştiren bir sistem sürdürülebilir değildir.
Bütçe, halkın bütçesi olmak zorundadır. Çiftçiyi, işçiyi, esnafı ve emekliyi gözeten; gençlerin geleceğine yatırım yapan bir anlayışla hazırlanmalıdır. Türkiye, kaynaklarını adil ve verimli bir şekilde kullanarak halkın refahını artırmalıdır.
Bugün soruyoruz: Bu bütçe gerçekten kimin bütçesi? Gerçekler ortada. Ancak halkın sesi daha gür çıkmalı, bu düzenin değişmesi için hep birlikte mücadele etmeliyiz. Çünkü bu ülke bir avuç insanın değil; milyonların, halkın ve milletin ülkesidir. Halk adil bir düzeni hak ediyor ve bu düzeni kurmanın zamanı çoktan geldi.”