Baştuğ, yayınladığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

“29 Kasım 2024 tarihli köşe yazımda dile getirdiğim "Sarı Zarf ve Kırmızı Defter" metaforları, o günün belirsizliklerini anlamlandırma çabasıydı. Bugün, o belirsizliklerin yerini somut gelişmelere bıraktığını ve milletin vicdanında derin yaralar açtığını görmekteyiz. Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerin ortaya çıkışı ve ardından gelen siyasi temaslar, bu sürecin ne denli büyük bir kırılmaya yol açabileceğini gözler önüne sermektedir.

HATALARDAN DÖNME ŞANSI

Bugün, devlet aklı ile hareket ettiğini iddia edenlerin, bu sürecin gerçekliğini ve sonuçlarını yeniden değerlendirmesi gerekmektedir. Öcalan ile yapılan temaslar, milletin şehitlerine ve gazilerine karşı işlenmiş bir haksızlık olarak hafızalara kazınmıştır. Bu durum, yalnızca siyasetin değil, toplumun her kesiminin vicdanını rahatsız etmektedir. Şehitlerimizin kanıyla sulanan bu vatan topraklarında, onların fedakârlıklarını hiçe sayan hiçbir girişim kabul edilemez.

Bu noktada, siyaset sahnesinde yer alan herkese düşen görev açıktır: Yanlıştan dönmek ve milletin iradesine uygun bir yol haritası çizmektir. Aksi takdirde, yalnızca bu süreci destekleyenler değil, sessiz kalanlar da tarih önünde sorumlu tutulacaktır.

MİLLETİN EMANETİ: ŞEHİTLERİN FEDAKÂRLIĞI

Her milletin tarihi, fedakârlıkların ve mücadelelerin birikimidir. Türkiye, şehitlerinin emanetini yaşatma sorumluluğu taşıyan bir millettir. Bu emanet, hiçbir siyasi manevra ya da stratejik hamleyle zedelenemez. Bugün, şehitlerin hatırasını gölgede bırakacak şekilde atılan her adım, milletin vicdanında derin yaralar açmaktadır.

Öcalan ile yapılan görüşmeler, yalnızca milli iradeyi değil, şehitlerimizin aziz hatırasını da hiçe saymak anlamına gelmektedir. Bu süreci destekleyen herkes, milletin ve tarihin karşısında hesap vermek zorunda kalacaktır. Çünkü şehitlerimizin fedakârlıkları, milletimizin bağımsızlığının ve birliğinin temel taşlarıdır. Bu taşlar, hiçbir koşulda yerinden oynatılamaz.

SİYASETİN VEBALİ: HALK VE TARİHİN HUZURUNDA

Bugün "devlet aklı" adı altında alınan kararların halkın çıkarlarını ne denli temsil ettiğini sorgulamak bir zorunluluktur. Şeffaf olmayan ve halkın iradesine ters düşen her girişim, yalnızca bir siyasi vebal değil, tarih önünde hesap verilecek bir yük olarak karşımıza çıkacaktır. Bu vebal, yalnızca karar alanların değil, bu süreçte sessiz kalanların da omuzlarında bir yük olacaktır.

SORUMLULUĞUN ADRESİ: ŞEFFAF VE MİLLİ SİYASET

Türkiye’nin geleceği, şeffaf ve milli bir siyaset anlayışında gizlidir. Kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklar ve halktan gizlenen anlaşmalar, bu ülkenin kaderini belirleyemez. Gerçek devlet aklı, halkın iradesini, şehitlerimizin fedakârlıklarını ve milletimizin birlik ve beraberliğini öncelik olarak benimsemelidir.

Bugün, terör örgütü lideriyle yapılan temaslar üzerinden şekillenen bu süreç, yalnızca kısa vadeli siyasi hesapların bir ürünü değil, uzun vadede milletin geleceğini tehdit eden bir kırılma noktasıdır. Bu süreçte kimlerin hangi masada oturduğu, hangi zarfların taşındığı ve hangi defterlerin sayfalarının yazıldığı milletin gözünden kaçırılmaya çalışılmaktadır. Ancak halk, bu oyunlara karşı her zaman teyakkuzda olacaktır.

TARİHİN KARARI

Halkın iradesine saygı göstermeyen, şehitlerin emanetine sahip çıkmayan ve karanlık pazarlıklara dahil olan herkes, tarihin vicdanında mahkûm edilecektir. Şimdi, siyasetin her kademesindeki isimlere düşen görev açıktır: Şehitlerimizin fedakârlığını hiçe sayan bu süreci reddetmek ve milletin iradesine uygun adımlar atmaktır.

Türkiye’nin geleceği, halkın gerçek sorunlarına odaklanan, şeffaf bir yönetim anlayışıyla mümkündür. Bu süreçte, şehitlerimizin hatırasını gölgede bırakacak her adım, milletimizin hafızasında asla unutulmayacaktır. Şimdi, milletin iradesine uygun bir yol haritası çizmek ve bu vebalin gölgesinden çıkmak herkesin sınavıdır.

Tarihi yalnızca kazananlar değil, doğru zamanda doğru adımı atanlar da yazar. Bugün o adımı atmak için hâlâ bir şans vardır. Bu şansı değerlendiremeyenler, milletin vicdanında ebediyen mahkûm olacaktır.”