BEN ONU GÖRMEDEN SEVDİM

Tam 9 yıl önce bu gün evet dedim bir olmaya, Eş olmaya, Mutlu olmaya. Ben onu görmeden sevdim. Geçici güzelliklerini değil, ben onun sesini sevdim. Ben onun bana tattırdığı oğul balını sevdim. Sabahları beni gülerek yolcu edişini sevdim. Hayatın bunca gailesine rağmen hiç bilmediği bir memlekete hicret edip, kara dünyasına doldurduğu umudu sevdim. Ben onun bana pişirdiği makarnayı sevdim. Hafta sonları hazırladığı kahvaltı tabağını sevdim. Uykuculuğuna yenilip, kahvaltı hazırlamadan açbilaç gönderişini sevdim. Onlar için mücadele etmeyi sevdim. Babalık sorumluluğunu inleyip tıslamadan taşımayı sevdim. Ben onun sadece bana ve oğlumuza ayırdığı zamanı sevdim. Gayet çıtkırıldım olmasına rağmen doğuma aslanlar gibi gidişini sevdim. Değme gören annelerden çok daha temiz ve düzenli bir biçimde bizi derleyip toplayışını sevdim.

Ben onun bir Yozgatlıdan çok bir Karamanlı, bir mutlu, bir malhocalı oluşunu sevdim.  Ben onun akrabalarıma, hocalarıma gösterdiği hürmeti sevdim. Görme yetisini sonradan kaybetmesine rağmen yılmayışını sevdim. Ben onun anneliğini sevdim. Ben onun görmediği halde değme kadınlardan daha güzel kek ve pasta yapışını sevdim. Hülasa karanlık dünyasına sığdırdığı azim ve fedakarlığını sevdim. Ben onu görmeden sevdim erenler! Görmeden sevdim.

Bu gün evliliğimizin 9. yılını işaretleyen gün. Tam 9 yıl önce bugün olmuştu düğünüm. Her anıyla bir garip düğün işte.  Sloganımda buydu; zenginin düğününe herkes gelir! Siz benim düğünüme buyurun gelin olmaz mı? Diyerek davet ediyordum sevdiklerimi. Düğün salon ve organizasyonunu üstadım Mehmet Üzüm hocam üstlenmişti. Hocalarım, büyüklerimiz yüreklerini sonsuz seferber ediyorlardı. On Ekim’de Kırıkkale’de onbir Ekim’de de Karaman’da yapıldı düğünümüz. Büyüklerimi Kırıkkale’ye götürmek için Şener Dolaşık ağabeyin minibüsünü tuttum. 10 Ekim günü Kırıkkale’ye gidecektik. Bir hafta önce bir sabah kapı çalındı. Baktım rahmetli Tevfik Yücetaş ağabey. Birde giyinmiş üzerini ki aman Allah’ım! Tam grantualet. Hayırdır Tevfik ağabey? diye sordum. Tevfik ağabey o ağlayan sesiyle hani hafız! Gırıkgaleye düğüne gideceğidik ya! Dedi. Ben: a! Tevfik ağabey! Daha düğüne bir hafta var! Sen tarihi yanlış anlamışsın! Dedim ve başladık bir muhabbete. O bal diliyle giyinip kuşanıp bir hafta önceden Kırıkkale’ye gideceğiz diye çıkagelmişti rahmetli Tevfik emmi! Mekanın cennet olsun. Nurlar içinde yat emi!

Geniş bir kafileyle düştük Kırıkkale yoluna. Kimler yoktu ki kafilemizde; Halil Sarıtaş hocam, Halil Yeşildal hocam, Mustafa Eren hocam, baba Hidayet Bozkurt ağabeyim, Yasin öğretmenim, Tarık Canevi ağabeyim, rahmetli Tevfik Yücetaş ağabeyim, rahmetli Mustafa Gülten ağabey ve sadıcım Hüseyin Şahin ağabey.

Bu yüce gönüllü insanlar bizim yuvamızı temel temel inşa ediyorlardı. On bir Ekim akşamı müjde düğün salonunda oldu düğünüm. Büyüklerimiz canla başla kusursuzca organize ettiler düğünümü. Ümit Özyurt ağabeyimin eşsiz sunumu, Konya’dan gelen semazen rahmetli Hüseyin Pense ağabeyim ve ekibi, her haliyle hayal gibi bir geceydi.

Öyle yazıla yazıla bitmez benim düğünüm. Tek üzüldüğüm, düğünümüze ait ne bir video, nede bir resim var! Düşünemedik mi, aklımız mı ermedi zahir? Ben bu vesileyle bir Yozgatlıdan çok Karamanlı olmayı başaran yuvamın çiçeği değerli eşimin evlilik yıldönümünü yürekten kutlarım. O bizim annemiz, o bizim her şeyimiz.  Selam olsun, her zorluğa göğüs gerip yüzünden gülümsemeyi eksik etmeyenlere…