11. yüzyılda yaşayan Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig adlı eserinde, her iki dünyada da mutluluğun kaynağı olabilecek her türlü durumu “bilgi” üzerine temellendirmiştir. Öyle ki bir beytinde “Yağız yere insanoğlu elini değdirdi / Bilgiyle her şeye gücü yetti” diyerek bilginin gücünü göstermek istemiştir. Yusuf Has Hacib’e göre; bilmek ve anlamak bir insanda bir arada bulunursa o insan tam bir insan olur ve dünyanın bütün nimetlerine nail olur.
19. yüzyılda yaşayan Dostoyevski ise, Yeraltından Notlar adlı kitabında şöyle söylüyor: “Baylar, yemin ederim, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; hem de tam anlamıyla, gerçek bir hastalık. Ama şuna iyice inanıyorum ki, değil fazlasıyla bilinçli olmak, bilincin her türlüsü hastalıktır.” Bilinçli olmak, insanın aklının başında olması ve çevresindeki olaylar ve durumlar hakkında bilgi sahibi olması durumudur. İnsan ancak aklı başında ve bilgi sahibi olduğunda çevresinde gerçekleşen olayları neden-sonuç ilişkisi içinde değerlendirebilir. Dostoyevski’ye göre bu neden-sonuç ilişkilerini bilmek, yani her şeyi anlamak insan için bir hastalıktır.
Bir yazar bilmek ve anlamanın mutluluk kaynağı olacağını düşünürken diğer bir yazar bunların tam bir hastalık olduğunu düşünmektedir. Peki, arada geçen bu sekiz yüzyıl içinde ne değişti? Zaman, çevre, zihniyet, kültür… Bu soruya birçok yanıt verilebilir. Tabi ki zaman, çevre, zihniyet ya da kültür gibi unsurların bakış açısına etkisi yadsınamaz. Ama bana göre, değişen en önemli unsur insan oldu.
Bir durumun, olayın ya da davranışın nedenini bilmek ve anlamak beraberinde birçok soruyu ve sorumluluğu getirir. Eskiden insanlar ne düşünmekten ne de sorumluluk almaktan kaçınmazlarmış. Günümüz insanı düşünmek ve sorumluluk almak istemiyor. Bu nedenle de bilmeye ve anlamaya çaba göstermiyorlar. Örneğin, bir insanın, başka bir insanın ortaya koyduğu eser hakkında olumsuz bir tutum sergilediğini düşünelim. Eskiden insanlar bunun nedenini bilmek ve anlamak isterlermiş. Ya karşısındakini haksız çıkarmak için ya da hatası varsa düzeltmek için. Yani her iki durumda da sorumluluktan çekinmezlermiş. Ama günümüz insanı böyle bir tutum karşısında, karşısındaki insanı önemsemiyor ve arkasını dönüyor. Çünkü ne karşısındakine derdini anlatmak istiyor ne de hatası varsa sorumluluk alıp düzeltmek istiyor. Bu nedenle de Yusuf Has Hacib’e göre bilmek ve anlamak mutluluk kaynağı iken Dostoyevski’ye göre tam bir hastalıktır.
Sorumluluk almak ya da almamak. Düşünmek ya da düşünmemek. Bilmek ya da bilmemek. Seçim yapmak bizim elimizde…