BİR KALAYCI YUSUF USTA GEÇTİ KARAMAN’DAN

Karaman’da geçmişten günümüze kadar pek çok geleneksel meslek, son ustalarının çabaları sayesinde ayakta kalmaya devam etmektedir. Kalaycılık, nalbantlık, demircilik, saraçlık, hallaçlık, bakırcılık gibi meslek dalları buna örnektir. Kalaycılık mesleğinin bu şehirde uzun yıllar sürdürüldüğü, tarihi vesikalara bakılırsa 18. yüzyıla kadar gidilebileceği görülmektedir. Bu devirlerde oldukça revaçta olan kalaycılık mesleği için “kalaycılar çarşısı” bile hazırlandığı bilinmektedir. 19. yüzyılda şehirde 19 tane kalaycı ustasının faaliyette olması bu mesleğe verilen değeri açıkça göstermektedir.

Eski devirlerde insanlar daha sağlıklı olması nedeniyle bakır ev eşyalarını kullanmaya daha çok rağbet etmişlerdir. Düğünlerde verilen yemek ziyafetlerinde kullanılan büyük bakır kazanlar, haranılar, bakraçlar, siniler, tepsiler, guşaneler, leğenler, lengerler, kepçeler, tavalar, cingiller ve daha niceleri evlerde kullanılmaktaydı. Günümüzde baş döndürücü bir şekilde devam eden teknolojik gelişmeler insanları daha ucuz maliyete sahip olan mutfak eşyalarını kullanmaya teşvik etmiştir. İnsanlar bugün dahi evlerinde bir tane bakır eşyayı anılarını yaşatmak adına saklamaktadır.

Eski musalla karşısında mütevazı dükkânında yıllarını mesleğine adayan ustalardan biri de rahmetli kalaycı Yusuf Ustaydı. Dile kolay bu mesleğe 40 yıldan fazla emek vermişti. 2018 yılının Haziran ayının güneşli bir öğle vaktinde ve o zamanlar hayattayken bir çalışma sebebiyle dükkânını ziyarete gitmiştim. Dükkânın içerisinde neler yoktu ki “haranılar, ibrikler, cingiller, helkeler, tavalar ve farklı boyda tencereler ve antika bakır eşyalar…” İçerisi adeta koca bir şehrin tarihi ve kültürel dokusunu günümüze taşıyan ve o günlere tanıklık eden ve yaşayan bir müzeyi anımsatıyordu. Oysa bu dükkân her gün yolumuz üzerinde bulunan fakat bir türlü içerisine merak edip girme fırsatı bulmadığımız bize ait olan kültürel miraslarımızdandı. Yusuf Ustayı ziyaretim esnasında bir elinde bakır leğen diğer elinde perdah çekiciyle tezgâh başında çalışırken buldum. Yüzünde yanan kömürüm isine karışmış boncuk boncuk alın teri, gözlerinde tebessüm dolu bir çift bakışla karşıladı beni. Selam verdikten sonra kendisine doğru yöneldim. Usta ocaktan çıkan kömür dumanının alın terine karışmış nasırlı elleriyle beni karşılayarak karşıdaki ahşap sandalyeye buyur etti. Bir yandan da elindeki yarım kalan işi tamamlamaya çalışıyordu. Kendimi tanıtarak ona sebebi ziyaretim hakkında bilgi verdim. Usta bakır leğeni düzelttiği elindeki tahta tokmağı bir kenara bıraktı ve tezgahın karşısında  duran ve her zaman dinlenmek için kullandığı tahta sandalyesine oturdu. Yaptığı işten ve günlük rutin işlerinden bahsetti. Bir süre sonra sohbet giderek koyulaşmıştı. Bu arada karşıki çay ocağından tavşankanı çaylarımızda gelmişti. Bir yandan çaylarımızı yudumluyor, diğer yandan sohbetimize devam ediyorduk. Sohbet esnasında ben aklıma takılan soruları kendisine soruyor, kendisi de bu sorulara içtenlikle cevap veriyordu.

Çay faslı sona ermişti. Derken ustayla beraber ayağa kalkarak üzerinde kalaycı aletlerinin bulunduğu tezgâha doğru ilerledik. Tezgâh önünde parmaklarıyla işaret ettiği aletleri göstererek adlarını ve ne işe yaradıklarını anlatmaya başladı. “Nay eşeği, nay, örs, çekik ve tokmak” gibi aletler bakır kapları dövme ve şekil vermede kullanılmaktadır. “Ocak, kıskaç, eldirek, kok kömürü” ise bakır eşyaları kalaylamada kullanılan kalayı ocakta eritmede kullanılan malzemelerdir. “Kalay çubuğu, nişadır ve pamuk” ise kalaylama işlerinin yapıldığı ana malzemelerdir, şeklinde ifade etti. Gülümseyen bir yüz ifadesiyle sözlerine: “Bütün bunlardan güzel bir eser çıkarmak ise o ustasının kendi marifetidir” diyerek son noktayı koymuştu.  Yusuf ustanın da dediği gibi marifet alette değil, onu kullanan ustanın hünerli ellerindeydi.

Sonra tekrar yerimize geçerek konuşmamıza devam ettik. Her mesleğin olduğu gibi bu mesleğinde pek çok sıkıntısı vardı. Kalaycılık mesleğinin sıkıntılarından söz ederken Yusuf Ustanın, biraz da sitemkâr serzenişleri vardı bakışlarında. Konuşmasına; “ara eleman yok, dükkân masrafları çok, el işçiliği oldukça zahmetli ve alıcısı da pek yok…” diyerek sıkıntılarını peşi sıra sıraladı. Kalaycılık mesleği, ustanın da bahsettiği gibi önemli sıkıntılar yaşamaktaydı. Bunlara; pahalı hammadde alım maliyeti, seri üretimin ucuz olması, ara eleman sıkıntısı, işyeri giderlerinin gün geçtikçe artması gibi sebepler ilave edilebilirdi. 

Yusuf usta bu mesleğe çırak olarak başladığını, mesleğin inceliklerini Tahir Ustanın yanında öğrendiğini ve 40 yıla aşkın bu mesleği icra edip, pek çok usta yetiştirdiğini söyledi. Kalaycılık mesleği bugünlerde hala ayakta durabiliyorsa bu değerli ustaların şahsi gayretleri sayesinde olmuştur. Günlük çorbasını kaynatacak kadar nafakasını kazanınca “şükür bugünde rızkımızı kazandık, elhamdülillah” diyen bu değerli ustalara destek olmak şehirde herkesin en önemli görevidir. 

Yusuf Usta tedavi gördüğü hastalığına yenik düşerek ebedi âleme göç etmiştir. Onun vefatının ardından bir geleneksel meslek daha bitme noktasına gelmiştir. Şimdilik dükkânı ortağı ve oğlu tarafından açık tutulmaktadır. Usta eserleri ve hatıralarıyla daima bu şehrin hafızasında yaşayacaktır.

Bir zamanlar şehrin her köşe başında örslerinden çekiç sesleri gelen dükkânlar elini çekti sokaklardan. Ne içerisinde iş önlüğü takılı, elleri nasırlı ustalar kaldı, ne de dükkânların önündeki muhabbetler ve o muhabbetlerin arasında yudumlanan tavşankanı çaylar.”