BİR TÜSİAD GERÇEĞİ

Ülkemizin ekonomik figürleri içindeki konumu hiç kimse tarafından tartışılamayacak kadar önemli olan TÜSİAD, aynı zamanda siyasi konularda da gündem oluşturma yetenek ve kapasitesine sahip bir sivil toplum kuruluşudur. Ekonomik yönü açısından bizim de bir tartışma açmaya niyetimiz yok. Ancak TÜSİAD ve siyaset ilişkisini, TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer’in son çıkışı ile birlikte ele almak gerektiğini düşünüyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhatap alınmayacağını, muhataplarının Başbakan Davutoğlu olduğunu deklare etmişti Başkan Dinçer. Bu bağlamda, TÜSİAD ve siyaset ilişkileri biraz da tarihi perspektifi ile analiz edilmeli daha iyi anlayabilmek için…
TÜSİAD, 1971 yılında vücut bulan bir sivil toplum kuruluşu olarak karşımıza çıkıyor. İş dünyası temsilcisi sıfatı taşıyan ilk görünüşünün arka planında ise çok daha başka saiklerin olduğunu da hemen ifade etmek gerekiyor. İlk görünüş, kamuoyuna yansıtılan resmi kuruluş amacıdır ki, bu amacı TÜSİAD’ın önde gelen isimlerinden birisi olan Bülent Eczacıbaşı’nın 2006 yılındaki bir konuşması ile aktarmak daha anlamlı olacaktır. Eczacıbaşı, 1970’li yıllara kadar iş dünyası ve kamu yönetimi ilişkilerinde bir “katalizör” olarak görev üstlenmiş olan TOBB’un bu fonksiyonunu yeterince ifa etme yeteneğinin artık kalmadığı için TÜSİAD’ın ortaya çıktığını dile getirmiştir. Eczacıbaşı’na göre TOBB, iş dünyası ve devlet-siyaset ilişkisinde ilk kurulduğu 1882 yılından itibaren sürekli müdahalelere maruz kalmıştır ve özerk bir kurum olmasına rağmen kendisinden beklenen aracılık görevini yerine getiremez hale gelmiştir. Bu doğrultuda, dönemin önde gelen iş adamları, özerklikten de öteye tamamen bağımsız bir sivil toplum kuruluşu olan TÜSİAD’ın kuruluşuna öncülük ve önderlik etmişlerdir. İlk görünüşün resmi ifade edilişi bu şekilde dile getiriliyor, dönemin öncü ve önderlerinden birisi olan Eczacıbaşı ailesinin bir temsilcisi aracılığıyla… 
Oysa söz konusu kuruluş aşamasını inceleyen yerli ve yabancı bazı araştırmacılar çok daha başka ayrıntılara dikkat çekmişlerdir. Özellikle yoğun siyasal çalkantıların yaşandığı böylesi bir dönemde, bu örgütlenme ile iş dünyası hem kendi sınıf çıkarlarını, hem önceki dönemlerde toplum nezdinde bozulan meşruiyetini geliştirmeyi amaçlamıştır. Bu meyanda TÜSİAD’ın varlık nedeni Türkiye’yi dışarı açmak, içeride rekabeti yoğunlaştırmak ve uzun vadede sağlıklı bir girişimcilik ortamı kurmaktan çok uzaktır. Temel amaç; içeride kaynak kullandırmaya dayalı, dışarıda ise korumacılığı öne çıkartan “İthal İkameci” modelde “kaynak kapma” ve devletin korumasına mazhar olma bağlamında daha örgütlü bir mücadele etmektir. Burada belirtilen bozulan toplumsal meşruiyetten kastımız ise, TÜSİAD’ı oluşturan dönemin sanayi burjuvazisinin TOBB bünyesinde kendilerinin sayısal olarak azınlıkta kalmaları ve yeterince söz hakkına sahip olamamasıdır. Ekonomik büyüklük olarak kendileri ile kıyaslanamayacak kadar küçük ancak sayısal olarak büyük olan TOBB’un içindeki küçük girişimcilere yenik düşmeleri nedeniyle TÜSİAD, yeni bir oluşumu başlatmıştır. Yoksa itirazları, TOBB’un yarı bürokratik bir örgüt olarak devletin iş dünyasını kontrol etme aracı olmasına yönelik değildir. TOBB’un yönetim hakkını elde etmeyi başarabilseydi dönemin sanayi burjuvazisi, yarı bürokratik bir örgüt ile istediklerine çok daha kolay ulaşma şansına sahip olabileceklerini çok iyi biliyorlardı.
Dönemin ruhunu anlatan bir başka yaklaşım ise, TÜSİAD’ın kuruluşunun “sermayenin ya da burjuvazinin olgunlaşması tezi”dir.  Sermayenin olgunlaşmasındaki merkezi ilkeye göre sanayileşmenin erken döneminde devletin güçlü etkisi ve yönlendirmesi altında gelişen özel iş çevreleri ya da burjuvazi, gelişme belli bir eşiğe ulaştığında devletten bağımsızlaşmayı talep edecektir. Dolayısıyla, demokratikleşme, iş çevrelerinin kendilerini devletin vesayetinden kurtaracakları ve devlet-iş çevreleri ilişkilerinin radikal bir biçimde yeniden düzenlendiği bir araç haline gelmektedir. Sermayenin olgunlaşması tezi’nin bir başka boyutu da, özel sermayenin belli bir olgunlaşma eşiğine ulaştığında kamusal imajı ile daha çok ilgilenir hale gelmesi ve süreç içinde bir sivilleştirme misyonu üstlenmeye eğilim göstermesidir. Türk burjuvazisi artık olgunlaşmıştır ve eteklerinin altında yeşerip serpildiği devletten bağımsızlık kazanma erginliğine ulaşmıştır.
12 Eylül Askeri Darbesi döneminde ise, TÜSİAD’ın yukarıda ortaya koymaya çalıştığımız davranış değişikliğinin tam tersine bir duruşu görülmektedir. Belki de buna duruş yerine omurgasızlık da denilebilir. Devletin vesayet ekseninden kopma arzusuyla yola çıkılan yolculuk, “Darbe Durağı”nda şaşırtıcı bir değişime sahne olmuştur. Özel sektörün şaşırtıcı şekilde daha önceki askeri müdahaleler sırasında, en azından ara rejimlerin ilk aşamalarında ortaya çıkan düzen değişikliğinden çok da korkmadıkları ileri sürülmüştür. TÜSİAD da diğer dernekler gibi darbe sonrasında hemen kapatılmış olmasına rağmen, Darbeci Generaller ile uyumlu bir frekansa sahip olduklarından bahsedilir. TÜSİAD tarafından ortaya konulan, darbeye karşı takınılan nispeten olumlayıcı tavrın sebebi, işadamlarının tipik bir biçimde istikrar yanlısı olmaları ve istikrara dair değerlendirmeler siyasal çoğulculuk ve demokratik açılımla çatıştığında otoriter çözümlerden yana tavır almalarıdır. 
28 Şubat döneminin aksiyonları içinde yer alan “beş büyük beşli”den birisi de TÜSİAD olmuştur. Dönemin halk iradesinin alaşağı edilişinin önemli aktörleri arasındadır TÜSİAD. Sivilleşme ve devletten bağımsızlık arayışındaki bir kuruluş için yine yaman bir çelişkiyi daha tarih kayıtlara geçmiştir.
Gezi olaylarında TÜSİAD, kurumsal kimliği ile bir açık bir pozisyon almış görünmese de önde gelen simaları aracılığıyla “demokratik eylem” kisvesi ile sunulmaya çalışılan eylemlere aktif destek sağlamaktan geri kalmamıştır. Yakın dönemde, Haluk Dinçer’in başkanlığı ile birlikte hükümet ile ilişkilerde sözde yumuşama sinyalleri gönderilmiş olmasına rağmen, son açıklamalardan TÜSİAD’ın tavrını anlamak zor olmasa gerek… Kuzu postu giymiş olsa da “kurt soyuna çeker” deyişine uygun bir tutum sergileniyor.
Velhasıl, TÜSİAD vesayet sisteminin hep merkezinde olmuş ve gelecekte de böyle olacağa benziyor.
Sağlıcakla kalın!