Bu çocuklar kimin çocukları?
Henüz gönüllerimizde ki Ermenek Yangını sönmemişken, Hakan’ımızın şehadet haberi ile bir kez daha yangın yerine dönmüştü yediden yetmişe hepimizin yüreği. Lakin bir namussuz eliyle Karaman’ımıza yaşatılan ve kanımızı donduran bu son hadise ne akıllarımızda akıl; ne de canlarımızda can bıraktı.
Ortalık yangın yerine dönmüşken, bir tarafta hikmetinden sual olunmayan yüce Mevla’nın imtihanını iliklerine kadar hissetmiş aileler; öbür tafata yangına körükle giden insan müsveddeleri. Bir adiden, şeref yoksunu, şahsiyetsiz ve bir o kadar ahlaksız bir mahlukatın yaptığı iğrençliklerden bahsediyoruz.
İnsanlıkla alakası olmayan bu mahlukat illaki ortaya çıkacak bir durumu nasıl yapar nasıl da devam ettirir? O adi mahlukata diyecek çok sözümüz var. Lakin bir sözümüz daha var ki, yüreğimiz yana yana duymak, dinlemek ve konuşmak zorunda kaldığımız bu nahoş olay bir yana; körü körüne saldıramayı maharet sanıp mağdur olan aileleri, onların en yakın dostlarını, akrabalarını ve hele hele o çocukları, yaptıkları heberlerle, telaffuz ettikleri kulaktan duyma rakamlar ve düşünmeden sayfalarına koydukalrı fotoğraflarla idamdan beter edenleredir sözümüz.
Olayın ilk çıktığı andan itibaren savcılık çocukları ve aileleri düşünerek yayın yasağı getirmişti. Gel gör ki bazı akıl yoksunu zihin okuyucular tüm kötü niyetleriyle bunu savcının ya da birilerinin adı geçen vakıf ya da kurumları kollama amacında olduğunu düşündü ve düşündürmek istedi. Oysa işin aslı ancak insan olan insanların ve aklı selim sahiplerinin anlayabileceği bir durumdu ki, davaya bakan savcı ve başsavcının tutumu ;‘’Nereye giderse gitsin bu işin üzerine gidilecektir. Bizim önceliğimiz mağdur çocuklar ve aileler. Ve o ahlaksız adına en kısa zamanda adaletin tecelli etmesidir’’şeklindeydi. Ve öyle olduğunu kısa süre sonra yaptıkları açıklama ile göstermiş oldular.
Zaten bu davada aile ve mağdurlar sırf bu olayın hüznünü tekrar tekrar yaşamamak adına ola ki davalarından vazgeçselerdi bile kamu davası devam edecekti elbette.
Duyulmasıyla birlikte bu durumun ülke gündemine oturması, engelleme yapılsa bile zaten engellenemezdi. Zira burada öyle ya da böyle açığa çıkacak bir mesle kadar var olan bir mesele daha vardı ki ; Yapılanın üzerinden bir şeyler devşirme niyetinde olanların acınası halleriydi. Devşirme deyince ‘’Derviş Kabak’’ hikayesini bilmeyen yoktur. Yeri midir anlatmanın bilemem ama. Akıl yoksunu olanları düşününce insan bahsetmeden geçemiyor hani.
Vaktiyle bir derviş berbere gider. Berberden saçını dibinden kazımasını, sakal ve bıyığını kısaltmasını ister. Berber, dervişin saçlarını kazımaya başlar. Bu sırada yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak:
– “Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım!” diye kükrer. Dervişlik bu. Sövene dilsiz, vurana elsiz olmak gerek. Ses çıkarmaz, biraz çaresiz, biraz mütevekkil usulca kalkar yerinden. Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa baslar. Fakat küstah kabadayı, tıraş esnasında da boş durmaz; sürekli aşağılar dervişi, alay eder: – “Kabak aşağı, kabak yukarı! Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası, yokuştan aşağı hızla kabadayının üzerine doğru gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir, kabadayının karnına batıverir. Kaşla göz arasında babayiğit kabadayı oracığa yığılır kalır, ölmüştür. Herkes bir anda olup biten bu olayın hayret ve şaşkınlığı içindedir. Berber de şok olmuştur; bir manzaraya, bir dervişe bakar ve dervişin beddua ettiğini düşünerek gayr-i ihtiyarî sorar:– “Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?” Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:
– “Vallâhi gücenmedim ona. Hakkımı da helâl etmiştim. Gel gör ki, kabağın bir de sâhibi var.’O’ gücenmiş olmalı! Evet gizlemek isteseydi bu olayı önce Rabbim gizlerdi. Ancak ‘O’ da gücenmiş olmalı!
Olayın medyaya yansımasıyla mağdur olan bir evladımızın ailesi bizimle irtibata geçti. Bayan yalvarıyordu, hüngür hüngür ağlıyordu. Perişanız mahvolduk diyordu ve bizden rica ediyordu. ‘’Sitenizde o adamla birlikte çocuğumu ve arkadaşlarını haber yapmışsınız ne olursunuz onları kaldırın görmek istemiyoruz. Tahammül edemiyoruz. Başkalarının ellerine geçsin istemiyoruz,’’diyordu.
Karaman basını ve medyası olarak -bir iki internet sitesi dışında- ilimizde ya da başka illerde gerçekleşen intihar, taciz, tecavüz haberleri -olumsuz örnek olmasın diye- yapılmaz ve yapmadıkta. Bu nedenle o bayanın isteğini yaptık ve mağdur olan çocukların olduğu haber ve fotoğrafları kaldırdık. Gel görki kimileri tarafından buna rağmen çocukların boy boy fotoğrafları sitelerde yayınlandı hatta sosyal medyada paylaşıldı. Peki bu paylaşımları gören, bu mağdur çocuklardan birisi ya da bir yakını kendine bir zarar verirse ya da hayatına son verecek olsa bunun suçlusu kim olacak hiç düşündünüz mü ?
limizin yetkilileri, idarecileri, basını, bu işte adı geçen geçmeyen nerdeyse bütün halk olarak büyük bir imtihandan geçtik ve hala da geçmekteyiz . Olayın duyulmasıyla birlikte herkes öyle ya da böyle bir açıklamada bulundu. Ama asıl olması gereken bazı siaysilerimizin ve yöneticilerimizin bu olaya aileler ve çocukalrdan dolayı sağ duyulu yaklaşımı, ve güzide basınımızın her türlü asılsız ithama rağmen titiz ve hassas davranması çok manidardı.
Ancak hala anlayamadığımız bir konu var ki niyetlerinin ne olduğunu bir türlü anlayanadığımız bir takım kişi ve kuruluşlar, bu adi mahlukatı bir kişi bile savunmadığı halde arkasında duruluyormuş hissi uyandırmanın gayretinden bir kez bile adım atmadılar.Oysa Karaman’da olayın ortaya çıkmasından bu yana malum sahsı ne bir bir tek savunan oldu nede koruyup kollayan. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi ki. Ancak bilmeden hala mağdurları ve ailelerini düşünüyor ve bunun peşini bırakmıyoruz safsatasında olanlar ne yazık ki çocuk istismarı üzerinden, o çocukları aynı cahillikleriyle istismar ettiklerinin ya farkında değiller ya da bilerek istismar etmekteler.
Utanmadan siyasi ve menfi malzemelere konu ettikleri ve hem siyaset üstü hem de son derece hassas bir vaka ortada iken, sorumsuz ve cahilce davranıyor olmak kimsenin haddi ve hakkı olmamalı.Yarın bir gün bu olayda ihmali, sorumluluğu ve bir şekilde dahli olduğu kanun önünde tespit olunan her kim ya da kimler, kurum yada kuruluşlar elbette madden ve manen cezalarını çekecektir. Dışarda kalanlar ise bir şekilde bu günleri ve yaşananları unutacak , bu işten nemalanmaya çalışanların yanlarına kar kalmayacak bu hadise günler geçse bile geride kalan çocukların ve ailelerin yüreğinde küllenmeyen bir kor olup kalacaktır.
Şimdi sorarım size. Sizin, birilerinin dünyalık hevesleriniz uğruna yürek yangınlarını alevlendirdiğiniz bu çocuklar kimin çocukları? Ahmet abinin, Ayşe teyzenin. Kısaca senin, benim hepimizin çocuğu değil mi?
Bu masum yavruları ve aileleri hükümsüz idam sehpasına çıkarmak da ne diye?