Esselamü Aleyküm…
Hepinizin malumu ki Türkiye topraklarında define aramak öyle kafanıza göre yapılabilecek bir şey değil. Bu işin bir kanunu, bir nizamı, dahası bir yöntemi var. En azından Kültür ve Turizm Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı’nca yayımlanan 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanun’u var. Yok öyle kafamıza göre altın aramak. Beraber arayacak sonra da bulursak beraber harcayacağız. Nerde mi arayacağız. Ve bulursak nerede mi harcayacağız. Bu sorunun cevabı öyle kolay değil elbette. Bu iş o kadar kolay olsaydı herkes altın bulur, sonra da zengin olurdu. Bir defa altın aramak için bazı şartlara haiz olmak gerekiyor ki bunlar siz de var mı önce onu bilmek gerek. Bu şartları taşıyorsanız ben diyeyim Karaman’ın siz deyin Türkiye’nin en zengini oldunuz gittiniz demektir.
Bizde yalan yok, hilaf yok hele ki aldatma hiç ama hiç yok. Ne diyorsak o. Evet, bu yazıyı okuyan herkes ama herkes inanıyorum ki altın arayacak ve de bulacak. İster gece, isterse gündüz. Lakin herkes deyince tabi ki de herkes üzerine alınmasın. Herkesten kastım hani şu âlemi ervahta Rabbiniz kimdir sorusuna “Bela!” diyenler. Allah’tan başka İlah ve önder olarak da onun Resulünden başkasını tanımayanlar. Hani o Akabe tepesinde, kendimizi ve ailemizi koruduğumuz gibi, 2017 yılında yaşıyor olsak bile kanımızla, malımızla ve canımızla Rasulullah’ı koruyacağına söz verenler. Yani senden bahsediyorum. Evet senden. Kısaca ben Müslüman’ım ve Peygamberimi seviyorum deyip bunu canımla, olmadı malımla ispata hazırım diyen, senden bahsediyorum.
Sahi üzerine alınmaya korkuyor değil mi insan. İspata hazırım derken dilimiz nasılda sürçüyor. Öyle ya, ahir zamanda önce gözünü, sonrada gönlünü dünyaya kaptıran sözde ümmet olarak, ahde vefa gösteremeyen belki de sözünde duramayanlar olarak üzerimize alınmaya korkuyoruz sahiden. Dahası zenginliğimizin, heva ve heveslerimizin peşine düşüp ardına bile bakmadan Uhud dağından kaçanlar olarak üzerine alınası gelmiyor insanın. Hem zevk ve sefa peşinde iken arka bahçe de unuttuğumuz binlerce Hamza’nın gözlerimizin önünde yok oluşunu, bize emanet edilen Meryemler’in, Haticeler’in ve Aişeler’in sokaklar da kaybolup gidişini seyredenler olarak üzerimize alınamıyoruz değil mi?
Varsın olsun. Gerçek olan bir şey var ki o da yazının başında ifade ettiğim şey. Bu yazıyı okuyan Peygamber sevdalısı her kim varsa altın bulacak olması. Nasıl mı? Hani şu 15 Temmuz gecesi eyvah deyişimiz vardı ya. Bu ülkenin ter temiz çocuklarını güya emanet alıp kanına girenlerin gün yüzüne çıktığı gece. İşte o geceler bir daha yaşanmasın diye zaman ve mekân ayırmaksızın altın arayacağız. Sonra da bulduğumuz bu altınları kendi cemaatleri için devşirilenlere değil bu nezih ülkenin asıl cemiyetlerinde, kurumlarında ve kuruluşlarında görev almaya hazır yiğit evlatları için harcayacağız. Ülkesi, vatanı, ezanı ve bayrağı için gözünü kırpmadan canını verecek gençlerimiz için harcayacağız.
Bu ülke de kırk üç yıldır sevgi ve kardeşlik için çalışan Milli Gençlik Vakfı’nın, dahası Anadolu Gençlik Derneği’nin ülkesine sevdalı gençliği için altın arayacak ve son kuruşuna kadar onlar için harcayacağız. Seksen bir il ve yüzlerce ilçede yapılacak olan Siyer-i Nebi yarışmasını vesile kılan bir anlayış için altın arayacak ve Peygamberi bir yaşamı örnek alacak nesiller için harcayacağız. Şimdi gelelim asıl meseleye. Ben Rasulüne âşık, vatanını, ezanını ve bayrağını seven gerçek bir Müslüman’ım diyorsan azıcık kendine gel. Biricik evlatlarımıza verecek olduğumuz ödüller için bir “Çeyrek Altın” da sen ara. Bulursan durma. Bu necip milletin asil evlatları için göğsünü gere gere harcamaktan da korkma.
Sahi nasıl da unuttum. Şu arama mevzusu vardı değil mi. Altını nerede mi arayacağız? Tabi ki haram helal bilmez bedbaht define meraklıları gibi toprağın altında değil elbette. Önce alnınızın akıyla kazandığınız kendi paranızın arasında. İster zekat, ister sadaka. Yetmedi esnaf arkadaşınızda. O da yetmedi ağabeyiniz de, ablanız da ve dahi konu komşu her yerde. Ha! Bir de işin ucunda zengin olmak vardı değil mi? Bu vatanı sahiplenecek, namuslu, edepli, şuurlu ve feraset ehli bir gençliğe sahip olmaktan daha büyük zenginlik mi var. Bundan sonrası size kalmış. Ya ezan, bayrak, vatan ve Peygamber sevdalısı bir Müslüman’ım der ispat etmenin derdine düşersiniz, ya da yeni aldığınız o lüks eviniz de oturup son model ekranlarda, giderek yok olan benliğimizden ve özünü yitirmekte olan gençliğimizden yana servis edilen haberleri utana sıkıla seyredersiniz.