ÇERKES SÜRGÜNÜ: 21 MAYIS 1864

Kafkasya, kuzeyiyle ve güneyiyle tarih boyunca stratejik önemi olan bir coğrafyadır. Bu nedenle de sürekli saldırılara ve işgallere sahne olmuştur. Esas itibariyle dağlık bir ülke olan Kafkasya’da yerleşim yerleri genellikle yüksek yaylalar ve derin vadilere yayılmıştır. Yüksekliği fazla olan bu dağ silsilesi, bölgedeki insanların tarihlerini, kültür ve karakterlerini başkalarından farklı kılmıştır.
Askeri açıdan büyük ölçüde savunma imkanı sağlayan dağlar, kültür ve etnik bakımından bölünmüş bir coğrafyanın doğmasına sebep olduğu gibi Kafkasyalıların birleşmesini de önleyen bir faktör olmuştur.
İlk çağlardan başlamak üzere medeni alemin ağırlık merkezlerinden biri olan Akdeniz havzasının siyasi ve ekonomik hayatında Kırım ile Kafkasya’nın müstesna bir yeri bulunmaktaydı. İpek yolu, doğuya uzanan transit ticaret güzergâhının kritik geçitleri ve kavşağı olan Kırım ve Kafkasya, aynı zamanda tarım, hayvancılık ve yeraltı kaynaklarıyla ihmali mümkün olmayan bir konumdaydı.
Rusların güneye inmesine set görevi yapan ve aynı zamanda Kırım ve Kafkasya’yı doğrudan yöneten Altınordu Devleti ile Ruslara karşı sağlıklı bir Devlet Politikası oluşturup uygulayamayan Kırım’ın, Slavları birleştirip önemli bir güç haline gelen Ruslar tarafından yıkılmasıyla beraber tehlike çanları Çerkesler için çalmaya başlamıştır. 1556’da tahta geçen Çar 4. İvan’dan başlayan ve I.Metro’yla giderek güçlenen ve batıdan aldığı silahlarla ordusunu geliştiren Rusya’nın Karadeniz sahiline sıcak sulara inme emelinin gerçekleşebilmesi için ortadan kaldırılması gereken en önemli engel Kuzey Kafkasya’dır ve neye mal olursa olsun be mesele halledilmek zorundadır.
İşte bu nedenle Kafkas-Rus Çarlığı arasındaki savaşlar ta 1556’larda başlamıştır. Çar 4.İvan (Korkunç İVAN) önce Kabardey topraklarına saldırır. Prens TEMİROKA, kızı MARİA’yı Çar İVAN’a eş olarak verir. Bu vesileyle bir süre barış dönemi yaşanır. Ancak 4.İvan öldükten sonra savaşlar yeniden başlar ve zaman zaman ara verilerek tam 306 yıl sürer. 1556–1762=206 yıl hazırlık dönemi, 1763–1845 =82 yıl sürekli savaşlar ve 1846-1864=18 yıl sonuç savaşları olarak cereyan eder.
Ruslar, çok arzuladıkları Hazar Denizi, Karadeniz sahili ve Kafkasya’yı ele geçirebilmek için 306 yıl, bıkmadan usanmadan ve 1.500.000 asker kaybına rağmen saldırdılar. Her yıl Kafkasya’nın etrafındaki çemberi biraz daha daralttılar. Modern cihazlarla donatılmış ve devre dışı kalan her askerin yerine daha fazlasının konulabildiği böylesi bir güce karşı koyan Çerkeslerin artık bu topraklarda tutunması söz konusu değildi. Daha önceleri Kazan ve Kırım’da en acımasız şekliyle uyguladıkları ve artık klasik bir yöntem haline gelen, “kaçırmak veya göçürmek istiyorsan, evleri, tarlaları yak-yık, kaçmaktan ya da aç kalıp ölmekten başka bir seçenek bırakma...” metodu 1857’den itibaren Kafkasya’da en acımasız şekliyle sahnelenecektir.
1856-1876 arası göç-sürgün rakamları farklıdır. 1.000000-1.200.000 arası gibi 1878-1914 arasında da 000 Osmanlı devletine 500. Çerkes geldi. Krasnodar-Lapinsk yöresine yerleştirilenlerden 1889 da 24.000 kişinin sürülmesi PAN-SLAVİST politikaların etkisiyledir. Kuman’da 106.795 iken sayı 61.231’e düşmüştür.
Yolda telef olanların feci durumları Trabzon'daki Rus konsolosunun, tehcir işlerini idare etmekte olan General Katraçef'e yazdığı raporda şöyle anlatılır: "Türkiye'ye gitmek üzere Batum'a 70.000 Çerkes geldi. Bunlardan vasati olarak günde 7 kişi ölüyor. Trabzon'a çıkarılan 24.700 kişiden şimdiye kadar 19.000 kişi ölmüştür. Şimdi orada bulunan 63.900 kişiden her gün 180-250 kişi ölmektedir. Samsun civarındaki 110.000 kişi arasında her gün vasati 200 kişi can veriyor. Trabzon, Varna ve İstanbul'a götürülen 4650 kişiden de günde 40-60 kişinin öldüğünü haber aldım
Modern tarihin en büyük kitlesel nüfus hareketlerinden biri olan Çerkes sürgünü esnasında deniz gibi kan akıtıldı. Gemiye binmek için aç bîilaç kıyıda yağmur çamur içinde, ölüm iniltileriyle bekleşenler, yanaşan gemiye üşüşüp istîab haddinden çok fazla biniyorlardı. Gemiler de daha fazla para alabilmek için çok yolcu alıyor, bu yüzden fazla yol almadan batan gemilere sık rastlanıyordu. 1864 Mayısında, Trabzon'daki Rus konsolosunun yazdığına göre 30 bin kişi açlık ve hastalıktan kırıldı. Gemilerde hastalık alameti gösteren olursa derhal denize atılıyordu.
Sağsalim karaya ulaşları da zorlu bir iskân süreci beklemiş, sancılı iskan süreci inin ardından tekrar yeni göçler ve yeni sürgünler ve savaş, seferberlik ve yıkımlar yaşamak zorunda kalmışlardır.
Kendi toprakları içinde bir yerden başka bir yere göç ettirilen Ermenilerin bu göçünü soykırım kabul edip parlamentolarında çeşitli kararlar alan batının; tarihin en büyük kitlesel nüfus hak etini üstelik de vatanlarından bir daha geri dönmemek üzere sürülmeleri karşısında sessiz kalması ve bu tüm olup bitenlere göz yumması ikiyüzlü ve tutarsız politikalarının en büyük delilidir.
Sürgünün 141. yılında yiğit Kafkas halkının acılarını yürekten paylaşıyor ve bir daha bu acıların yaşanmamasını diliyoruz