Çocuklarımıza Peygamber(S.A.V.) Öğretiyoruz Ama Nasıl Öğretiyoruz

ÇOKLULARIMIZA PEYGAMBER (S.A.V) ÖĞRETİYORUZ AMA NASIL ÖĞRETİYORUZ
 
Uzun yıllardır Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerine giren bir öğretmen olarak, göreve başladığım ilk yıldan bu yana din öğretimi ve kullandığımız dil yani “din dili”nin çocuklar için ne kadar uygun olduğu sorusu hep aklımı meşgul etmiştir. Eğitimde Neyi öğrettiğiniz kadar nasıl öğrettiğiniz de önemlidir.  Yazılı değerlendirmelerde Hz. Peygamber’in annesinin adının Zübeyde Hanım, kız kardeşinin makbule hanım olduğu cevaplarını aldığımda bir şeylerin yanlış gittiğini anlamıştım.
Ne yapmalı ve nasıl yapmalı sorusu zihnimi uzunca süreler meşgul etti. Klasik siyer kitaplarının izlediği yöntem, güzel hatta mükemmel idi ama dil bu günün nesline hitap etmiyordu maalesef, acil güncellenmesi gerekiyordu,  Nitekim 571 yılında doğduğunu söylediğimiz, peygamber (s.a.v) 632 de vefat ettiğini söyleyip, ardından da 63 yıl yaşadığını söylediğiniz çocuğun zihni allak bullak oluyordu. Zaten rakamlarla sayılarla arası iyi olmayan çocuklara hicri ve miladi takvimi karışım bir siyer okutmak konuyu amacından saptırıp olmadık noktalar gelmesine ve din hakkında kuşkular duymasına yol açıyordu. Hele de yarı miladi yarı hicri bir anlatım çocukların zihnini allak bullak ediyordu.
Çocuklara  peygamberi daha güzel nasıl öğretiriz sorusuna çeşitli cevaplarda buldum aslında . İlk Olarak insan yayınları arasından çıkan Martin Lings’in Hz Muhammed’in Hayatı [1]kitabı imdadıma yetişti, sade anlaşılır bir dille yazılmıştı. Fakat gerek hacmi gerekse klasik siyer kitaplarıyla aynı metodu izlemiş olması eksi yönleriydi. Evet kitap güzeldi bu gün bile hala benim için en güzel siyer kitaplarından biri olmasına karşın, seviye çocukların hele hele ilköğretim çağının çok üstündeydi.
Piyasadaki çocuklar için yazıldığını iddia eden siyer kitaplarına baktığımızda da durum pek iç açıcı değildi. Tüm okumalardan çocukların zihninde kalan şu oluyordu.
Peygamberin (S.a.v) hayatı 4 bölüm den oluşuyor
1-      Peygamber doğmadan önceki dönem
2-      Çocukluğu
3-      Hicret öncesi (Mekke dönemi)
4-      Hicret Sonrası
Bizim öğrettiğimiz yöntemle öğrenen çocuklardan aldığınız geri dönütler şöyle oluyor.

1-      Hz. Peygamber doğmadan onca Mekke’de ilginç olaylar olmuş, fil hadisesi vs. etrafta da ilginç olaylar olmuş, iranda vs. Sonra bu insanlar çok cahilmiş putlara tapar, hatta helvadan put yapıp acıkınca da onları yerlermiş (çocuklar özellikle bu kısmı anlatmaya çok bayılırlar ) kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlermiş.

2-      Hz Peygamber doğmadan önce babasını kaybetmiş (kimi zaman 2 yıl önce öldüğünü yazan çocuklarda çıkar) sonra annesini, dedesini vs. kaybetmiş, çok acı çekmiş, çobanlık yapmış, sonra da kendisinden 15 yaş büyük Hz. Hatice ile evlenmiş.

3-      Peygamber olduktan sonra etrafındaki bazı arkadaşları dışında kimse ona inanmamış, oda çok üzülmüş.

4-      Hicret sonrası islamı tüm dünyaya yaymış ve olağan üstü bir sürü iş yapmış.

Tüm bunlar tatbikî en iyi ve en ideal kabul ettiğimiz cevaplar, siyer konuları ile ilgili yazılı sorularına verilen cevapları buraya yazsam öyle sanıyorum ki birkaç bölümlük mizah dizisi çıkar.

El hasılı kelam çocukların zihninde öylesine bir şablon kalıyor ki asla bizim murat etmediğimiz, asla öğretmek istemediğimiz bir şey haline geliyor Hz. Peygamber. Çocuğun kendisiyle, yaşadığı zamanla, hiçbir ilgisi ve alakası olmayan bir şahsiyet çıkıyor ortaya. Anlattıklarımızda bir biriyle çelişiyor, ne kadar yaşadığı konusunda bile bir netlik yok bizim anlattıklarımızda.

Hele hele son zamanlar da Hz Peygamberi anlatan nerdeyse tek film olma özelliğine sahip “çağrı” filmini de alın ekleyin buna bakın nasıl bir mazara çıkıyor ortaya: kendisi gibi giyinmeyen, kendisi gibi yaşamayan, kendisi gibi konuşmayan, kendisi gibi olmayan bir sürü garip insan. Çocuk bunlardan hangisini örnek alsın, siz çocuk olsanız, çağrı filminden hangi sahneyi kendinize örnek alırdınız.

Konunun başında söylediğimiz gibi neyi öğrettiğiniz kadar nasıl öğrettiğiniz de önemlidir. Maalesef bu konuda yapılan çalışmalar oldukça yetersiz, bu yetersizlik oldukça iyi bir muhteviyatı anlamsız, çelişkili, çocukların iç dünyalarına hitap etmeyen bir hale getiriyor.
Yıllar önce bir dostum Kafkasya ziyareti sonunda bana getirdiği  “Kİtab-ı  Mukaddes” şirketinin orada yaşayan ve sadece 300 bin kişinin konuştuğu Çerkezcenin bir lehçesinde yazılmış kitabı gördüğümde olay bu işte demiştim. İki ciltlik kitabın birinci bölümü Çocuklara Hz.İsayı diğer cildi ise incildeki eski hikayeleri  anlatıyordu. Tüm hayatı Türkiye’de geçmiş ve sadece 2 haftalık bir kursla çerkezce okumayı öğrenmiş biri olarak kitabı bir solukta okuyup bitirmiştim. Dili, baskısı, resimleri tek kelimeyle bir harikaydı. Neden demiştim neden bizde bu tür çalışmalar yapılmaz. Üstelik 70 milyonun konuştuğu dil
Türkçe ’de.
Şükürler olsun ki son zamanlarda bu konularda güzel çalışmalar görmeye başladık, çocukların ruh dünyalarına hitap edebilen gerek görselliği, gerek dili, ve gerekse içeriğiyle güzel ürünler görmeye başladık. İnşallah sayılar her geçen gün artarak devam eder.
Gelecek yazımızda bu kitapların bir kısmına tanıtmaya gayret edeceğiz.
Facebook : https://www.facebook.com/ztuman
Twitter:@ztuman