DERSİMİZ TÜRKÇE - 3

“X” Sevdası

Türkler bugüne kadar farklı alfabeler kullanmıştır. Bilinen ve kullanılan ilk sistemli alfabe, Köktürk alfabesidir. Takip eden dönemlerde geniş bir coğrafyaya yayılan Türk kavimleri, muhtelif din ve kültürlerle etkileşime girmiş, onların elifbasını benimseyip yazma aracı hâline getirmiştir. İstifade edilen en uzun süreli alfabe; p, ç, j, g harflerinin de ilave edildiği Arap alfabesidir. Bu yazı sistemi hâlen Uygurlar tarafından kullanılmaktadır. Soğd, Süryani, Kiril, Grek tarih boyunca yararlandığımız ve eserler verdiğimiz alfabeler arasındadır.

X, Latin alfabesindeki harflerden biridir. Çift ünsüzü karşılayan bir simgedir. Hâlihazırda alfabeyi kullanan dillerin hepsinde vardır. Fakat 1 Kasım 1928’de kullanmaya başladığımız Latin menşeli alfabede yoktur. Bununla birlikte matematikte “bilinmeyen”i göstermek için bu işaretten sıkça yararlanılır. İçimizde yolu orta mektebe yahut liseye düşüp de bunu kullanmayan yoktur. Fizik, tıp gibi alanlarda da bazı terimlere adını veren bir harftir.

Bu harf, son yıllarda Latin alfabesine geçen bazı Türk yazı dillerinde de bulunur. Mesela Özbek Türkçesi, alfabesinde söz konusu işarete yer verenlerden biridir. Fakat orada harfin ses olarak karşılığı Batı dillerindeki gibi değildir. Arapça, Farsça ve Türkçe sözcüklerdeki “hırıltılı h” sesini yansıtmak içindir. Ses, duyulduğu hayırlı (xayirli), yahşı (yaxshi) gibi kelimelerde bu işaretle yazıya dökülür.

Son yıllarda ülkemizde sıkça karşılaşılan yanlışlardan biri de bugünkü elifbamızda yer almayan harflerin Türkçe kelimelerde kullanılmasıdır. Hemen her yerde böyle bir eğilimin yerleştiği görülmektedir. Özellikle iş yeri adlarında, inşaat tabelalarında, emlak ilanlarında, kartvizitlerde gözümüze batan bu yaklaşımın birincil sebebi, kişilerin ana dili sevgisi ve bilincinden yoksun olmasıdır. Bu mahrumiyet, nasipsizlik de denebilir, kişilerde Batı dillerine, özellikle İngilizceye duyulan hayranlık ve özentinin bir tezahürüdür. Seksen “sexen”, doxan “doksan”, bacanax “bacanaklar” gibi örnekler bir virüs gibi hızla yayılmaktadır.

X’in içimizi kanattığı diğer örnekler, Türkçeye daha evvel Batı dillerinden girmiş bazı kelimelerdir. Türkçe kimisi kültür kimisi özenti alıntısı olan bu kelimeleri zamanla yapısına uydurmuştur. Ancak bünyesinde bu harfi barındıran böyle alıntılar, yıllarca özgün şekilleriyle yazılmıştır. Ne yazık ki ülkemizde “boks” yıllarca box, “faks” yıllarca fax, “lüks” yıllarca lux, “taksi” de yıllarca taxi, hatta taxı şeklinde yazılmıştır. Bazı akademik dergiler hâlen Index “İndeks” yazımını sürdürmektedir.  Ayrıca lüks, içindeki “ü” ünlüsü nedeniyle çok şekilli yazılan örneklerin başında gelir: lux, lüx, luks, lüks. Bir de lüküs biçimi vardır.

Yaklaşık yüz seneden beri kullandığımız alfabede X yoktur. Bunun gibi iki sese karşılık gelen bir harfe ihtiyaç da yoktur. Mevcut harflerimizin her biri, tek sesi temsil etme anlayışı üzerine kuruludur. Bu hakikate rağmen içinde özellikle “ks” çiftinin bulunduğu kelimelerde, ister Türkçe olsun ister dilimize yerleşmiş bir kelime olsun, bunları bize yabancı bir işaretle göstermeye çalışmanın akılla, vicdanla izah edilebilir bir yanı yoktur.

Üzülerek ifade etmek isteriz ki bu konuda yazılacak çok şey var. Ömrünü bunun benzerlerini kâğıda dökmekle geçiren Peyami Safa’nın dediği gibi, yazılmayı bekleyen satırlar birbirine eklense ortaya çıkan eser, Karaman - Ankara YHT hattından daha uzun olacaktır.

İlkini 1 Kasım 2023 Çarşamba günü kaleme aldığımız “Dersimiz Türkçe” başlıklı yazılara gösterilen teveccüh hayli yüksek oldu. Halisane bir niyetle çıktığımız bu yolda hak ve hakikati dile getirmeyi, karınca kadarınca bazı şeyleri düzeltmeyi hedeflemiş, buna da kurumsal öz eleştiriyle başlamıştık. Huffaşa rahatsızlık verdiğimizin farkındayız. Fakat ilerleyen günlerde aynı inanç ve kararlılıkla yazmaya devam edeceğimizi de belirtmek isteriz. Bugün yaşadığımız birçok meselenin temelinde hakikati görmemek yahut söyle(ye)memek yok mudur? Filistin’de yaşananlar, hangi niyetle olursa olsun, gerçeği ve çözümü kabul etmemenin, görmek istememenin yahut ifade edememenin acı bir örneği değil midir?

Gerçeği söyleyenlere itibar edilmediği, âdeta “hilkatin lal kesildiği” bir zamanda “sözüm hakikat olsun tek” şiarıyla yazmak boynumuzun borcudur.

Vesselam!