Rahman ve Rahim olan Allah’ın ( CC ) adıyla,
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a ( CC ) salat ve selam da Hz. Muhammed ( sav ) efendimize olsun. Dua, sözlük anlamı olarak istek, dilek, talep anlamlarına gelmektedir. Dini terim olarak ise kişinin kendi acziyetini Rabb’ine sunarak, derdini, sıkıntısını, yaratıcısına açması ve yalnız O’ndan yardım dilemesidir.
Dua başka acılardan pratikte kendi güçsüzlüğünü kabullenip yegâna güç sahibi ve varlığımız kudret-yedinde olan Allah Azze ve Celle’yi ululamak, yüceltmektir. Yani güçsüzlüğün, gücün kaynağından güç transferidir; çözümsüzlüğün çözüm karsısında boyun eğmesidir. Sahip olunanın sahip olandan varlık talebidir. Dilin suskunluğunu kalbin bozmasıdır. Sessiz çığlıkların semayı çınlatmasıdır. Yanık yüreklerin gözyaşlarıyla serinlemesidir. Dua zaten başlı başına Allah’ın bir emridir. Demiyor mu Rabbim: ”Bana dua ediniz ki, kabul edeyim…”(40/60)
_”Bana dua edenin duasını kabul ederim. O halde emrime icabet etsinler(uysunlar)…”(2/126)
Rasulullah (sav) efendimiz buyuruyor:
_”Bir Müslüman dua ettiği zaman; bu duasında akrabalıktan kopma, bir başka günah olmaz ise… Allah-u Teâlâ onun duasını üç şekilden biri ile kabul buyurur:
a) Peşin olarak, ne dileği varsa dünyadayken verir.
b) Onun için birikmiş sevap olarak ahirete bırakır.
c) O miktarda bir kötülüğü ondan def eder.
Demek oluyor ki dua her hâlükârda kabul oluyor ama ne zaman ve nasıl olacağı Allah’ın ( CC ) ilmindedir.
_”Bir kimse, duada bir kapı açarsa Allah-u Teâlâ onu kabulde ( icabette ) nice kapılar açar.”
_”Bir kul, Allah-u Teâlâ’ya dua ettiği zaman; şayet sevdiği bir kul ise onun duasını kabul buyurur. Bu arada Cebrail'e ( as ) de su emri verir:
_Bu kulumun dileğini yerine getir; ama biraz ertele. Zira ben onun sesini duymayı çok seviyorum.
Eğer Allah-u Teâlâ’nın sevmediği bir kul Allah’a dua ederse bu kere, Allah-u Teâlâ Cebrail'e ( as ) su emri verir: Ey Cibril ihlasına göre bu kulumun ihtiyacını gider; ertelemeden hemen ver. Çünkü onun sesini duymak istemiyorum.”
Rivayete göre İbrahim Ethem’e şöyle sorulmuş: Halimiz ne olacak, nicedir dua ederiz; duamız makbul olmaz.
Onlara şöyle dedi: Siz Allah’ın ( CC ) elçisi Resulü biliyorsunuz ama onun sünnetine tabi olmuyorsunuz; Kur’an’ı biliyorsunuz ama onun emriyle amel etmiyorsunuz; Yüce Allah’ın ( CC ) nimetlerini yiyorsunuz ama onun şükrünü eda etmiyorsunuz; cenneti biliyorsunuz ama onu isteme yoluna girmiyorsunuz; cehennemi de biliyorsunuz ama ondan çekinmiyorsunuz; şeytani da biliyorsunuz ama onunla savaşa girmiyorsunuz; aksine onunla uyuşuyorsunuz; olumun geleceğini biliyorsunuz; ama onun için hiç bir hazırlık yapmıyorsunuz; ölülerinizi götürüp gömüyorsunuz; ama bundan hiç ibret almıyorsunuz; kendi ayıplarınızı bırakıyorsunuz; başka insanların ayıplarıyla meşgul oluyorsunuz!
Her şeyin bir edep ve adabı olduğu gibi hadiste Rasulullah ( sav )’ın buyurduğu üzere ibadetin özü olan duanın da bir edebi ve adabı vardır. Avuçlarımızın kıblesi semaya ellerimizi açarak, Rabbimize Hamd ( övgü ) ve Resulümüze salat-u selamla duaya başlamak en önemlisi yüreğini Mevla’ya açıp tüm açık yürekliliğiyle edep sınırları dâhilinde dileyebildiği kadar dilemektir; gerek af gerekse nimet… Çünkü Malik-u’l Mülk olan Gani Mevla’m dilediğine, dilediğini, dilediği şekilde vereceğine söz vermiştir sözünde durandır. Yeter ki biz hadislerde belirtilenlere ve İbrahim Ethem’in ( ra ) dikkat çektiği noktalara dikkat ederek, Rabbimin istediği sevdiği kullardan olalım yani dua tadında yasayalım Allah aşkının, sevgisinin lezzetini hazini alalım. Kabul olunası dualarla Rasulullah’ın sancağı altında ve cennette buluşalım inşallah! En sonunda da duamızın altına “Âmin” mührünü vuralım; duamızda, kabul olmadı diye düşünmeden ısrarla devam edelim; Rabbimizin duaları kabul edeceği sözünü unutmayalım. Kulun değeri duası nispetindedir. Allah (CC) tarafından kabul gören dualarla, dua tadında kalın ve Allah’a emanet olun efendim; Allah’ın Rahmeti Bereketi ve Selami üzerinize olsun! ÂMİN