Değerlerimizin kıymetini hep kaybedince anlarız nedense. Sevdiklerimize, seni seviyorum demeye bile cesaret edemez ama arkasından ne methiyeler dizeriz. Sosyal medyadan duygusal mesajlar veririz topluma. Ama en mühimi sevdiklerimizi, değerlerimizi sağ ve salimken anlaya bilmek, anlatabilmektir bence. Bu hafta hayatımın dönüm noktası olan, beni ben yapan, çileli ama bir o kadarda kutsal hafızlık yolculuğumda beni adeta sırtına alan ve kimselerin yapmadığı fedakârlıkları yapan, beni hafız yapan Karaman’ımızın yaşayan Kuran otoritesi Mustafa Yaman hocamı anlatmaya çalışacağı kalemim ve kelamım yettiğince.
Onu anlamak ve anlatmak öyle kolay değil biliyorum ama deryada damla misali onu arşivlerde yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak adına yazacağım naçiz kalemimle. Mustafa Yaman Hocam, binlerce hafız yetiştirmiş, halende yetiştirmektedir. Öğrencilerin hocasından ziyade babasıdır adeta.
Bir öğrenciyi ul etti mi onu hayatının her safhasında benimser, düğününde, ölüsünde kısaca her halükarda arkasında bir dağ gibi durur. Öğrencisinin başarısı onu çok sevindirir ve toplumda öğrencisini över ve teşvik eder. Ders okuturken sert görünse de aslında baba gibi sıcak ve şefkatlidir. Gönül adamıdır benim hocam.
80’li yıllarda görev yaptığı Konya’nın Adakale Köyünün bütün halkının hocama duyduğu saygıya hayret ve hayranlıkla şahitlik ederim.
Yıl 2007 ilköğretimi bitirdikten sonra çevremdeki insanlar, bundan ne köy olur, ne kasaba. Bunu biz hafızlığa verelim de bir işe yarasın hiç olmazsa dediler. O yıllarda Karaman’ın tek hafızlık eğitimi veren resmi kurumu Zembilli Ali Efendi Kuran Kursuydu. Mahallenin imamı kursun yetkilileriyle görüşüp kaydımı yaptırdı. Benim eğitimimi Kuran kursunun o zamanki yöneticisi üstlenince ben Mustafa Yaman hocamı neredeyse aynı kursta okumamıza rağmen hiç tanımadım. Sadece ismini duydum ve bir kaç kerede sesini duydum o kadar. Yazımın başında da vurguladığım gibi, hocamın bir öğrenciyi kabul etmesi gerekir onu benimsemesi için.
Benim eğitimimle Kuran kursunun yöneticisi ilgilendiğinden hocam bana 4,5 ay hiç iltifat etmedi. Bende korktum sert göründüğü için ve tanışmaya cesaret edemedim doğrusu. Nisan yada Mayıs ayıydı. Öğrencileri pikniğe götürmüşlerdi. Yalnız başıma bir köşede otururken küçük bir çocuk yanıma yaklaştı. Bu çocuk kurstan da değildi. Kimdi bu çocuk? Elindeki ekmeği bana uzattı ve şöyle dedi: “Abi, babam bu ekmeği sana gönderdi içinde köfte var” dedi. Sordum? Senin baban kim? Çocuk: “Ben Mustafa Yaman hocanın oğluyum” deyince beni bir heyecandır aldı. O gün o piknikte tanıştık hocamla ve o günden sonra iltifatına mazhar olmaya başladım. Çok iyi hatırlarım: hocama ilk okuduğum ders 4. cüzün 7. sayfasıydı. Bir gün çok iyi olacakmış gibi Konya’ya gitmeye güya hafızlığı orada devam ettirmeye karar verdim ve gittim. Gittiğimin ilk haftası telefonuma bir mesaj geldi. Baktım ki Mustafa hocam bana mesaj yazmış, halimi hatrımı sormuş. Konya’da nasılsın? Diye soruyor. hocamın bana mesaj yazdığını görünce bir sevindim, bir heyecanlandım ki öyle ya Mustafa Yaman hocam bana mesaj yazmış. Zaten bahane arıyordum. Hocamın mesajını da görünce tası, tarağı toplayıp Karaman’a geri döndüm.
Hocamın tedrisinde dersleri vermeye başladım ama nedense bir türlü çalışamıyor, dersleri hocama veremiyordum. Haylazlık deyin, haşarılık deyin yâda engelimin verdiği zorluklar deyin.
Ne derseniz deyin olmuyor, yapamıyordum. Hocam beni yine de bırakmıyor, sabırla müsamaha gösteriyordu Bir gün bana dedi ki: “Senin dersleri evde dinleyeceğim. “Her gün ikindi saat 3’te hazırlayacaksın ben gelip dinleyeceğim” dedi.
İşte o günden sonra hafızlığım adına bir dönüm noktasına girmiştim. Hocamın Broadway arabası anamgilin yokuşunu her gün saat 3te inleye, inleye çıkar, bende heyecanla kapıya çıkar hocamı karşılardım. Sesinden bilirdim arabasını. Her gün eve gelerek derslerimi dinledi ve beni de hafız yetiştirdi mübarek hocam. Hafızlığı bitirip te bir sınava gidişimiz var ki hiç unutmam. Sabahın seherinde düştük Konya yoluna.
Beraberinde gittiğimiz arkadaşlarla girdik hafızlık tespit sınavına. Sınavdan çıktığımızda sanki hocam kazandığımızdan emindi. Hepimizden fazla sevinçliydi. O hafızlık sınavının yapıldığı salonda bizi etrafına toplayıp bir harçlık verişi vardı ki belki de dünyada hiç bir baba evladına o denli şefkatle yaklaşmamıştır.
Nitekim ben sınavı kazandım. Hocamın elinde baklavayla beni tebrik etmeye geldiği o günü ölsem de unutamam. Hülasa hocam her anımda yanımda oldu. Oğlum dünyaya geldiği saatlerde bile Konya’dan Karaman’a koşa koşa geldi ve hafızımın cebinde parası yoktur deyip hastane odasında hem beni gözetti hem de bebeğin durumunu, bizzat takip etti.
İşte benim hocam bizi yetiştirmekle kalmadı, iyi günde de kötü günde de hep yanımızda bir dağ gibi durdu. Onu bir kaç satıra sığdırmak elbette mümkün değil. O benim hocam, o bizim hocamız, o bizim babamız, hocam hafızların babasıdır. Kıymetini bilen tüm yavrularına selam olsun. Selam olsun kurana gönül verenlere. Selam olsun mazlumlara kol kanat olanlara. Selam olsun hidayete tabi olanlara...