Teşhisi en iyi bir şekilde ortaya koyanlardan birisi Muhammed Abduh diyor ki : ‘Onlar dini terk ettiler; özgürlük, efendilik ve dünya hakimiyetine ulaştılar. Biz ise dini terk ettik; çöküş, zillet, bölünme, tefrika ve bize dikte edilen, empoze edilen ve önümüze konulan her şeyi kabul etme istidadına ulaştık.’ Onların terk ettiği din Allah’ın vaz ettiği din değildi elbette ki. Tahrif edilmiş, bozulmuş, kilisenin, papazların elinde ve yönlendirmesinde bir dindi. Bizim terk ettiğimiz din ise Allah’ın korumasında aslını ve asaletini kaybetmemiş bir dindi. Son dindi.
Batı Uygarlığı cicili bicili kavramlarla insanlığı iğdiş etti. Demokrasi nutukları atarken bütün mazlum coğrafyalarda darbeyi ve darbecileri destekledi. İnsan hakları diye çığlıklar atarken milyonlarca insanın ölmesine seyirci kaldı. En temel insan hak ve hürriyetleri derken insanların vatanlarından olmasına, göç yollarında yok olmasına gözlerini kapadı. Bu kadar zenginliğe rağmen yüzbinlerce çocuğun açlık ve sususzluktan ölmesine sırtını çevirdi. Irakta yüce demokrasinin! karşılığı milyonların üzerinde insanın ölümü oldu. Irak’ta bir medeniyetin bütün değerleri yerle bir edildi demokrasi adına. İsrail’in Gazze’ye bombalar yağdırması, Filistin’de yaşayan insanları ablukaya alması, o bölgeyi üstü açık bir cezaevine çevirmesi hep bu batının sessizliği sonucu olmadı mı? Mısır’da, Mısır halkının oylarıyla seçilmiş Muhammed Mursi’nin bir darbeyle alaşağı edilmesi ve sonrasında idam kararı verilmesi hep bu demokrasinin batı tarafından kendilerine yontulmasının bir sonucu değil miydi? Birleşmiş Milletlerin veto hakkına sahip beş ülke ile temsil edilmesi hangi demokrasinin gereği olarak ifade edilebilir.
Şimdi biz Müslümanlar olarak Irak’ta yapılanlara, İsrail’in Filistin’de yaptıklarına, Zalim ESED’in Suriye’de ki zulmüne, Mısır’daki darbe ve darbecilere ve Birleşmiş Milletlerin anti demokratik yapılanmasına sessiz mi kalalım?
Hayır sessiz kalmayalım. Kalmamalıyız da. İşte 7 Haziran önümüze çıkmış önemli bir fırsat. Bütün zalimlere, demokrasi havarilerine, bütün darbecilere dur diyebileceğimiz bir gün. Batının bütün oyunlarını bozmanın ve onların işbirlikçilerini etkisiz bırakmanın günüdür 7 Haziran. 7 Haziran seçimleri sadece bir siyasi partinin oylanması değildir. Bir duruşun göstergesidir aynı zamanda.
Bir siyasi parti milletin değerlerine hakaret edercesine homoseksüel kelimesiyle perdelen ve karşılığı ibne olarak bilinen birisini bu ülkede milleti temsil etsin diye aday gösteriyor. Yani bu siyasi parti barajı aşarsa eğer, bir ahlaksız yani bir ibne millet meclisine girmiş olacak. Lutilik meşruiyet kazanacak. Yahu nasıl bu hale geldik hala görmüyor muyuz? İslam’ın karşısına Zerdüştlüğü koyan bu anlayışa Müslüman Kürt kardeşlerimiz sessiz mi kalacak.
Muhalefette iken mazota % 50 zam yapan bir zihniyet bu ülkeye ne verebilir. Hatırlayın bir önceki seçimde çiftçiye mazotu 1 TL’den vereceğini söylemişti. CHP bu ülkede yıllarca iktidar oldu. O dönemlerde ne yaptı ki, şimdi 4 yıl daha istiyor. Bu milletin CHP’ye 4 yıl vermesi demek en az 30 yıl geriye gitmesi demektir. Milletin değerleriyle barışmayan bir CHP’nin bu ülkede iktidar olma şansı yoktur.
MHP kuru sıkı atmaya devam ediyor. Milliyetçilik lafla olmuyor. Savunma sanayini kurmak, denizaltını, tankını, silahını, insansız hava aracını, uçağını yapmakla oluyor milliyetçilik.
Türkiye bu muhalefet yapısı ve anlayışıyla bir yere varamaz. Asgari ücret ve emekliler üzerinden oy devşirmesi muhalefetin iflasından başka bir şey değildir.
7 Haziran seçimleri sadece ülkemizdeki istikrarın devamı için önem arz etmiyor. Bölgemizdeki ve dünyadaki dengeler açısından da önem arz ediyor.
Ak Partiye vereceğimiz her oy aynı zamanda Bosna’ya, Balkanlara, Filistin’e, Somali’ye, Suriye’ye, Mısır’a, Irak’a verilmiş olacaktır.
Millet olarak gelin bir kez daha oyunları bozalım. Ak Partiyi güçlü bir şekilde iktidarda tutalım. Buna ihtiyacımız var. Hem ülke olarak, hem bölge olarak hem de bütün insanlık olarak. Haydi yeniden, bir daha.
C. Abdulkadir YUSUFOĞLU