HAZRETİ PEYGAMBER VE İNSAN ONURU

Diyanet İşleri Başkanlığının bu yılki Kutlu Doğum Haftası için seçtiği konu ‘Hz. Peygamber ve İnsan Onuru’ başlığını taşıyor.  Konunun bu şekilde belirlenmesi takdir edilecek bir husus muhakkak ki. İnsanı onurlu kılan şey, her şeyden önce belirtmek gerekir ki; Allah tarafından yaratılmış olmasıdır. İnsanın Fizyolojik, biyolojik ve kimyasal yapısının mükemmelliğinin çok ötesinde, onur sahibi olması bu yaratılış sebebi iledir. Cinlerin ve insanların yaratılış amacının sadece ve sadece Allah’a kulluk/ibadet etmelerinin vurgusu bize gösteriyor ki insanın sahip olduğu onur Allah tarafından yaratılmış olması ve ona kulluk/ibadet etmesiyledir. Yaratılış ile kulluk/ibadet birbirlerinden asla ayrı düşünülemez. İnsana verilen onur yaratılış ile kulluk/ibadet illiyeti içerisine derc edilmiştir. Yaratılış ve gayesi birbirinden koptuğunda ortada onur diye bir şey kalmaz.

Onur bir şereftir aynı zamanda. Allah’ın azamet ve ululuğunun yalnızca kendisine secde edilmesini gerektiren bir durum olduğu gerçeğinden yola çıkarsak, meleklerin insana secdeyle emrolunmaları insana verilen şerefin hangi boyutta olduğunun apaçık bir delilidir. Bahşedilen bu şeref insan onurudur.  

Meleklerin secde etmesi insanı ne kadar onurlu kılmışsa daha doğru bir ifadeyle insanın onur sahibi olması meleklerin secde etmesini zorunlu kılmışsa ve melekler bu asil davranışlarından ötürü melekliklerini gösterip insanı onurlamışlarsa, şeytanda bir o kadar tabiatının gereğini yaparak kibrinden ötürü insanı onurlamamıştır. Bu onurlamayış şeytanın rahmetten yoksun kalmasına yol açmıştır.

Yani insan onuru öyle bir şey ki onu onurladığınız zaman değeriniz artıyor, onurlamadığınız da ise bir o kadar değersizleşiyorsunuz.

İnsanlık tarihi aslında onurlama ve onurlamamanın tarihidir. Peygamberlerin gönderiliş gayesi de bu değil midir zaten. Kaybolan insan onurunun yerine konması.

İnsan taşıdığı değeri, saygıyı, sorumluluğu ve onuru kaybettiğinde değer, saygı, sorumluluk ve onur ile taçlandırılmış peygamberler gönderilmiş ve bu değer, saygı, sorumluluk ve onur yeniden hatırlatılmıştır.

İnsanlık tarihinin bilinen ilk onursuzlaşma/onursuzlaştırma faaliyeti Kabil’in Habil’e yaptığıdır. Şeytanın kıskançlığı Kabil’de ete kemiğe bürünmüş ve bu kıskançlığı yüzünden Kabil yaptığıyla kendisini onursuzlaştırmıştır.

Kabil soylular, devam eden süreçte hep insan onurunu hedeflerine koymuşlardır. Bu koyuşun iki yönü vardır. Birincisi yaratılış ile kulluk/ibadet illiyetinden koptuklarından kendi onurları, diğeri ise elde ettikleri imkan ve fırsatlarla diğer insanların onurları.

Nuh geldiğinde insanlık onuru yere serilmişti, Musa gelince de öyleydi. Efendimiz geldiğinde de insanlık onuru çoktan ötelere atılmıştı. İnsan onurunu yürekleriyle getiren kutlu nebiler üfledikleri nefesle yeniden onuru (o nuru) başa taç ettiler.

Cahiliye (onur yoksunluğu) döneminde varlıklılar, izzet ve makam sahipleri!, soylular!, fakir fukara, garip gureba ve kabile dışı kalanlar ile kadınları insan bile görmeyerek onları onursuzlaştırmışlar ve bu yaptıklarından ötürü de kendileri onursuzlaşmışlardır.

İnsan onurunu yüce bir değer olarak gören İslam dini efendimizin etrafında, onursuzlaştırılmaya çalışılanları toplamış ve onların ezik yanlarını tamir ve yeniden inşa ederek onur tacını başlarına koymuştur. Onursuzlaştırarak onursuzlaşanlar ise onur tacını başlarına geçirenlere bıyık altı gülmeleriyle onursuzluk basamaklarına tırmanmaya devam etmişlerdir.  

Selamların en güzeline layık olan efendimizin veda hutbesi bu yüzden insanlığın onur fermanıdır.

Ortaçağ Avrupası, otuzyıl, yüzyıl savaşları, 19.yüzyıl pozitivizmi, darvinizm, soyalizm, kominizm, faşizm, ahlaksızlıkta ve kan dökücülükte insanı onursuzlaştırma maratonuna girmişler ve insan onurunu ayaklar altına almışlardır.

Günümüz dünyasında da durum pek farklı değildir. Afrika’da sömürülen insanların açlık ve sefalet yüzünden düştükleri durum onursuzlaştırmadır. Bosna’da yapılanda, Irak’ta yapılanda, Filistin’de yapılanda elbette ki.

Diyanet İşleri Başkanlığının bu yılki seçtiği tema Hz. Peygamber ve İnsan Onuru son derece yerinde bir temadır.

İnsan onurunu onun kadar kim koruyabilir ki. O nurumuz efendimiz çok muhtacız sana.

M.Abdulkadir YUSUFOĞLU