HER ŞEYE YÜZEYSEL BAKMA VE GÖRÜNÜŞE ALDANMA

Değerli Okurlarım,

Hepimizin yaşam sürecimizde dışı görüp içi arka plana attığımız zamanlar olur. Dış katmanın şaşasına kapıldığımız fakat iç katmanı görmeyi unuttuğumuz hayat kesitlerimiz bulunur. Dış katmanı keşfetmenin içi keşfetmekten daha kolay daha emeksiz olmanın verdiği hızın tesirinin de şüphesiz etkisi vardır. Bu yazımda yaşamımızdaki ince ayrıntıları kaçırdığımız, yüzeyselliğin kölesi içe bakışın gereksiz addedildiği ve genele odaklanıp özeli göz ardı etmemizden   yani "görünüşe aldanma"dan bahsedeceğim.

Yüzeysellik kavramının tanımına bakacak olursak TDK’ de “Derine inmeyen, gelişigüzel, ayrıntılı olmayan, sathi” gibi manalara gelmektedir. Bizler kolaya kaçmaya meyilli varlıklarız. Bu kolaya kaçma da “zihinsel kestirme yöntemleri “beraberinde getiriyor. Peki zihinsel kestirme yöntemler nelerdir?  Zihinsel kestirme yöntemleri; bizlerin hayatımızdaki rutin olarak yaptığımız davranışlarımızı, tutumlarımızı oluşturur. Bu durumun da aslında bizi yüzeysel bakmaya, öze inmekten alıkoyduğunu da kısmen söyleyebiliriz. Peki bu görünüşe aldanma ve yüzeysel bakma bizleri günlük yaşamda nasıl etkiliyor, bunlara bakalım:

Günümüzde artık yüzeyselliğin daha da arttığını söylemek mümkündür. Çünkü dış görünüşe aldanma ve bunun getirdiği yüzeysellik maalesef ki çoğu alanda bizleri etkiledi. En bilindik örneğine "reklam" diyebiliriz. Reklamlarda satılacak ürün öyle şaşalı gösterilir ki hepimiz ürünün mükemmel olduğuna kanaat getiririz. Ancak gerçeğiyle karşılaşmak bizi fazlasıyla hayal kırıklığına uğratır. Sosyal medyanın etkin kullanımı da yüzeyselliği veya görünüşü ön plana almayı fazlasıyla etkilediğini söylemek mümkün. Sosyal medyada medyatik (medyaca tanınan yer etmiş, popüler kişiler.) diye adlandırdığımız kişilerin genellikle görünümleriyle yer elde ettiklerini görürüz. Ancak bu kişilerin ekstra vasıflarını yani özlerini, iç katmanlarını, o yüzeyselliğin altında yatan güzellikleri (asıl görmemiz gerekenleri) ihmal ediyoruz.

Peki bu ihmalkarlık bize neleri kaybettiriyor? Buna en güzel örneğin yeşil ceviz (taze ceviz) olacağını düşünüyorum. Taze cevizi biliyoruz değil mi? En dış katmanı yeşil, daha sonra kahverengi kabuk kısmı ve iç kısmında ise cevizin içi bulunur. Ancak o cevizin de sar denilen acı bir dış katmanı daha bulunur. Kuruyunca ceviz o sar kısmı acılığını kaybeder ancak tazeyken cevizi soymak gerekir çünkü tadı acıdır. Cevizin en dış katmanı yeşildir. İlk başta yeşildir, güzeldir ve göze hitap eder. Bu bence yüzeyselliğin en fazla olduğu çekiciliğin ve cazibenin en yüksek olan kısmıdır. Ancak unutulmamalıdır ki bu kısım ışıktan etkilenip, kuruyup o cazibesini yitirecektir. Yitirince de maalesef ki göze hitabı artık kaybolacaktır. Daha sonra kahverengi kısmını (cevizin kahverengi sert kabuğu) görürüz. Bu kısım yeşil kısım kadar çekiciliği yüksek olmasa da bir adım daha öze inen kısmıdır. Daha sonra sar dediğimiz acı kısma inelim. Bu katman da bir nevi öze en yakın katmandır. Bunu şu şekilde ele alalım. Öze ulaşmak için yukarı katmanları aşıp o içteki güzelliklere ulaşmadaki son adım. Artık o cevizin lezzetli iç kısmına adım atmak için yine çevresel etki yani ışığa ihtiyaç vardır. Ancak en üst katman (en yüzeysel kısım ) gibi kötü anlamda(cazibesini kaybetmez) etkilenmez. Tam tersine öze, içe yaklaştığı için bu ışıktan olumlu etkilenir. Devamında da özle birleşir ve normal yediğimiz ceviz halini alır.

Kısacası değerli okurlarım, görünüşün ihtişamı bizlerin gözünü kamaştırmasın. Unutmayalım ki aslolan insanın özü, fikri ve kendisidir. Aristoteles‘in bir sözünü sizinle paylaşmak isterim. “ Ruhun güzelliği, bedenin güzelliği kadar kolaylıkla görülmez.” Yani kolaylığa tamah etmeyelim. Meşakkatli olana talip olalım. Emek verilecek olana talip olursak bizi daha nice güzelliklerin karşılayacağını bilelim. Bakan değil de görebilen olalım..!