Belki daha önce duymamış olabilirsiniz ama mutlaka aşina olduğunuz bir durumu özetleyen hani o şu meşhur Çin Atasözünde anlatıldığı gibi, ” Mahallede ki tüm köpeklerinin aynı anda havlaması asla tesadüf değildir.” Cinsi ya da rengi fark etmez. Kimisi ala kimisi kara. Kimisi beyaz kimisi de sarı. Ne fark eder hepsinin ortak rengi kahperengi işte. Şayet benim gibi azıcık köy hayatını teneffüs etti iseniz bilirsiniz. Eğer ki köpekler grup halinde ya da dağınık halde, aynı anda bir birlerinin havlamasına destek veriyorlarsa, emin olun bu mahallenin onuru ve şerefi için değil hemcinslerinin ya da karşı cinslerinin köpekçe yaşamlarını engelleyen bir durum söz konusudur ki, bunun için gündüz uzun süre havlar gece de sinsi sinsi ürerler.
Son günlerde yaşlısı genci, amiri memuru, kadını erkeği fark etmeksizin nerede ise hepimizi ekran başına kilitleyen “Diriliş- Ertuğrul” dizisine muhtemelen sizlerde müptela olmuşsunuzdur. Gördüklerimiz ne kadar bir filmden ibaret de olsa insanlığın varlığından beri var olan ihanet ve kahpelik, ceddimiz Kayıları da, ondan neşv-ü nemâ bulan Osamanlı’yı da sırtından vurmuş ve günümüz torunlarını da vurmaya devam etmektedir. Karşımıza bazen “Tapınakçılar”, bazen “İttihat ve Terakkiciler”, bazen içimizde ki “İrlandalılar”,bazen bilmem ne “şerefsizler örgütü” bazen “Tuzluklar”, bazen “Haşhaşiler””bazen “Gezi zekalı Geziciler” ve bazen de “Paralelciler” olarak çıkmış olsalar da hepsi, adı “İhanet ve Kahpelik” olan aynı oyunu sahnelemiş ve sahnelemeye de devam etmektedirler.
İşin ilginç tarafı bunların kahır ekseriyeti kağıt üzerinde sözüm ona tahsilli(!) kültürlü(!) sanatçı (!) , gazeteci (!) , akademisyen(!) , doktor(!) , mühendis(!) , öğretmen (!) , hoca (!) iş adamı (!) ve de siyasetçi (!) olarak görünse de gerçekte birer tapınakçı, birer anarşist ve birer İrlandalı hüviyetindedirler. Her ne kadar yaptıkları iş ve icraatlarını ülke için yapıyor ve bir birlerinden bağımsız çalışıyormuş gibi görünseler de; ne hikmetse puslu havalarda hep beraber olup hep bir ağızdan havlayabilmektedirler. Bu iğrenç senfonileri bir yana bu ülkeyi ve bu ülkenin güzel insanlarını çıkarları ve aslında bir hiç olan dünya görüşleri uğruna yakmayı - yıkmayı ya da yıkıp yok edenlere çanak tutmayı en iyi şekilde becermektedirler.
Hani hepimizin malumu milyonlarca sineğin ağız birliği etmişçesine gördükleri her pisliğe konması, sayıları çok diye nasıl ki sinekleri haklı ve nasıl ki pislik yemeyi doğru kılmıyorsa, aynı anda havlayan bu Şirretler Topluluğu’nun da sayılarının hatırı sayılır derecede olmuş olması, onları şerefsiz ve kahpe damgası yemekten kurtaramayacaktır. Kimisi bu topraklarda yaşayıp sözüm ona perde önünde kardeşlik, halkların özgürlüğü, adalet deyip perde arkasında her türlü pisliği sergilemekle yemek yedikleri tabağa işemeye devam edecekler- ; kimisi de üstü ibadet, ortası ticaret ve altı da ihanet olan çıkmaz yolda idrarla abdest almanın garabetinden kurtulamayacaklardır.
Diriliş dizisinin piri fanisi, Hâce Muhyiddin İbn Arabi hazretlerinin buyurduğu gibi: "Her kuş kendi cinsiyle uçar. Kartallar kartallarla, kargalar kargalarla”. Ezcümle haşere ler de haşerelerle tabi ki. Şüphesiz ki tuzak kuranların en hayırlısı olan Allah ; inanıyoruz ki içimizde kartalmış gibi görünen haşerelere kartalları yem etmeyecektir. Ebediyete intikal eden savcımıza Mevla’dan Rahmet temenni ediyor; niyeti şer olanların akıbetlerinin de tez elden şer olmasını diliyorum.