KALABALIKLAR İÇİNDEKİ YALNIZLIK

Dünya üzerindeki insanların büyük çoğunluğu büyük veya küçük topluluklarla yaşamakta. Her bireyin bulundu toplumda bulunduğu konuma has bazı görev ve sorumlulukları ile beraber kimi hak ve özgürlükleri de bulunmaktadır. Zaten dünya modernleştikçe insanlar daha toplu bir biçimde yaşamak zorunda kalıyorlar ki bu durum da toplumların gelişmişlik düzeylerini olumlu yönde etkilerken tüm dünya özelinde insanlığın daha da gelişmesine yardımcı oluyorlar. Fakat bu büyük resimde bir ayrıntı olarak bulunan bizler hayatımızın bazı dönemlerinde yalnız olabiliyoruz. Buradaki yalnızlıktan kasıt somut olarak değil soyut olarak yalnız olmak yani “yalnız hissetmek”. Kimileri bu söylediğimin tam karşısında yer alarak modern insanın teknoloji sayesinde asla yalnız kalmayacağını savunabilirler. Ben bu konuda insanların yaşam dönemlerinden bazılarında rutin hayatı kalabalık ve yoğun olmasına rağmen duygusal ve fikirsel olarak yalnız olabileceklerini savunmaktayım. Yaşam dönemleri içerisinde bulunduğumuz konum gereği farklı farklı insanlarla etkileşim halinde olup iletişim kuruyoruz. Kimileri ile samimi kimileri ile zorunluluktan dolayı yüz yüze bakmak zorunda kalıyoruz. Ama o ortamdan ayrılıp kendi alanımıza (ör: evimize) döndüğümüz zaman yine kendimizle baş başa kalıyoruz. İşte bu noktada yalnız hissediliyorsa gün içinde akşama kadar yüzlerce insanla etkileşim halinde olmamızın hiçbir önemi kalmıyor. Bizi anlayan, bizi gerçekten biz olduğumuz için seven, saygı duyan kendinden önce bizleri düşünen insanlar hayatımızda yoksa biz yalnızız. Kendimizi kandırmaya gerek yok. Peki bu yalnızlık iyi mi kötü mü?

Bu durum kişiden kişiye değişmekle beraber bazı insanlar özel alanların kimseyi sokmazken bazılar için dost ve yoldaş kavramları çok önemlidir. Kimi kendisiyle vakit geçirmekten zevk alırken kimileri de o anki duygu durumunu, sevincini, hüznünü, kederini paylaşamadığı dostları olmasını ister. Kaldı ki mutluluğunu paylaşacağı kimseyi bulamazsa o mutluluk adeta bir zehre dönebilir.

Bütün bahsettiğimiz durumlardan daha kötüsü de vardır ki bu kişi özelinde yıkıcı bir etkiye sahiptir. Daha önceden yalnızlık kelimesi ile kendisini bir araya getiremeyen kişinin bi anda bu gerçekle yüzleşmesidir. Adeta yıldırım çarpması gibi hissettiği bu durum büyük bir acı verir. Hem fikri olarak hem duygusal olarak bağ kurduğunu düşündüğü ve/veya hissettiği insanları etrafında göremez. Bu durumun geçici olduğunu düşünüp kendisini teselli eden birey için her geçen gün bu gerçekle yüzleşmek daha da yıpratıcı bir hal almaya başlar.

Toparlayacak olursak yalnız olmak ve yalnız hissetmek arasında dağlar kadar fark vardır ki yazımızın başında da dediğimiz gibi modern insan yalnız olamaz ama pekâlâ yalnız hissedebilir. Buradaki soru bireyin yalnızlığa olan bakış açısı…