KARADAĞ’IN ÇOCUĞU VENEDİKTE

İlimizin 70 bin ereniyle, Hristiyanlık dünyasının ilk merkezi, Mikail Meleğin koruma altına aldığı, Azizlerin ve Azizelerin yetiştiği ve Avrupa’ya  gönderildiği, annemin de beni bu kutsal topraklarda dünyaya getirdiği kutsal Karadağ’ın çocuğu olarak, bu toprakları Kuranı Kerimin indirilmesiyle terk etmek zorunda kalarak Vatikan da kurulan Papalık Merkezini ziyarete gitmek nasib oldu. Bu geziye vesile olan kızım Esra’ya teşekkür ederim. Ülkemizde faaliyet gösteren bir tur şirketiyle başlayan sekiz günlük gezimiz, yaş ortalamasının 40 olduğu kızımın da içinde bulunduğu sağlık çalışanları, emekli altın kızlarımız, öğretmenler ve mühendislerden oluşan, mükemmel bir gurupla bu gezimizi tamamladık. Gezide tek nazarımız, bir akşam otelimize dönerken bir Türk geleneği olarak otobüste şarkılar eşliğinde oynayıp coşarken bir duyarlı Avrupa vatandaşının polisi arayarak şikayet etmesi ve polisin bizi durdurarak bir saat gibi oyalayıp şoföre 170 Euro para cezası kesmek oldu.

İtalya medeniyetin beşiği, tanrıların ana vatanı, Hristiyanlığın merkezi ve bir o kadarda insan yapısıyla Türklere ve yaşantısına benzeyen bir halk topluluğu. Küçük araçlara ve motosikletlerle ulaşım sağlayarak hem milliyetçi hem de tasarruflu olduklarını yaşam tarzlarıyla göstermektedirler. İtalya’ya inince bizi yağmurlu ve kapalı bir hava karşıladı, ilk durağımız Rönesans devrinin başkenti ve Pinokyo’nun memleketi  olan Floransa’ydı. Floransa 2000 yıldır hiç bozulmayan tarihi yapısıyla bizleri şaşırttı. Senato binaları, kütüphaneler, adliye binaları ve katedralleriyle sanki kendimizi Roma İmparatorluğu döneminde zannettik. Şehrin yöneticilerinin çalışma ofislerinden yaşadıkları şatolara yerden 30 metre yüksekliğinde yer yer bin metreyi bulan koridorlarla ulaşım sağladığı, büyükbaş sığır yetiştiriciliğinde hem etinin kalitesinin yükseltilmesi hem de inek derilerinden yapılma çantalarını iki bin yıldır geliştirerek günümüze ulaştırmaları bizleri hayran bıraktı. “Cennet Kapısı” nın olduğu Avrupa’nın 4. Büyük kilisesi Santa Maria Del Fiore Katedrali dört büyük kutsal kitaptan alıntıları, tamamen Altın Cennet Kapısına(3*4 m.) işlemişler. 12 metrekarelik altın kapı eşit on bölüme ayrılarak; Adem ile Havva’nın cennetten kovulması, Habil ile Kabil kardeşlerin ilk kan akıtması, Hz.İbrahimin çocuğunu kurban etmesi, Hz. Musanın Nil nehrinden geçişi, Hz. Süleyman ile Belkısın evliliği, Meryem Ana ile Hz. İsanın yaşamından, Cennetin iki anahtarından, Mahşerin dört atlısından, Dört büyük meleklerden ve Hz. Yusuf tan alınan ve kuranı Kerimde de geçen olayları kabartma figürlerle anlatan muhteşem bir eser. Giottonun çan kulesi ve Michalengelo’nun Davut heykeli gibi onlarca heykelin olduğu politik kararların alındığı sosyal merkez olan meydanda da büyülenmemek elde değildi. Romaya 30 km. uzaklıkta Papanın da son birkaç yıla kadar dinlenme yeri olarak kullandığı imparatorların ve yöneticilerin dinlenme yeri olan, dağ çileklerini arasında, gölüyle ve yeşilin bütünleşmesiyle oluşan bir güzellikle karşı karşıya kaldığımız Nemi Çilek Köyü, her yıl düzenlenen çilek festivali ile ve büyüleyici doğa güzelliğiyle meşhur. Aynı zamanda bu köyümüzde antik yerleşik düzenin bozmadan günümüze gelen köylerden birisi, mimarların birbiriyle yarışarak ortaya çıkardıkları muhteşem yapılar burada da göze batmakta. Medusanın çeşmesinden akan ağır asitli bir suyun tadına bakmanızı tavsiye ederim. Bu çeşmenin suyundan  içen insanların dertlerine deva olduğu söylenmektedir. Zamanında zevkine düşkün bir Roma imparatorunun burada bulunan gölün içine bir gemi yaptırdığı ve eğlenceler düzenlediği arkeolojik buluntularda ortaya çıkmıştır. Ayrılmak istemediğim Çilek Köyünden “Dünyanın Merkezindeki Kent” olarak bilinen Romaya geçtik.  Bir şehir bu kadar mı sağlam kalır. Farklı sitillerde yüzlerce 2000 yıllık binalar, yollar tarihi bir yapı bizi karşıladı. M.Ö.3. yüzyıldan günümüze kadar tarihe tanıklık eden imparatorluk şehri Roma, gladyatör dövüşlerine ev sahipliği yapmış antik tiyatro olan Colesseum, bütün ihtişamıyla ben burdayım diyordu. İçine para atarak Romaya tekrar gelinileceğini ve dileklerinin kabul olacağı “Aşk Çeşmesi” nden 3000 yıldır hiç kesilmeden akan su, arkasındaki muhteşem heykellerle ve katedralle birlerce insanı iki yanına toplamıştı. İspanyol Merdiveni, Melekler Şatosu, Melekler Köprüsü görülmeye değer eserler arasında.

Bir zamanlar terk etmek zorunda kaldıkları kutsal Karadağımızdan gelerek Papalık merkezinin kurulduğu Vatikan Romanın içinde kendi başına küçük bir devlet, papanın halkı selamladığı balkon ve yeni bir Papanın seçilmesini ilan eden duman bacası ve içinde bulunan 140 azizin heykelinin olduğu dünyanın en büyük katedrali olan “San Pietro” ya hayran olmamak elde değil. Tabiki, Papa Karamandan 70 bin erenin maneviyatını geleceğini haber alınca ortalığı boş bırakayım diye incelik göstererek ülke dışına çıkmış. Tabi isterdik ki biz gelince bir balkon konuşması yapsın, nasip değilmiş. Vatikanın o küçük adaları da ülkeye bütünlük kazandırıyor. Tarih öncesi dönemlere ait Tanrılar Tapınağı, üzerindeki tanrıların ve güçlerini simgelendiği tasvirlerinin bulunduğu devasal altın üçgen kabartmanın çalınmış şekliyle karşımızda duruyordu.  Apollo Tapınağı, Artemis Tapınağı ve gadyöterlerin eğitim aldığı M.S. 70 yılında yanardağ patlamasıyla yok olan bir liman kenti olan Pompei, 200 yıllık kazı çalışmaları sonucu 4000 metre çevresi olan bir alanı açılmış şekilde bu alanı gezmeye başladık. Büyük bir şehir olan Pompeinin hala gün yüzüne çıkmamış yerleri var. Ticaret ve liman kenti olan şehir iki büyük depremin ardından üzerine birde yanardağ lav püskürtmesi ve patlaması yaşayarak yerle bir oluyor, kazılarda çıkan 36 tane randevu evindeki eş cinsel duvar resimleri felaketin habercisi gibi hala ayakta duruyor. Bir o kadarda medeniyetin izlerini gördük, yollarda at arabaları girmesin diye günümüzün otomatik bariyerlerine benzeyen silindir taşlarla yolu kapatmaları, yerdeki taşlardaki özel işaretlerle limana gelen yabancıların nereye gidecekleri, yollarda küçük küçük gece aydınlanan fosforlu taşlar, lokantalarında taştan kazanlar medeniyetin izlerini taşıyor. Bir zenginin evindeki bir milyon taştan oluşan İskender Mozaiği hala çap canlıydı. Kül tabakasıyla korunmuş insan vücutları kimilerine göre bir sapıklık, kimilerine göre yanardağın lavlarından çocuklarını koruma iç güdüsüyle üzerlerine kapanma olarak algılanmaktadır. Bana göre açılan alanda randevu evlerinin olması eşcinsellik hariç, sapıklık ihtimalini kaldırıyor. Çünkü, cinsellik yaşayacaksan randevu evlerine git diyerekten taşlara özel işaretler yapmışlar. Yüce rabbim islahlarını versin, günahlarını affetsin. Mutlaka iki büyük deprem ve arkasından yanardağ patlaması yaradan dan kendinize gelin diyerek  bir işaret olmuş. O zamanın insanına göre de, tanrıları kızdırdakları için tanrılar Pompei halkını cezalandırmıştı. Bir başka liman kenti, mafyanın güçlü olduğu 600 eski ve 500 yeni kilisenin olduğu dindar ve aynı zamanda fakirlikten kurtulamayan bir şehir olan Napoliye geldik. Afrikalılarla ve diğer yabancılarla iç içe yaşayan bir Napoli halkı bizi karşıladı. İspanyol mahalleleri dar sokaklarıyla büyüleyiciydi.  İplik gibi çizilmiş  binlerce dönüm üzüm bağlarını arasından geçerek ortaçağ kasabaların, şahin tepesini görme fırsatımız oldu. Gittikleri her yere en fazla üç günde teslim alan donanımlı Roma ordusunu üç yıl boyunca şehirlerine girmeye mani olan 2500 yıllık bir yerel kasabası yüzlerce metre dikine tünel açarak, 5 km. uzunluğunda tünellerle erzak ve su ihtiyaçlarını karşılamışlar ve Roma ordusunun kasabaların ele geçirmesine mani olmuşlardır. Adriyetik denizindeki yine ortaçağ kasabaları 1500 yıllık özelliklerin bozmadan duruyorlardı. 2. Dünya savaşında Alman bombardımanıyla yerle bir olan fakat bulunduğu yere tek bir bomba bile düşmeyen Mucizeler Meydanı olan Pisa Kulesinin ve katedralinin bulunduğu Pisaya geldiğimizde hemen cep telefonlarımızı alarak en güzel Pisa fotoğrafını kim çekecek diye birbirimizle yarışmaya başladık. Buraya gelen herkes elinden geldiğince Pisa Kulesini düzeltmeye çalışıyor. Çan kulesi olarak inşa edilen kule, mimari hata olarak kitaplara geçse de gezdiğimiz yerlerde üç tane daha çan kulesinin aynı sitilde yapıldığını gördüm, bizlere söylenmeyen özel bir amacı olduğunu düşünüyorum. Pisa Kulesini üzerinde ağırlıkları 650 kg. ile 3,5 ton arasında değişen 7 adet çan bulunmaktadır.

Film Festivalleriyle ünlü bir çok ünlü sanatçının, futbolcuların, zenginlerin villalarının bulunduğu Coma Gölüne uğramamak olmazdı. Buzulların erimesiyle oluşan sapan şeklinde büyük bir göl sanki cennetten bir parça gibi karşımızda duruyordu. Yukarda saydığım şahısların deniz uçaklarıyla villalarını önüne kadar indiği eşsiz bir yer. Leonarda Vincinin “Son Akşam Yemeği” eserinin, Michaloncenin eserlerinin ve daha bir çok önemli sanatçının yetiştiği ve eserlerinin yer aldığı aynı zamanda bir moda şehri olan Milanoya geldiğimizde bu şehirde bizleri diğer gördüğümüz yerler gibi bizi yanıltmadı. İhtişam, görsellik, sanat ne ararsan bu şehirde var, açık hava müzesi gibi…Her gittiğimiz şehir bizleri şaşırtıyorken, finali dünyada eşi benzeri olmayan Sultan II.Selimin orjinal portresininde yer aldığı Venedikle yapıyoruz. Yirmi dakikalık bir tekne yolculuğuyla Venediğe geldik rengarank boyalı evleri doğal kanallarıyla kütüklerin üzerinde duran bir şehir. 150 küçük adadan oluşan venedikte  bütün müdahaleler denizden yapılmakta. Sular Şehri, Maske Şehri, Kanallar Şehri ve en önemlisi Kozanavanın Romantik Aşk Şehri diye anılan bir adalar şehri. Venediğe gelmişken Gondol gezimizi de yapmadan gitmek olmazdı. Keyifli bir gondol gezimizle Venedik ten ayrıldık.

                Yedi gece sekiz gündüz süren İtalya gezimizde rehbere her gittiğim yerde beni burda bırakın gidin dedim. Böyle bir tarihi yapı, böyle bir doğal güzellik Yüce rabbim vermiş. Tabi bununla birlikte aşırıya  kaçmanın bedeli olarak ta veba salgınları, depremler, yanardağ patlamaları, Barbar saldırıları vb. gibi birçok felaketi de üzerlerine göndermiş. 3000 yıllık eserleri bozmadan tahrip etmeden yıkılanında üstünü yaparak günümüze kadar o eserleri bizlere ulaştırdıkları için o medeniyetleri takdir etmek lazım. Tabi ki, sömürücü zihniyetleri 3000 yıldır süregelen bir gelenek olmuş, günümüzde olduğu gibi, 2000 yıl öncede Afrika dan getirdikleri kadın ve erkekleri  randevu evlerinde çalıştırmışlar, Arenalarda dövüştürmüşler, Bizansın zayıflama döneminde İstanbulu yağmalamışlar, Ortadoğudaki ve Mısırdaki dikilitaşlar ve bir çok eserleri italya topraklarına taşımışlar. Eee medeniyet böyle oluyormuş demekki..! Hrıstiyanlığa geçmiş fakat tanrıların etkisinden de kurtulamamış bir dini toplumu gördüm. Eserlerin hemen hemen hepsinde tanrılara atıfta bulunmuşlar. Dev yaratıklarla, tanrılarla birlikte  dinin sembollerinide birlikte kullanmışlar. Allahım affetsin…

                Zamanınız imkanınız olursa mutlaka İtalya’yı gezmeye gidin, çünkü burayı gördükten sonra en azından benim gibi Karamanımıza turisti nasıl çekeriz fikirleriniz değişecektir. Almanya ve Hollanda yı gezmiş biri olarak öncelikle İtalya yı gezin görün derim. Aslında sayfalar tutacak bir gezi yazısı ama sizleri sıkmayım diyerek kısaca özetlemeye çalıştım. Bir sonraki Mısır gezimizde buluşmak üzere(gezi yazısı olarak tabi)…Facebook ve İnstagram hesabımdan daha fazla gezi görsellerine ulaşabilirsiniz. Bu yazının spotuda “Benim Cennet Vatanım Türkiye”  hepsinden güzel bunu da dip not olarak düşelim…