Karaman Belediyesi tarafından yayınlanan İmaret dergisinin birinci sayısına "Larende Ne Zaman Karaman oldu?" başlığı ile bir makele yazmış ve burada Larende-Karaman isimlerinin seren cemanı belgeleri ile göstermiş idim.
Geçenlerde bir konu hakkında web taraması yaparken, mahalli basında aynı konuya dair üç yazı yazıldığına tesadüf ettim.
Maksadım bunlara cevap vermek değil. Ancak bu zatların verdikleri bilgiler yanlış olduğu için, yakında yayınlanacak kitabımızda konuyu daha ayrıntılı olarak ele almış olmamıza rağmen, aktüel olarak birkaç söz etmek iktiza etti.
Genellikle mahalli tarihe dair yayınlarda "falan yerin adı, Osmanlı devrinde şu idi, Cumhuriyet ile beraber bu oldu" gibi ifadelere rastlamak hemen alışkanlık haline gelmiştir.
Bizim Karaman’a da münhasır değil; genellikle şehir tarihlerinin gerek profesyonel yazanlar, gerek akademik yazanlar ve gerek ise yerelde pek çok heveslisi vardır.
Yerel heveslilerin şöyle bir hatası vardır:
“Doğan Koçer’e göre...”, Karaman ölçeğinde söylüyorum; “İbrahim Hakkı Konyalı’ya göre...”, “Uzunçarşılı’ya göre....”, “Faruk Sümer’e göre...”, “Ramazan Boyacıoğlu’na göre...” vs. vs.
Araştırıcı zaten muhtelif kaynakları araştırır, kaynaklardan bulduklarını, kendince mühim olanları nakleder ve şöyle bir sonuca varır: “benim vardığım kanaat şudur” der ve bu husus tartışmalı bir konu ise o da kendi kanaatini söyler.
“... göre...” lafı ancak mevzu bahis olan konuya şahid olmuş veya en azından şahid olandan duymuş yazar için kullanılabilir.
Hadis rivâyetleri gibi.
Bir hadis-i şerif’den bahsedersin, onun muhtelif ravileri vardır, ona göre öyledir, diğerine göre böyledir. İnsanları tek bir kanala yönlendirmemek için ikisini de zikr edersin.
Mesela: Şikarî’ye göre, İbn Bibi’ye göre, Aziz bin Erdeşir’e göre, Aşıkpazazade’ye göre, İbn Kemal’e göre, diyebilirsin.
Kamusu’l-Alam’a göre diyemezsin. “göre” lafı ancak o hadiseyi bizzat gören veya duyan için kullanılır. Bu hususları not ettikten sonra, esas konumuza dönelim.
Yıllar önce ben bu konuya merak sardığımda, Karaman'da Üniversitenin, Belediyenin, Valiliğin ve Kültür Müdürlüğü web sitelerinde de aynen "Osmanlı zamanında Larende olan şehrin adı Cumhuriyet ile beraber Karaman olmuştur"
Bunun üzerine belediye ve valiliğe yazı yazıp, bu sözün dayanağı nedir, buna dair bir kanun, bakanlar kurulu kararı var mı? Diye sordum. Valilik cevap vermedi, belediye ise arşivimiz yandı diye cevap verdi.
O zaman Kültür Müdürü Dindar Dilbaz Bey idi, durumu ona anlattım ve maalesef sadece bir iki kelime ile bilgiyi düzeltir gibi yaptılar.
Şu an Kültür Müdürlüğü sitesindeki bilgilere baktığımızda o benim ilave ettirmeye çalıştığım bilgi de kaldırılmış, lafı dolandıran ve aslında gerçekle alakası olmayan Karaman tarihine dair bilgiler konulmuş.
Karaman Belediyesi tarafından yayınlanan bir dergide bütün arşiv materyaline istinaden verdiğimiz bilgiler bile görülmeyerek, hala ve hala Larende isminin Cumhuriyet ile beraber Karaman olduğu yazılmaktadır. Bunun dışında yine burada Karaman tarihine dair verilen bilgiler de baştan savma ve yanlıştır. Üniversitesi olan, tarihi olmak ile övünen bir şehrin portallarına bu yakışmıyor. Bunları kim yazıyor, yazdıkları bilgilerin kaynağı nedir o da anlaşılmaz bir durumdur.
https://www.karaman.bel.tr/Tarihce.aspx (erişim tarihi 06.07.2020) Karaman ismi meselesi.
Karaman isminin Nure Sofu'nun oğlundan neş'et etmediği, aslında Karamanoğullarının Oğuz'un Salur boyunun bir oymağı olduğu daha 1926'da Fuad Köprülü tarafından tespit edilmiş idi.
Dolayısı ile Karaman ismi Karamanoğullarına münhasır olmayıp, Orta Asya’da da muhtelif boylar arasında kullanılan bir kabile, oymak ve şahıs ismidir. Mesela daha Ahmed Yesevi menkıbelerinde bir Akman ve Karaman olan iki şahıstan bahsedilir. Bundan başka Kazaklarda, Kırgızlarda Karaman hem kabile hem de şahıs ismidir.
Bunun dışında Kâzımkarabekirli tarihçi Ramazan Boyacıoğlu, bir yazısında Türkmenistan'a yaptığı bir seyahatte, orada Salur boyundan bir kaç tane Karaman kabilesine tesadüf etmiş ve bunların Karaman bölgesi insanları gibi konuştuğunu, ev yapılarından giyim-kuşamlarına kadar aynı olduklarını müşahade etmiştir.
Bunun dışında Anadolu'da pek çok yerde Haleb'de, Maraş'ta, Diyarbakır'da, Kastamonu'da, Sinop'ta, Batı Anadolu'da ve tabii olarak Karamanoğulları'nın hüküm sürdüğü yerlerde 1500'lü yıllara ait kayıtlarda pek çok Karaman veya Karamanlı veyahud Karamanî gibi mezraa, köy ve sair yerleşim yeri ismi tesbit edilmiştir. Bundan başka özellikle Osmanlıların Karaman ili'ni topraklarına katmasından sonra Rumili'nin muhtelif yerlerine Karaman ili'nden insanlar göçürülmüştür. Arnavutluk'tan Makedonya'ya, Bosna'ya, Romanya ve Bulgaristan'a kadar rastlanılan Karaman isimlerinin bu mahaceretin izleri olduğundan hiç şüphe yoktur. Ancak bu göçlerin bu günkü Karaman ili ile değil, bütün Karamanoğulları topraklarından gidenler ile alakası vardır. İstanbul'da Aksaray yine bir Karamaoğlu toprağı olan bu gün ki Aksaray insanlarından Fatih civarındaki Küçük ve Büyük Karaman mahalleleri de yine Karaman bölgesinden giden insanlardan bu isimleri almışlardır.
Malum olduğu üzere bizim Karamanlılar Cengiz Moğollarının Orta Asya’da başlattıkları istila üzerine Türkmenistan'daki yurtlarını terk ederek Horasan üzerinden bu günkü Azerbaycan'a gelmişler, burada yaşadıkları zamanlarda bir müddet Sivas Azerbaycan arasında yaylak kışlak hayatı yaşamışlardır. İşte tam bu zamanlarda (muhtemelen 1200'lü tarihlerin başlarında) bölünerek bir kısmı Anadolu'ya gelmişler, Salurlar'ın bir kısmı da İran tarafına gitmişler ve burada başşehri Şiraz olan Salgurlar (Salurlar) atabegliğini kurmuşlardır. Dolayısı ile bu Salgurlar ile bizim Karamanlılar akrabadırlar.
Nure Sofu'nun oğlu Karaman'dan başka Karamaoğulları'nın birkaç tane daha Karaman isimli şehzadesi vardır. Bunlardan bilinen en sonuncusu Osmanlı zamanında Çirmen Sancakbeyliği yapmıştır. Bu muhtemelen İbrahim Bey'in oğlu idi.
Daha 1400'lü yılların sonunda bu gün ki Hacıbeyler Camii civarında bir Karaman Mescidi bulunmaktaydı.
1600'lü ve özellikle 1700'lü yıllarda Larende'nin yanında "nâm-ı diğer Karaman" tabiri de kullanılmaya başlanmıştır. 1600'lü yıllara aid bir Adana Şer'iyye Sicili'nde Ermenek'teki bir hadise hakkında "bu konu hakkında Karaman kadısına başvurulması"ndan bahsediyor ki, burada bahsi geçen Karaman Kadısı elbette Larende Kadısı'dır.
Özellikle 1700'lü yıllardaki bir vakıf kaydında "burada Karaman dedikleri Larende şehridir" diyor.
Osmanlı Devleti’nin 1800’lü yılların sonuna kadar ve özellikle çok büyük toprak kayıplarının başladığı II. Abdülhamid’in saltanatı zamanına kadar; Kırım Savaşı bir dönüm noktasıdır, çünkü o vak’a sonrası çevreden Anadolu’ya büyük muhaceretler başlamış; Kırım, Kafkasya, Rumeli taraflarından büyük göçler olup, bu göç eden insanlar Anadolu’ya yerleştirilmeye başlanınca, yeni yerleşim birimleri oluşmuştur. Nasıl ki, yüzyıllar önce Türkler yine doğrudan bir muhaceretle oralara gidip, Ortaasya ve Anadolu ile mensup oldukları boyların, kabilelerin veya bunların büyüklerinin isimlerine göre gittikleri yerlerde köyler, kasabalar, şehirler kurup, buralara kendi hatıralarına uygun isimler vermişler ise, yeni gelenler de tabii olarak aynı usulü tutturmuşlardır.
Karaman ölçeğinde söylersek (ki bu her yer için geçerlidir), yüzyıllar önce büyük yerleşim yeri olup, zamanla terk edilmiş olan yerlere yeni muhacirler yerleştirilmiş ama eski isimleri muhafaza edilmiştir.
Bu arada 1800’lü yıllarda Osmanlı Devleti’nin iskan politikası gereği, hareketli aşiretler iskan edilmeye başlamıştır. Bunlar da nihayet eskiden yerleşim yeri olan yerlere iskan edilmişlerdir. Zira, zaten bu aşiretler yaylak kışlak hayatı yaşadığı için, genellikle yaylaklara yerleştirildikleri ve buralar bunların aynı zamanda ziraat yaptıkları yerler oldukları için, buralar birer köy olarak mahallî idarî teşkilatındaki yerlerini almışlardır.
Gökçe, Karalgazi, Kaşoba vs. gibi.
Gelelim Larende ne zaman Karaman oldu.
1800’lü yılların başından itibaren Larende ismi zaten doğrudan Karaman’a tekabül etmiş durumda idi. İlber Ortaylı der ki, “Osmanlı 400 sene dondu”
Bence de doğru söylüyor, özellikle 1550’lü yılların ortasından itibaren fetihler devri sona erince, içeride muhtelif rahatsızlar sonucu, celâlî isyanları, medreseli-suhte isyanları, Suriye tarafında Canbulat isyanları zuhur etmeye başlayınc Osmanlı Devleti neredeyse içine kapalı bir devlet haline geldi. Osmanlı Devleti’nin ilk daimi sefaretini (büyükelçiliğini) 1800’lü yılların başında açtığını düşünürsek, Osmanlı Devleti ana hatları ile dünyada olan biteni tanımıyordu, bilmiyordu. Halbuki Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren, devletin mühim şehirlerinde, liman ve iskelelerinde zamanın büyük güçlerinin daima bir temsilcisi (konsolosu, elçisi) bulunmaktaydı. Büyük devletler Osmanlı Coğrafyası’nda ne olup, bittiğini daima biliyor ve bu konsolosları ve sair seyyahları vasıtasıyla biliyordu.
1840’lı yıllarda ortaya çıkan Lübnan bunalımı, sonra Girid hadiseleri ve en nihayet Balkanlar’daki hareketlenmeler, Osmanlı taşra teşkilatında değişiklikler yapma ihtiyacı ortaya çıkardı. Aslında bunun çoğu da, tamamiyle Tanzimat Fermanı ile başlayan Batılı büyük güçlerin baskısı ve Balkanlar’da başlayan milliyetçilik dalgalanması ile beraber devlet, taşrada değişiklikler yapmak mecburiyetinde kaldı.
Özellikle İbrahim Paşa’nın Kütahya’ya kadar gelmesi, Osmanlı Devleti’nin aslında uykuya yatmış olduğunu ortaya çıkardı.
Lübnan nizamnamesi, Girid vilayet nizamnamesi, ve nihayet Tuna Vilayet Nizamnamesi yayınlandı.
Oralarda mahalli düzenlemeler, mahalli imtiyazlar getirilirken, 1867’de bütün devleti kapsayacak şekilde Tuna Vilayet Nizamnamesi genişletildi.
Eyalet sistemi gitti, yerine vilayetler geldi. Karaman Eyaleti yerine Konya Vilayeti geldi, eski beylerbeylerinin yerini sivil valiler aldı, mutasarrıflıklar, kaimmakamlıklar ihdas edildi. Kaza yöneticileri olan kadıların yerine kaimmakamlar, müdürler geldi, nahiye müdürlükleri ihdas edildi.
Larende’nin de resmi adı Karaman olmuş oldu. Ancak bahsettiğimiz düzenlemeler öncesi de Larende’den Karaman Kazası olarak çokça bahseden resmi yazışmalar vardır.
Bu düzenlemeler hayata geçmeden önce mesela Karaman Eyaleti’nin başındaki zatın unvanı Karaman Valisi olması gerekirken, vali Konya’da oturduğu için, yazdığı yazıya Konya Valisi olarak imza atabilmektedir. Bunun gibi eyaletin adı Aydın Eyaleti olduğu ve başındaki zatın unvanı Aydın Valisi olması gerekirken, vali İzmir’de oturduğu için, yazdığı yazılara İzmir Valisi olarak imza atabilmektedir.
Suriye Eyaleti, Şam Valisi, Yozgat, Ankara gibi.
Vilayet salnameleri Osmanlı taşra tarihi araştırmalarında mühim kaynaklardandır, ancak, burada verilen bilgiler, çoğu zaman baştan savmadır. Pek çoğunda bir önceki yılın bilgileri tekrar edilir. Mesele Konya Salnameleri’nde, bir bakarsın Larende Kazası der, bir sonraki yılın salnamesinde Karaman Kazası der, sonraki yılın salnamesinde yine Larende veya Larende nâm-ı diğer Karaman der.
Osmanlı Taşra Teşkilatı’na devletin ne gözle baktığına dair Devlet Salnameleri daha ehemmiyetlidir. Dolayısı ile bu bağlamda Larende isminin 1870’lerden sonra devlet indinde Karaman olarak tanındığını kabul edebiliriz.
1880’lerde bütün Anadolu’yu gezmiş olan meşhur coğrafyacı Ramsay, Larende’den bahsederken, “buraya Larende diyenler de var ama, buranın halk tarafından bilinen ve kadim ismi Karaman’dır” diyor.
1905 yılına geldiğimizde, Düyun-ı Umumiye ile Reji İdareleri’nin yazışmalarında buraya Larende demeye devam ettiği görülerek, Dahiliye Nezareti ve Konya Vilayeti arasında bir yazışma yapılarak bu kargaşanın giderilmesine karar verilerek, buranın isminin Karaman olduğuna karar verilmiyor, artık yazışmalarda Karaman Kazası isminin kullanılması hususu teyit ediliyor.
SONUÇ:
Karaman resmî makamlarının (valilik, üniversite, kültür müdürlüğü, belediye ve sair yarı kamusal kuruluşların) bu “Larende ismi Cumhuriyet ile beraber Karaman oldu” uydurma bilgisini bir an önce düzeltmesi gerekiyor.
not: gelecek yazımızda “karaman isminin intişarı” konusu üzerinde duracağız.