KGRT Haber İnternet Sitesi İmtiyaz Sahibi ve Karaman’ın Sesi Gazetesi Yönetim Kurulu Üyesi Senem Yavuzaslan, 13 yaşında almış mikrofonu eline. Küçük yaşta babasına özenerek, gazeteci olmak isteyen Senem Hanım, zamanla hedef sapmaları yaşayıp başka meslekler denese de hayat onu yeniden gazeteciliğe sürüklemiş… Başladığı şehire … Başladığı yere…
Babasından meslek bayrağını devralırken, babasından devraldığı çok önemli bir şey daha oldu: Şehrin kara kutusunu.. Yani büyük ve kıymetli bir arşivi…
Dijitalleşmenin yaygınlaştığı bu dönemde gazeteciliğin de dönüştüğünü ifade eden Senem Hanım, “Kâğıt kokusunu özleyeceğimiz zamanlara gidiyoruz… Gazetecilik bitiyor!” diyor üzülerek…
DOKTORA EĞİTİMİNİ BIRAKIP KENDİNİ ÇOCUĞUNA ADAMIŞ
İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini Karaman’da tamamlayan Senem Hanım, eğitim ve iş alanında anne ve babasının desteğini her zaman görmüş:
“Karaman doğumluyum. İlk, ortaokul ve lise eğitimimi Karaman’da aldım. Sonrasında Marmara Üniversitesi Dış Ticaret Bölümünü bitirdim. Ardından açık öğretimden işletmeyi tamamlayıp Selçuk Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptım. Ardından Niğde Üniversitesi’nde tekrar bir yüksek lisans yaptım. Sonrasında hocam Konya Selçuk Üniversitesi’ne geçti. Onunla bende Selçuk Üniversitesi’nde doktora başvurusu yaptım. Ama o dönemde oğlum Kerem doğduğu için doktora eğitimini geride bıraktım. Yani çocuğuna kendisini adayan bir anneyim. Şunu da söylemeliyim ki; şu an benim en büyük destekçim annem ve oğlum Kerem. İkisi de yoğun iş tempomda çoğu zaman beni idare ediyor.”
“GİT NE OLURSA İSTANBUL’DA OLSUN”
Okumaya ve eğitim hayatına çok önem veren Senem Hanım, eğitim hayatının bir dönüm noktası saydığı o anı şöyle anlatıyor:
“Ben üniversiteyi bitirdiysem babam sayesinde bitirdim. Bir gün Ankara üzerinden İstanbu’a gidiyordum sınavım vardı. Ama o dönem çok rahatsızdım. Otobüs Ankara’yı geçtikten sonra bir dağın başında durdurdum. Çünkü çok ağrım vardı ve dayanılacak gibi değildi. Gece saat 2- 3 arabayı durdurdum. Babama telefon açtım. Dedim ki; karşıdan gelen ilk araca binip döneceğim. Artık kamyon mu olur? Otobüs mü olur? Taksi mi olur? Ne bulursam geri döneceğim. Babam hayır dedi. Git ne olursa İstanbul’da olsun dedi. Yolu yarılamışsın dedi ve geri dönmeme engel oldu.. Ben üniversiteyi bitirdiysem onun sayesinde… Herkes kızım el bebek gül bebek olsun, koruma altında tutayım derken bizim babamız öyle değildi. Her işi kendiniz yapabilirsiniz. Çözebilirsiniz. Ayaklarınızın üzerinde durabilirsiniz. O güveni sağlayan bir babaydı. Ama hissettirmeden de olsa arkamızdan kontrol ediyordu. Tüm bunları düşününce, ben hayatımı babamla değiştirmişim diye düşünüyorum. “
“İŞİMİ BABAMDAN ÖĞRENDİM”
İki kardeş babalarının taşıdığı bayrağı devraldığını söyleyen deneyimli gazeteci, şu ifadeleri kullandı:
“Biz meslekte çekirdekten yetişmeyiz. Karaman’ın Sesi Gazetesi 1977 yılında babam tarafından kuruldu. Biz bu matbaa kokusu içinde, gazetelerin üzerinde büyüyen bir nesiliz... 3 kardeştik bir erkek kardeşimi 25 yaşında 2007 yılında trafik kazasında kaybettim. İki kardeş kaldık. Babamın 1977’ten bu yana taşıdığı bayrağı biz devraldık. Kardeşim Karaman’ın Sesi Gazetesi’nin İmtiyaz Sahibi. Aynı zamanda çiftçi. O dönemden bu yana biz babamın her zaman yanındaydık. İşimizi ondan öğrendik. Her şeyimizi babamıza borçluyuz. Babam 1993 yılında Karamanın ilk televizyonunu kuruyor. Karasal Televizyonu. Daha sonrasında da radyomuz kuruluyor. Babam rahatsız şu anda ama gölgesi yeter. Başımızda durması çok büyük nimet. ”
TEK KİŞİ, DEV KADRO
Mesleğe babasının yanında çekirdekten yetiştiği için işin mutfağına çok hakim olan Senem Hanım, yeri geldiğinde tek başına gazete çıkaracak deneyim ve tecrübeye sahip:
“Ben ilk defa 1993 yılında 13 yasında mikrofonu elime aldım. Bizim o önemde bir genel yayın yönetmenimiz vardı, o yayın odasına girmemizi yasaklamıştı. Bir gün yayın yönetmeni iş için dışarı çıktı. O dönem Ulaş abimiz vardı, yayına o bakardı. Yanına gittim. Yalvar yakar bir anons yaptım. Sağ olsun o fırsatı bana o tanıdı. Karşısında işitebileceği tüm azar ve arkasından gelebilecek tüm yaptırımlara rağmen. Ben ona borçluyum. O dönem radyolar çok dinleniyor. Çok sükse yaptığı bir dönemdi. Bu kim diye hemen aramışlar. Sonrasında beğenilince anonsta kalıcı bir şekilde çalışmamı sağladılar. Ortaokul ve lise boyunca çalıştım. Her gün okuldan çıktıktan sonra 4- 5’ten sonra haber okumaya, yayın yapmaya gidiyordum. Aksam 8’den sonra da eve girip bir saat uyuyup gece ders çalışıyordum. Hayatımı değiştiren dönüm noktalarından birisi de budur. Babam o dönemde müdahil olmadı ama sonrasında destek oldu. Ben bunun çok ekmeğini yedim. İyi ki bu işi çekirdekten öğrenmişim. Yeri geliyor personel sıkıntısı yaşanabiliyor. Hastalıkları olabiliyor. İdare etmen gereken durumlar oluşabiliyor. Bu defa işin mutfağını da bildiğim için başına kendim geçip o süreci götürebiliyorum. Tüm bu süreçte fark etmeden böyle bir imkan yaratmışım kendime. Biz matbaa kokusu içinde, dizgi yapılan kurşunların içinde, daktilo sesleriyle büyüdük. Eskiden bilgisayarımız yoktu bizim. Biz kurşunlar nasıl dizilir bunları gören öğrenen nesiliz. Haber nasıl toplanır bunları bilerek görerek büyüdük. Şimdiki gibi elektronik ortam yok. Gidiyorsun eline bir kâğıt alıp o kağıda haber toplamaya çalışıyorsun. Şimdiki gibi ses kayıt cihazı yok. Tek tek elinle yazıyorsun geliyoruz. İyi ki de böyle olmuş.”
“ÇALIŞMANIN BİR EĞLENCESİ OLMALI”
Kadrosunda en çok kadın çalışan bulunduran işletmelerden biri olduğuna dikkati çeken Senem Hanım, aile ortamı sıcaklığıyla çalıştıklarını anlattı:
“Bizim çalışanlarımız çoğunlukla kadındı. Şimdi de en çok kadın kadrosunda bulunduran işletmeyim. Çünkü kadınların anneliği dezavantaj olarak çıksa da karsımıza, bunun böyle olmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu durumu idare edebiliyorum. Personelin yerine kendimi koyabiliyorum. Mesela çocuğu hastalanıyor. Diyorum ki gelme istirahat et, ben idare ederim.. Ama ben bu ‘İdare edebilirim’ i sağlayabilmek için çok büyük bedeller ödedim… Burada bir aile ortamı içinde çalışıyoruz. Ben katı kurallar koymayı sevmiyorum. Evet, bir disiplin olmalı. Ama personel buraya geldiğinde yüzü gülmeli. Mesela bir bulgur pilavı yapıyorsak birlikte oturup yiyebilmeliyiz. Paylaşabilmeliyiz. Kapının önünde oturuyorsak, kahve içiyorsak bunun eğlencesi olmalı. Kakara kikirisi olmalı. Çünkü bu durum sizi ve personeli güçlü ve dinamik tutuyor.”
“KAĞIT KOKUSUNU ÖZLEYECEĞİMİZ ZAMANLARA DOĞRU GİDİYORUZ”
Teknolojinin gelişmesiyle her meslekte olduğu gibi gazetecilikte de dönüşüm yaptığı bir çağde olduğumuzu aktaran Senem Hanım, şunları anlattı:
“Teknoloji insanı yoruyor ve zaman bizi dijitalleşmeye zorluyor. KGRT Haber Gazetesi’ni Cumhurbaşkanlığı İletişim Daire Başkanlığı’na bağlı internet mecrasında taşıdık. Artık o kâğıt kokusunu özleyeceğimiz zamanlara doğru gidiyoruz. Gazetecilik bitiyor ve hatıra binaen insanlar gazetenize abone. Çünkü insanlar haber akısını internet siteleri üzerinden alıyor. Artık internet sitelerinin de eskisi kadar popülaritesi kalmayacak. Belli bir noktaya geleceğiz ve instagram haberciliği denilen bir şey meydana çıktı. Adam gazeteci değil, bloger. O mecralara bir fotoğrafa bir kaç satır bir şey yazıyor, al sana habercilik. Milyonlarca etkileşim alıyor. Habercilik de bu kısma doğru gidiyor. Ben bu konuda kendimi geliştirdiğimi düşünüyorum… 5 sene önce kendime söz vermiştim. Teknoloji beni yenmeyecek. Ben teknolojiye ayak uyduracağım diye. Bunu da yaptığımı da düşünüyorum. ‘Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum’ diyen peygamberimizin o sözü hep aklıma gelir. Ben hiçbir şekilde bana bir şey öğretirlerken yaşımdan utanan bir insan olmadım. Bahanelere de sığınan bir insan değilim. Ben gider onun kapısında da beklerim öğrenmek için. Hatta yatarım. Yeter ki o bana öğretsin. Bana o işi öğretene kadar kapısında yatarım. Ama sonunda o işi öğrenirim. Bahaneye sığınmam. Kendimi her anlamda yetiştirmeyi seviyorum.”
“ÇEKTİĞİMİZ VİDEOLAR BAYA SES GETİRDİ”
Gazeteciliğin yanında, aktifleşen sosyal medya kullanıcılığına da ayak uyduran Senem Hanım, faydalı içerik videoları çekerek, takipçileri ile paylaşıyor:
“İnstagram, x ve facebook’ta da aktif ve etkin bir şekilde kendimizi gösteriyoruz. Bu konuda ekip çok önemli. Bu konuda çok şanslıyım. Ben onların yeri geliyor anneleri, yeri geliyor ablaları oluyorum. Çünkü hepsi benden yaşça küçük. Burada da kimi zaman eğleniyoruz. Kimi zaman ‘Öyle olmaz, böyle olur’ diyoruz. Kimi zaman da birbirimizi eleştiriyoruz. Ama gün sonunda yaptığımız işle anılıyoruz. Çektiğimiz videolar baya ses getirdi. Çalışılmış şeyler yapmıyoruz. Tamamen güncel ve doğaçlama şeyler yapıyoruz. Küçükken oynadığımız oyunları, anneanne babaannelerimizin bize öğrettiği oyunları. Biz şimdi bunları ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Eskiden oynanan oyunları ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Özellikle eskiden mutfakta yaptığımız lezzetler bölümü var. O videolar çok beğeniliyor. Karaman’dan başka bir ile giderken ne götüreceğim? Sorusunu araştırıp yayınladık mesela. Gelen cevaplar; etli ekmek, elma, bisküvi ya da bulgur oldu. Ama Karaman’dan götürülecek o kadar çok lezzet var ki. Ama maalesef Karaman’da her şey kâğıt üzerinde kalıyor. Mesela bir şeyin coğrafi işareti alınıyor. Markası yok. Coğrafi işaretli mi işaretli. Ben şimdi divle peynirini kolay bir şekilde bulabiliyor muyum? Lezzetleri bir arada bulabiliyor muyum? Bunlar yok mesela. Bu konu benim çok eleştirdiğim noktalardan bir tanesi. Biz bunları hayata geçiriyoruz. Bir tane halkamız var mesela. Karaman halkası. Onun nasıl yapıldığının videosunu çekip paylaştık. Sonrasında Vali beye hoşgeldiniz ziyaretine giderken onu götürdük. Videoyu izleyip ‘bakın bizde yaptık’ diyerek fotoğraf atanlar oldu. Biz bunları kendimiz için yapmıyoruz. Bundan bir beklentimiz ya da kazancımız da yok. Biz kültür taşıyoruz. Kayıt altında kalsın diye çabalıyoruz.”
“BU ŞEHRİN EKMEĞİNİ YİYORSAK BIBIRIMIZI KUCAKLAMALIYIZ”
Etrafında gördüğü sorunları sorumluluk alanında olmasa bile çözmeye çaba harcayan Senem Hanım, şehirde elinin değdiği her şeyi adeta çiçek açtırıyor:
“Oğlumun okulunda okul aile birliğindeyim. 4sene okul aile birliğinde bir fiil çalıştık. Çok ciddi emekler verdik… Çocukların hayatlarını güzelleştirmek için çabaladık. Bu çabaya da devam edeceğim... Engelli bireylerin, çocukların, sokak hayvanlarının her zaman yanında oldum. Gücüm yettiğince de her zaman destek olacağım… Birlikten kuvvet doğar bu şehre bir şey katmaya çalışıyorsak, buranın ekmeğini yiyorsak birbirimizi ötekileştirmeden kucaklamaya çalışmalıyız. Karaman’ın en büyük sorunlarından biri de bu. Her şeyde ‘ben’. Her yerde ‘benim derneğim olsun’, ‘benim kurumum’, ‘benim çalışmam’ olsun. ‘Ben’ diye bir şey yok. ‘Ben’i güçlendiren ‘biz’dir. ‘Sen’in, ‘ben’ olabilmen için bizim senin haberlerini takip etmesi gerekiyor. O bizim seni zirveye taşıması gerekiyor. Genişlemen için bzie ihtiyacın var. Maalesef çoğu ‘biz’ değiller. En çok kızdığım şey bu. Bu şehrin başta bunu başarması gerekiyor. STK’sından, milletvekiline, belediye başkanından valisine… Biz bunları sadece ne zaman bir arada görüyoruz? Bayramlarda ya da kamu kurumu toplantısı ya da ziyaretinde. Ama şehir için biz olmalı…”
“SİZE MUHTAÇ OLANI SAHİPLENİN”
Röportajın başından sonuna bizi gizliden izleyen iki kişi vardı. Biri Kerem, biri de Bella… Ailenin yeni üyesi olan Bella, kendi kaderini kendi yaratmış:
“Ben hayvanları çok seviyorum. Ve insanların hayvanları satın alması yerine barınaklardan sahiplenmesi görüşündeyim.. Bella adeta kendi kaderini kendi yarattı. Bella yıllarca donör olarak kullanılmış. Sonrasında da pati köye bırakılmış. Ben de bir haber için orayı ziyarete gittim. O gün bir köpek sahiplenmek istedim. Köpeklere bakıp arkamdan kim gelirse onu alacağım dedim ve ilerledim. Hayvanlarla konuştuğunuzda onlar sizi anlıyor. Arkamdan Bella geldi. 9 aydır bizde. Yaşlı bir köpek. Üstelik kalp hastası. Biz onu çok seviyoruz. Buranın maskotu oldu… Benim insanlara önerim bir kedi, bir köpek yol arkadaşlığı yapabileceğiniz bir hayvanı sahiplenin. Bunu yaparken de barınaktan, size muhtaç olanı sahiplenin. Engelli bireyleri sevin, el uzatın. Küçük çocuklarımızın başlarını okşayın. Onların merhameti, onlara yaşattığınız bir anlık mutluluk belki siz bilemez ve göremezsiniz ama sizi bir kazadan beladan koruyacak…