İçinde yaşadığımız yüzyıl bilgiye ulaşmanın kolaylığını ve çabukluğunu sergileyen bir devir olarak öne çıkıyor. Kitle iletişim araçlarının yardımıyla anlık erişimler, paylaşımlar yapmak, doğru bilgiye ulaşmak kolayca olabiliyor. Ayrıca panel, konferans gibi yüz yüze etkinliklerle konuşmacılardan yeni şeyler öğrenilebiliyor. Bunlardan biri olan sempozyumlar, Türkçe karşılığıyla bilgi şölenleri, güncel bilgilere, farklı bilim insanlarına kolayca ulaşmanın birincil yolu olarak son dönemlerde üniversiteler başta olmak üzere birçok kurumun tercih ettiği bir etkinlik türü olarak göze çarpıyor. Katılımcı sayısına bağlı olarak birkaç gün sürebilen bu programlar, bir alanın yerli ve yabancı araştırıcılarını bir araya getirmesi bakımından ayrı bir öneme sahip. Adını veya eserini duyup kendisini hiç görmediğiniz bir yazar, şair, araştırmacı yahut bilim adamı, bilgi şöleni vesilesiyle yanınıza geliverir, onunla tanışma, ayaküstü de olsa konuşma, fotoğraf çektirme imkânı elde edersiniz.
Karaman, geçtiğimiz günlerde (23-25 Ekim 2015) -sessiz sedasız- tarihinin en anlamlı, en önemli bilgi şölenlerinden birine ev sahipliği yaptı. Türkiye’nin iki güzide üniversitesi, Konya Necmettin Erbakan ve Karamanoğlu Mehmetbey, Karaman Valiliği ve Belediyesinin maddi ve manevi destekleriyle Karamanoğulları’nın etraflıca konuşulduğu bir bilgi şöleni düzenledi. Türk Tarih Kurumu ve İslam Tarihçileri Derneği böylesine kıymetli bir etkinliğin planlayıcısı ve yürütücüsü olarak bu çabanın baş mimarı oldular. Bu başarılı ve anlamlı etkinliği düşünen, planlayan, destekleyen, yürüten herkesi gönülden kutluyorum. Burada Fakültemiz Dekanı ve çalışanlarını, Tarih bölümü akademik kadrosunu, hassaten sevgili dostlarım Mehmet Mercan ve Yakup Kaya’yı yürekten alkışlamak gerek.
Bilgi şöleninin ilk gününe görevim nedeniyle şehir dışında olduğumdan katılamadım. İkinci gün, hem kendi sunumumu gerçekleştirmek hem de konuşmaları takip edebilmek için bir salondan diğerine koştum durdum. İlk gün neler konuşuldu, hangi konular tartışıldı, kimler neye ve neden itiraz etti bilemiyorum. Ancak ikinci gün birbirinden kıymetli bildiriler sunuldu. Karaman beylerinin bastırdığı sikkeler, Karaman Kalesi içindeki kazılarda bulunan saray dinleyicilerin en çok ilgisini çeken konulardı. Altın sikkenin Anadolu’daki onca beylik arasından ilk kez Karaman beylerince bastırıldığını bu toplantıda öğrendim. Kalede süren kazı çalışmaları hakkında bilgiler veren Müze Müdürü Abdülbari Yıldız’a, kazıları başından beri takip eden Valimiz Murat Koca Beyefendi’ye şehir olarak teşekkür borçluyuz. Yine beyliğin kurucusu Nure Sofi’nin hayat hikâyesini ve onunla ilişkilendirilen efsaneyi dinlemek, benim açımdan son derece önemliydi. Bildirinin sahibi kıymetli dostum Osman Ülkümen’i tebrik ediyorum. Memluk mimarisindeki Karaman etkisini takip eden Mısırlı akademisyen Dr. Sami Salek Abdelmalik, bize hem Akdeniz ötesinden esintiler sundu hem de İngilizce yaptığı konuşma sırasında “one minute” diyerek bize yakın tarihimizdeki önemli bir anı hatırlattı.
80 katılımcıdan 75’inin geldiği bu bilgi şöleni, belki de, katılım oranının (%94) en yüksek olduğu programlardan biriydi. Şahsen iştirak ettiğim onca bilgi şöleninde böyle bir manzaraya rastlamadım. Bu şölen vesilesiyle birçok isim Karaman’a geldi, burada Nure Sofi’nin, Yunus Emre’nin, Mümine Hatun’un, Nefise Sultan’ın, Karamanoğlu Mehmet Bey’in, Şikari’nin, Nizami’nin misafiri oldu. Günümüz Türk/İslam tarihinin önemli isimleri Tuncer Baykara, Feridun Emecen, Mehmet Şeker, Mehmet İnbaşı, Salim Koca, hemşerimiz Alaattin Aköz, Karaman’ın manevi evladı Osman Gümüşçü bu isimlerden yalnızca birkaçıydı. Televizyonda farklı kanallarda görmeye alıştığımız, kitaplarını zevkle okuduğumuz Prof. Dr. Feridun Emecen hocayı burada dinlemek ve onunla sohbet etmek şahsım adına büyük kazançtı. Bu güzellikleri şehirdeki herkesin görmesini, yaşamasını çok isterdim. Ne yazık ki bildirili akademik katılımın yüksek olduğu bu toplantıya şehirden iştirakin düşük olması son derece üzücüydü. Birçok yere, kurum ve kişiye davetiye gönderildiğini, basın aracılığıyla tüm şehre çağrı yapıldığını yakinen biliyorum. Salonlar arasında koştururken “En azından tarih/sosyal bilgiler öğretmenleri gelip konuşmaları dinlemeliydi.” diye çok hayıflandım. “Bilgi şölenleri böyledir, ilgililerden başka katılan olmaz.” diyebilirsiniz. Bu bir teselli gibi gelebilir, ancak bilgiye olan bakışımızın ne durumda olduğunu göstermesi bakımından da o kadar acıdır.
Pek çok güzelliğe şahit olduğumuz bu şölende eksik kalan şeyler var mıydı? Beyliğin siyasi tarihi çok konuşuldu ancak bilim tarihi, kültür tarihi üzerinde bildiri çok fazla olmadığından bu alanlar eksik kaldı. Bu husus, siyaseti, siyaset üzerine konuşmayı çok sevmemizle ne kadar ilgili, bilemiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da şehirdeki resmî ve özel kurumların başarılı bir sınav verdiğidir. Doğup büyüdüğüm şehrin insanları, kurumlarımızın büyük bir özveriyle tertip ettiği bu etkinliklere sahip çıkarak onlara yeni çalışmalar için güç vermelidir.
Unutmayalım, marifet iltifata tabidir.
Doç. Dr. İdris Nebi UYSAL