Hadi Cahiliyye döneminde insanoğlu islamiyetin inceliklerini bilinmediği için Yüce Allah’ın koyduğu hükümlere uymaz, onu gereği gibi tanımaz, ona kulluk etmez, kendi nefsani arzularının istekleri doğrultusunda yaşardı. İçki, zina, tefecilik doludizgin giderken, kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi ve putlara tapmak, temel yaşam felsefesiydi. Ancak; İslam dininin yeryüzüne yayılmasıyla bütün bu iğrenç olaylar önlenmeye başlamışken günümüze bakıyoruz aslında cahiliyye dönemindeki yaşam tarzından pek te farksız değiliz. İçki, kumar zina, tefecilik, faiz, gasp, cinayet, ensest ilişkiler, boşanmalar riyakarlıklar dolandırıcılıklar, yalanlar, ihanetler, kehanetler aldı başını gidiyor. İslamiyeti mi yaşıyoruz, hıristiyanlığı mı, muhafazakar mıyız, sosyalist miyiz, yoksa kapitalist miyiz, ne olduğumuz, nasıl yaşadığımız belli değil. Her çağda her medeniyete dinamizm kazandıran kutsal dinimizin temel ilkeleri olan Edille-i Şeriyye’ hükümlerini bir kenara bıraktık, her şeyi nefsimizin isteklerine göre yorumluyor kafamıza göre yaşıyoruz. Edille- i Şeriyye demişken onu biraz açıklamak gerekirse
EDİLLE-İ ŞER'İYYE dörttür:
1. Kitâb (Kur'ân-ı Kerîm)
2. Sünnet (Peygamber efendimizin söz, fiil ve takrirleri,),
3.İcmâ (müctehid âlimlerin dînî bir iş üzerinde söz birliği etmeleri)
4. Kıyâs (hükmü bilinmeyen bir şeyi hükmü bilinene benzeterek anlamaktır.) İslam dini bu dört temel delile dayanır. Bu delillere dayanmayan bilgiler hurefadan başka bir şey değildir. En temel delil ise Kur’ândır. O halde biz Kur’ânı ne yapıyoruz, okuyoruz, ama sadece okuyoruz,
Mehmet Akif ERSOY’un dediği gibi;
Ya açar Nazmi Celil’in bakarız yaprağına,
Ya üfler geçeriz bir ölünün toprağına,
İnmemiştir hele Kur’ân bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.
Evet Kur’ânı Kerim şöyle bir açmak, ölülerin toprağına üfleyip geçmek, fal bakmak için indirilmemiştir. Kuran doğruyu bulmak için indirilmiş en büyük rehberdir. Onda her şey apaçıktır.
Kur’ânı Kerimde Kur’ân ile ilgili birçok ayet vardır; ancak iki ayetini açıklamak gerekirse;
Nahl Suresinin 64. Ayetinde derki ! Ey Resulüm biz sana bu kitabı sırf hakkında itilafa düştükleri şeyi insanlara açıklaman için ve iman edecek topluma bir hidayet, rahmet olsun diye indirdik.
ve yine Nahl Suresinin 89. Ayetinde der ki! O gün her ümmetin içinden kendilerine birer şahit göndereceğiz. Seni de hepsinin üzerine şahit olarak getireceğiz. Ayrıca bu Kitab'ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.
Sünnet; (Peygamber Efendimizin söz, fiil ve takrirleri,) ona uygun hareket ediyor muyuz, hayır uymuyoruz. Nefsimize ağır gelince o öyle olmaz bence şöyle olur diyoruz. Allah’ın emirlerine onun elçisinin söz ve fiil ve takrirlerine muhalefetle yaklaşıyoruz. Ya hu bu işin sence si, bence si mi olur kural kuraldır. Hem de Kâinatının yaratıcısının kuralı. Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (S.A.V.) bile insanları islama davet ederken Allah tarafından kendisine vahyedileni olduğu gibi aktarıp, kendisine tebliğ olunan Kur’ânı Kerimle yol gösterirken anlamadığım tek şey dinimizin inceliklerini insanların nefislerine göre yorumlaması. Yahu siz kim oluyoruz da Allah’ın koyduğu ilahi hükümleri ve onun elçisi Hz Peygamberimiz Muhammet Mustafa (S.A.V)’in söz, fiil ve takrirlerini reddedip bence diye yorumlayarak hayatınızı ona göre idame ettiriyoruz, sizler kim oluyorsunuz da ayet ve hadislere dayanarak hüküm çıkaran İslâm bilginlerini, İslâm hukukçularını reddediyorsunuz.
Demek istediğim o ki! biz Müslümanlar Kur’ân ve Sünnet ışığından uzak yaşamaya devam ettiğimiz müddetçe daha çok felaketlerle karşılaşırız. Rabbim Cümlemizi Kur’ân ve Sünnet ışığında yaşayan kullarından eylesin AMİN Saygılar.