“Eskiden” hep bu kelimenin arkasına sığınıyoruz, bu kelimeyi hep kurtuluş kapısı olarak görüyoruz. Öyle yapacağımıza günümüz şartlarında ve koşullarında ne gibi çözümler üretebiliriz, ne yapabiliriz diye düşünmek bence daha çıkarımıza ve istifademize olacaktır. En azından çözüm odaklı olacağız. Lütfen bundan sonra eskiden kelimesini bırakalım ve önümüze bakalım diyeceğim ama diyemiyorum. Çünkü maalesef eskiden köylerimizde bucaklarımızda imece olayı, yardımlaşma olayı ve yolda kalanlar için bir köy odası bulunurdu. Yolda kalanlar buralarda misafir edilir, yemekleri köy halkı tarafından karşılanırdı. Bir cenaze olursa ilk iş olarak toplanılır kabir kazılır, meftaya ebedi mekanı hazırlanırdı. Düğünlerimizde komşuya sorulurdu ne ihtiyacın var yardımcı olalım diye, yemekleri pişirilir ekmekleri birlikte yapılırdı. İşte bunlar hep eskidendi. Şimdi yolda kalsan açıktasın ve açsın, düğününü kendi imkanlarınla yaparsın, cenazenin kabrini yine cenaze sahiplerinin yakınları kazar ancak bu saydıklarım eskidendi, fakat günümüze uyarlayamaz mıyız tabi ki uyarlarız!
Yukarda birkaç örnek verdiğim konulardan ve maalesef son iki yıldır kendi köyümde ve çevre köylerimizde olumsuz görüntülere şahit olduğum ve en önemli sorunlarımız olarak gördüğüm cenazelerimizin koyulacağı kabir yerlerinin hazırlanması için ne yapabiliriz acaba. Belediyelerimizde, belediye işçilerimiz olduğu için böyle sorunlar yaşanmıyor çok şükür. Sorunlarımız daha çok köy ve beldelerimizde yaşanmaktadır. Eskiden, köyümüzün birinde cenaze var sela veriliyor, burada selanın ilk olarak halk arasında mecazi anlamı “Cenaze var haydin mezarlığa gelin kabir kazılacak” demektir. Selanın sonunda meftanın kime ait olduğu dinlenmeden bile, küreğini alan mezarlık yoluna düşerdi. İnsanlarımız böyle duyarlıydı. Tabi ki günümüz koşullarında herkesin kendine göre bir işi gücü telaşesi var, dünya meşguliyeti almış başını gidiyor. Bu sebepten kimseyi de suçlayamayız. Eskiden olduğu gibi maalesef ne küreği alıp giden var nede bel küreğini alıp giden. Çünkü acele ediyoruz bir şeylerin peşinde koşmak için. Cenazelerimizin kabir kazımın da bir bakıyorsunuz sadece meftanın yeğeni, oğlu veya bir arkadaşı var sadece. Saptırma kazacak zaten kimse yok. Dinimizce en makbulü olan, meftanın bir an önce toprakla buluşması ve ruhunu terk etmesidir. İnsan ölünce, dünyada şekil aldığı bedenden ruh çıkıyor, ama toprağa girinceye kadar o bedeni terk etmiyor. Tıpkı yeni doğan bebeğin göbek bağı kesilmeyince annesinden kopamadığı gibi. Burada da ince bir nokta var, mefta bir an önce toprakla buluşacak ki ruh bedenden ayrılacağında kafası saptırmaya değsin ve ahirete intikal ettiğinin farkına varsın diye. İşte, böylesine önemli meftanın bin an önce toprakla buluşması. O eskidendi selayı duyar duymaz on, on beş kişi toplanıp yarım saatte kabir yerini hazırlamak. Kabir kazacak kişi bulunmayınca, günümüz de mezar kazacak kepçe aramaya başlıyoruz. Saatler sonra kepçe gelecekte mezar kazılacak. İşte köylerimizde, beldelerimizde maalesef böylesine istenmeyen durumlar yaşanmaktadır. Onun için eskiden kelimesini bir kenara atıp bu günün koşullarında neler yapabiliriz ona bakalım.
Evet gerçekten acı bir durum meftaya dua edeceğimiz yere, meftayı toprakla buluşturma derdine düştük. Bu aşamada özellikle muhtarlarımız önderliğinde girişimlerde bulunmak, hem vatandaşlarımızdan hem de devletin katkısıyla köylere küçük bir kepçe almak bu önemli sorunumuza çözüm olacaktır. Bu konu için para toplama kararının muhtarlık heyeti tarafından alınması, daha sonra Valiliğimizden Onay alınması ve kapı kapı dolaşarak, yurt dışındaki hemşerilerimize de ulaşarak böylesi önemli bir ihtiyacın giderilmesi köylerimizin önceliklerinden olması gerekir. Alınacak olan kepçelerden devletimiz tarafından vergi ve harç alınmaması da toplanan yardım paralarına destek olacaktır. Muhtarlarımız ve ihtiyar heyetleri hemen işe koyulun ki, meftalarımız huzur bulacakları ahirete intikal etsinler.
Durum anlattığım kadarda kötü değil tabi, güncellenmiş haliyle her ne kadar kabir yeri kazmaya gelen olmasa da, mutlaka bir yerlerden kepçe buluyoruz ve cenazelerimize katılım konusunda duyarlıyız. Her ne kadar düğün sahiplerine düğün hazırlıklarında yardımcı olmuyorsak da, en azından düğünlere katılımımız yüksek. Her ne kadar köy odalarımız işlevini kaybetmiş ve yolda kalan bir kişi olsa da en azından bir telefon açıp yol yardımı çağırıyoruz veya çift çeker traktörlerimizle kara saplanmış bir aracı çekiyoruz. Bu da bize, ne mutlu ki hala imanımızın ve insanlığımızın ölmediğini gösteriyor.
Yazımız böylesine önemli bir maneviyatımız üzerine olduğu için, haydin hemen; Karaman’ın 70 bin erenine, Seyyidi Yusufa, Hodul Babaya, Ali Beke Hz.’ne, Yağmur Dedeye, Nalbant Dedeye, Ağrı Dedeye ve tüm ölmüşlerimize üç Fatiha, üç ihlas okuyalım ruhlarına hediye edelim.