Kirişçi Mahallesinde ikamet etmekte olan, Mustafa Hakalmaz ve Yasamin Gonca’nın babaları, Karaman’ın eski bisiklet tamircisi esnafı  Mehmet Hakalmaz vefat etti.

Cenazesi bugün öğle namazına müteakiben musalladan kaldırılacaktır.

BİSİKLETÇİ MEHMET HAKALMAZ

HASAN BARAN

Aktekke Camii’nin üstünde yeşil nakışlı bir kuş uçar, avludaki ulu çınarın yapraklarına konar, yaprakların yeşiline karışır. Sonra cami’nin kuzeydoğusunda yer alan Karaman’ın en büyük hamamı olan Süleyman Bey Hamamı’nın aydınlığa boğulmuş kubbesinin üstüne gider konar. Kubbe karaya çalan buğulu bir yeşile kesilir. İnce, tatlı bir titremeyle kanatları açılır sonra uçar gider buğday pazarına çıkan yolun başında zahirecilerden dökülen buğdayların oraya…

İşte orada, o yolun sonunda buğday pazarı girişinde bir efsane adam vardı. Mehmet Hakalmaz… Karaman’ın manevi muhtarı denirdi ona. Birini sorsalar, hemen kim olduğunu, yedi sülalesini anlatırdı. Bir bilge adamdı. Karaman yöresinin tüm atasözlerini, deyimlerini bilirdi. Bisikletçilik yapardı. Daha on yaşında, ilkokula giderken başlamıştı bisikletçiliğe. Antep de yaptığı iki senelik askerlik dışında elli yıl bisikletçilik yapmıştı. Bu yüzden ona Bisikletçi Mehmet Amca derlerdi.

Karaman eskiden bir bisiklet memleketiydi. 1817 yılında Alman mucit Karl Drais iki tekerlekli garip bir araç icat edip halkın arasında dolaşmaya başladığında, yüzeli yıl sonra Karaman’ın bisiklet şehri olacağını elbette bilemezdi. Karaman eskiden Türkiye’nin en çok bisikleti olan şehriydi. Uluslararası bisiklet yarışmaları yapılırdı. Yarışma tayyare meydanı da denilen eski top sahasının oradan başlar, binlerce bisikletçi çığlık çığlığa bir kuş sürüsü gibi Karaman’ın içini dolaşır, sonra yarışma gene top sahasında sonlandırılırdı. 

Bütün Karaman ovası, bahçeler, bağlar, yeryüzü gökyüzü, silme bisiklet doluydu. Çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek hemen herkesin bir bisikleti vardı. Bunda Karaman’ın düz bir ovada kurulması, her noktasının bisiklet binilebilecek bir alan olması, bisikletle rahat bir şekilde şehrin her yerine ulaşılması, en büyük etkendi. Karaman o kadar düzdü ki, kasabaları, köyleri, tarlaları, bahçeleri, küme küme bağlarıyla bile bir göl gibi bembeyaz görünürdü.

Karaman’da tepe olarak bir tek Kale’nin bulunduğu Hisar Mahallesi vardı. Yaz aylarında kaleye kadar olan yokuşu bisikletle çıktıktan sonra alınlarından süzülen terin kaşlarında birikip bir süre sonra damlaması çocuklara tarifi mümkün olmayan bir sevinç verir, gülümseyerek Karaman’a bakar, sonra yokuş aşağı hastanenin yanından İmaret’e giden geniş yola kadar bisikletlerini aşağı doğru koyverdiklerinde bisikletin yapay rüzgâr yaratıcılığında saçları havaya uçuşarak sonsuz özgürlük hissederlerdi. 

Her çocuğun hayaliydi bisiklet sahibi olmak. Bisikleti olan çocuğun yollara, hayata, her şeye bakış açısı değişir, bisiklet odaklı hale gelirdi. Artık arabayla ya da yayan geçtiği yollarda sürekli olarak;

“Bu yolu bisikletle acaba ne hızla kat ederdim…”

“Bu yolu bisikletle aşmak vardı…”

“Evden çıkıp şu yolu izlesem buraya gelebilirim…” gibi düşünceler zihinlerinden gelip geçer, keyiflenirlerdi. Bunlar çocukları özgür hissettiren en büyük hazlardan birisiydi. En büyük korkuları  ise gönül bağı kurdukları bisikletlerinin çalınmasıydı. Bu yüzden çocuklar bisikletlerine sadece kendilerinin bildiği özel gizli işaretler koyar, uzaktan bile bisikletlerini hemen tanırlardı. Çocukları bisikletlerinden söküp atmak zor bir işti. Yapışmışlardı bir kök gibi bisikletlerine, ayrılmazlardı. Bisikletlerine gözbebekleri gibi bakarlardı. Silerler, parlatırlar, süslerler, özel düdükler, tel bayraklar takarlardı. Jantları, gidonları gümüş gibi parlatırlar,  selesine özel lastikli minderler geçirirlerdi. Bisikletinde en ufak arıza çıkan, zinciri kırılan-kopan, bidonu eğrilen, tekerinin havası inen-patlayan hemen Bisikletçi Mehmet Amca’sına giderdi. Mehmet Amca sadece bisiklet tamir etmekle kalmazdı. Kışın nakışlı yün çorabı dizlerine kadar çekerek kopmuş bozuk parçalardan yeni bisiklet imal ederdi. Özellikle yaz aylarında bisiklet de kiralardı, saat hesabıyla… Bisikleti kiralayanın izlemesi gereken bir yol vardı ki, zorunlu bir yoldu. Dışına çıkana ikinci defa bisiklet verilmezdi. Kiralayanın izlemesi gereken yol, İstasyon caddesi, istasyona kadar, oradan İmaret’e, kaleye kadardı. Gazalpa’ya, Gölyeri’ne kaçamak yapanlar eğer tespit edilirse, onlara bir daha kiralık bisiklet verilmezdi.

Bisikletçi Mehmet Hakalmaz’ın bisikletçi dükkânı yok artık. Şimdi bir uğultu var sadece o dükkânın yerinde. Uzaklardan kulaklarımıza bisiklet sesleri, hoş anılar getiren bir uğultu var sadece…