Allah Azze ve Celle’ye hamd,,Rasulune de salat-u selamlar olsun,
Her gün her seferinde farklı bir heyecan, farklı bir telaşla çıkıyoruz O’nun karsısına, kimi zaman O’nu incittiğimizin hüznüyle, kimi zaman çaresizliğimizin acziyle, kimi zamanda minnettarlığımızın şükrüyle ama huzura vardığımız vakit, iste o vakit öyle bir vakit ki kabul görecek miyiz yoksa geri mi çevrileceğiz endişesi(tabi bu dünyada ki sınavlara benzemez ama tam bir sınav, belki bir guruba dahil edilecek miyim (Allah dostları gurubuna)heyecanı,)endişenin, hani sevinçle hüznün ayni anda vuku bulması; sevgilinin huzuruna çıkmanın heyecanı ve sevinciyle birlikte O’nu istemeden de olsa kirmiş olmanın hüznü. Her ne olursa olsun O yüceler yücesine yükseldikten ulaştıktan sonra kapısından bos çevrilmeyeceğinin farkındalığı rahatlatıyor insanı. Her şeyden önce O’nun huzurunda, O’nunla geçirdiğin, adına namaz denilen o anin bile huzuru alııp götürüyor, uçuruyor insani diyarlardan diyarlara Burak misali. Yüceltiyor seni yüceltebildiği kadar; yücel sende, yüksel yükselebildiğin kadar Rabbimin izniyle. Hem kendisi demiyor mu bana bir adım gelene ben on adım gelirim…”Birde O’nun dostluğuna kabul edilmek kim bilir neler hissettirir bir kula? Varın siz düşünün artık.
“Namaz müminin miracıdır. ”Hadisi de hiç biri bos yere söylenmemiş hadisler gibi bos yere söylenmemiştir elbet; çünkü Resulümüz (s.a.v.) efendimizin bize söylediği her söz bizim için bir rahmettir. Bu rahmetten pay almak için elbette sözün gereğini yerine getirmek gerek. Sonuçta bizim karlı çıkacağımız bir sözü, emri bırakın bir tavsiyeyi bile yapmamak, o rahmetten mahrum olup kendimize yazık etmektir; o konuda kendimizi telef etmektir. Bu dünyalık bir mesele içinde ahretlik bir mesele içinde böyledir. Tabi dünya ve ahiret isleri diye ayırım yapmakta doğruluğu üzerinde düşünülmesi gereken ayrı bir durumdur. Çünkü dünya ve ahiret isleri birbirinin içinde olan ayrılmaz bir bütündür. Dünya ve ahiret farklı mefhumlardır fakat amel(is) meselesine gelindiği zaman birleşirler; Ne de olsa ahireti kazanmak dünyadaki istir. A’dan Z’ye tüm islerimiz ahiret endeksli olmalıdır, yatıp kalkmak, yiyip içmek, konuşup susmak, ağlamak, gülmek, oturup kalkmak gibi en basit islerden tutun da kaybetmek istemediğimiz değerlerimizi Allah(c.c.)için göz kırpmadan gözden çıkarmak gibi büyük işlerde de olduğu gibi. Bize emanet olarak verilen her türlü nimeti bize veren Allah Azze ve Celle’ye yani asil sahibine(emanete ihanet etmeden)iade etmek gibi. Sahip olduğumuz her şey bize emanet değil midir zaten; kendi bedenimiz bile. Eğer hayat pusulamızın ibresi her daim ahirete doru değilse, bu doru yol(sırat-i mustekim) değildir, bunu kabul etmek istemeyenlerin bile takip ettiği yanlış yolun son durağı ahirettir, tabi mizan gişesinde bileti cehenneme kesilenlerden olarak, bir de Rabbim affetmezse vay haline onların. Bu bir nefes bile olsa niyete göre tabi ahiret endeksli bir istir. Çok çok basit görünse de hayati bir önem taşıyor nasıl olsa. Bu örnekleri akla gelemeyecek kadar çoğaltmak mümkündür. Çünkü yüce Allah’ın (c.c.) üzerimizdeki nimetleri sayamayacak kadar çoktur.
Yukarıda bahsi geçenlerin “Namaz müminin miracıdır,” hadisiyle alakasına gelince, Müslümanın her anlamda kendisini Rabbinin katında yücelmek gibi ulvi bir gayesi varsa, her namazında tarhiyata oturduğunda kendisinin miraçta olduğunu hissetmek, miraca çıkmak istiyorsa, namazla tekrar dirilip yenilenmek istiyorsa, her şeyin en güzeline en yücesine layık olan Allah Azze ve Celle’ye layık olmak istiyorsa yukarda bahsi geçen şeylere dikkat etmesi gerekiyor. Nasıl ki Rasul-u Zisan (s.a.v.)efendimizi Burak miraca(Allah’ın huzuruna) taşımışsa bizde Rabbimize yükselmek için hayatimizi Burak edinmeliyiz ahirete yolculuğumuzda. ”De ki: Rabbim beni dosdoğru bir yola hidayet etti. Doğru bir dine, Hanif(hakka yönelmiş) olan İbrahim’in dinine!...(Enam,161) Emanetçisi olduğumuz nimetleri sahiplenmeden, içimiz sızlamadan, yüzümüzün akıyla gerçek sahibine verebilmeliyiz. Kendimizi bile. Bir Müslüman olarak biz namazla duygularımızı dile getiriyoruz Mevla’ya(c.c.);namazla tazeliyoruz Rabbimize sadakat sözümüzü, namazla çıkıyoruz O’nun huzuruna, namazla belgeliyoruz bağlılığımızı ve diyoruz ki Allah’a(c.c.):Rabbim ben sana, kapına geldim, namazımı miraç eyle kapını aç, beni huzuruna kabul eyle, ben sana olan sözümü tuttum ve ahdimi yenilemeye geldim, beni sen yarattın ben senin için varım ve senin için yok olacağım inşallah…v.s…iste bütün bu dileklerin kabulü için, sözümüzde durduğumuzun göstergesi olarak bahsi gecen ve buna benzer bahsedemediğimiz küçükten büyüğe birçok meseleye hayatımızda özen göstermeliyiz. Kısaca yaşamımızda ölümümüzde Allah(c.c.)için olmalı. ”De ki: Hiç şüphesiz benim namazım da ibadetlerim de hayatim ve olumum de alemlerin Rabbi olan Allah içindir.”(Enam 162)
Namaz konusu üzerinde durulması gereken çok önemli bir konu olmasıyla birlikte kısacık bir makaleye sığacak şekilde anlatmak sanırım namaza haksızlık olur.
Bakın ne demiş üstat Necib Fazıl:
Bakın ne demiş üstat Necib Fazıl:
“Zonklayan başım benim kan pıhtısı, cerahat;
O yastıkta değil yalnızca secdede rahat.” Bize kısaca bunu hissettirmeli kıldığımız namaz. Namazımızı kılıverip çayımızı rahat rahat içtiğimiz değil; çayımız içiverip rahaaat rahaaat kılarak bencilliğimizden kurtulup benliğimizi, kimliğimizi, kendimizi bulduğumuz, yeniden yepyeni dirilişimiz olmalı namaz, o kıyamla bizi bastan ayağa kul kılmalı namaz; işte bu niyetle kılmalı kul namaz.
“Kalpler ancak Allah’ı (c.c.) anmakla mutmain olur.”(Rad Suresi 28.ayet)Müslümanın kimliğidir namaz. Hadiste olduğu gibi ”Namaz kafirle mümin arasındaki farktır. ”Haydi kafire fark atalım o zaman ne duruyoruz. Hayatimiz boyunca huzuru, rahatı, kurtuluşu, mutluluğu aramıyor muyuz??? Eee haydi namaza o zaman hala ne duruyoruz!!! Haydi huzura, haydi kurtuluşa, haydi mutluluğa, haydi rahata, indikçe başımız secdeye yücelsin insanlığımız, imanlı kalbimiz ziyadesiyle Mevla’ya, haydi miraca namzet namaza!!! (hayyale’s-Salah,hayyale’l- felah) Aktiniz ve ahdiniz sağlam, namazınız mirac ola!!!
Tüm müminler Allah’a emanet ola! Allah’ın selamı rahmeti bereketi üzerinize ola kardeşlerim. Sizleri inanın Allah(c.c.) için çok seviyorum; Rabbim de sevsin ve dostlarından eylesin inşallah! Ahirette O’nun huzurunda Resulullah’ın sancağı altında toplananlardan olmak dileğiyle!