Roma’nın kuruluşunun M.Ö. 753 olduğu bilinmektedir. Kökenleri Latium denilen çiftçilerin bu bölgeye yerleşmesiyle başlar. Bu insanların bu bölgeye gelme tarihleri de M.Ö. 1200 olarak belirlenmiştir. İtalik denilen bu halk yerleşik halklarla kaynaşmışlar ve “Latinler” olarak ortaya çıkmışlardır. Zamanla bir kralın önderliğinde yönetimsel yapıya doğru gitmişlerdir. Halkı sınıflara ayırmışlardır. Bu sınıf ayrımı da yönetenle yönetilenler arasında uçurumları meydana getirmiştir.
Roma’nın bilinen ilk kralı Romalus’tur. Roma’nın altın çağlarını yaşamasında etkili olmuştur. Halkı refah seviyesine ulaştırmış ve bağımsızlıklarını kazandırmıştır. Roma’nın büyümek için hedefleri vardı; Güney Avrupa’yı ele geçirmek, Akdeniz’e hâkim olmak ve Doğu Avrupa ile Batı Anadolu’ya sahip olmak. Roma her ne kadar bilinen bir kral tarafından yönetilse de aslında Roma’yı generaller yönetmekteydi.
Roma’nın toplumsal yapısı ve sosyal hayatında da, siyasi hayatında olduğu gibi inişler çıkışlar mevcuttu. Roma en büyük hukuk sistemini, sanatı ve daha birçok alanda ilkleri ortaya koymasına rağmen, sosyal hayatında çok katı ayrımlar görülmektedir. Bu ayrımlar insanların maddi durumlarına ve toplum içindeki statüsüne göre yapılmıştır çoğu zaman. Ayrılıklar din konusunda da etkili olmuştur.
Avrupa, o dönemde Hıristiyanlığı benimsemiş ve Katolik ve Protestanlık olarak ikiye ayrılmıştır. Bu da halk arasındaki ayrımların, uçumların büyümesine neden olmuştur; çünkü farklı etnik unsurları bir arada tutan tek ortak nokta din anlayışıdır. Böyle bir karışıklık içinde barış ve huzuru temin etmekte güç hale gelmişti ve bu nedenlerden dolayı Roma, Doğu Roma ve Batı Roma olarak ikiye ayrıldı. Çöküşün başlangıcı Kavimler Göçü olarak bilinmektedir. Batı Roma 476 yılına kadar hâkimiyetini sürdürdü, Doğu Roma’da 1453’e kadar ayakta kalmayı başarmıştır.