SOSYAL MEDYADAKİ KARALAMA KAMPANYASI NEDİR VE BUNA  KARŞI NE YAPABİLİRİZ ?

Kişilik hakkı; kişilerin bedeni ve maddi bütünlüğüne, menfaat ve ilişkilerine yönelik saldırılardan başkalarının kaçınmasını isteme yetkisi veren bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Yargıtay da benzer görüşü benimsemekte, kişilik haklarının “kişinin yaşamı, sağlığı, vücut ve ruh bütünlüğü ile toplum içindeki yerini koruyan haklar olduğu ve bunların fiziki, duygusal ve sosyal kişilik değerleri içerdiği”ni kabul etmektedir.

İnternet ortamında sosyal medyada, haber sitelerinde, köşe yazılarında ve bunun gibi pek çok mecrada şahsınız veya şirketiniz hakkında karalama yapılabilir. Bu konuda itibarını korumak isteyen tüzel veya gerçek kişi; önlem almak adına danışman kontrolünde veya bireysel olarak düzenli taramalar yaparak, aleyhine yazılmış ve kötülemeye çalışan kaynakları hızlıca tespit edip kaldırma yoluna gidebilir.

Sosyal ağlar üzerinden sıklıkla karşılaşılan linç kampanyalarına karşı gerçek veya fake hesapların detaylı araştırılarak savcılık kanalıyla soruşturma başlatılması istenilebilir, yine savcılık süreciyle beraber eğer bu söylemler kişiye zarar verdiyse maddi ve manevi tazminat yolu tercih edilebilir.             

Sosyal medya platformlarında kullanıcılar tarafından paylaşılan içerikler nedeniyle en çok karşılaşılan ihlâl şekli, içeriğin hakaret, tehdit veya iftira niteliği taşıyan unsurlar içermesi ve dolayısıyla başkalarının şeref, haysiyet ve itibarının zedelenmesidir. Ayrıca müstehcen unsurları barındıran veya cinsel içerikli taciz mesajları ile de kişilerin manevi bütünlüğü ihlâl edilebilmektedir. Sosyal medya araçları yoluyla bir kullanıcı tarafından yaratılan içerik ile başkalarına hakaret edilmesi halinin yanı sıra, başka kullanıcılara ait hakaret nitelikli içeriklerin “retweet” veya “paylaş” gibi uygulamalarla paylaşılması, böyle yayınlara link atılması suretiyle de hakaret edilmesi mümkündür. Tüm bu durumlarda da kişinin kişilik değerleri ve dolayısıyla kişilik hakkı zarar görür. Paylaşılan içerikler nedeniyle 27.03.2015 tarihinde kabul edilen 6639 sayılı Kanun’un 29. maddesi57 ile 5651 sayılı Kanun’a 8/A maddesi eklenmiştir. Bu madde kapsamındaki suça konu internet içeriklerini oluşturanlar ile yayanlar hakkında Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunulacağı Başbakanlık ve ilgili bakanlığın talebi üzerine Başkanlık tarafından içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesi kararı verileceği kabul edilmiştir.

Kişilik hakkını ihlâl eden içerik nedeniyle sorumlu kişinin, yani kullanıcının tespiti her zaman kolay değildir. Bu zorluğun nedenleri, sosyal medya platformlarındaki kullanıcıların gerçek kimlik bilgilerini verme zorunda olmamaları, bir kısım kullanıcıların takma adlar, sahte hesaplar veya 3. parti yazılımlar üzerinden sosyal medyaya ulaşmalarıdır. Böyle durumlarda kullanıcıların IP numarasına ulaşılarak kimlikleri tespit edilebilir. Kullanıcı kimlikleri, profil bilgilerini depolayan sosyal medya hizmetleri sağlayıcısından da sorulabilirse de, terör vb. önemli suçlar dışı bu bilgilerin verilmediği bir gerçektir.

Bu tür içerikler başka bir kullanıcı tarafından üretilmiş ise, platform içi içerik sahibi ile iletişim ve içeriğin kaldırılması seçenekleri olabildiği gibi, çeşitli formlar veya uygulamalar aracılığı ile doğrudan hizmet sağlayıcıya ulaşarak içerik nedeniyle bir ihlâl olduğu bildirilebilmekte ve şikâyette bulunulabilmektedir. Pek çok hizmet sağlayıcı mahkeme kararı olmadan bu içerikleri kaldırmadığı gibi bazen mahkeme kararı olmasına rağmen ilgili kararı uygulamamayı da tercih edebilmektedir. Mahkemelerde de bu tür içeriler nedeniyle ya içeriklerin kaldırılması gibi saldırının durdurulması ile ilerde saldırıların tekrarlanması şüphesi varsa saldırının önlenmesi konusunda ya da ihlâl gerçekleştiğinden hukuki ve cezai yaptırımlar uygulanması amaçlı yargılamalar yapılabilmektedir. Sosyal medya platformlarında gerçekleşen bu tür ihlâllerin sona erdirilmesi istemleri yönünden içeriğin çıkarılması, erişimin engellenmesi gibi kararlar verilebilmektedir. Ayrıca, yapılan ihlâl nedeniyle bir suç oluşmuş veya tazmin sorumluluğu doğmuş ise hukuki ve cezai sorumluluk ve yaptırımlar da gündeme gelebilmektedir.