Uzun zamandır ülkemizi ilgilendiren siyasi ve toplumsal meseleler üzerine yazılar kaleme alıyorum. Ancak fark ettim ki, bu konulara odaklanırken insani duygularımızdan, bizi biz yapan değerlerden giderek uzaklaşan bir toplum haline gelmişiz. Bu yazıda, toplumsal ruhumuzda kaybettiklerimize dikkat çekmek ve hep birlikte yeniden umutla yarınları inşa edebileceğimizi hatırlatmak istedim.
Bir zamanlar bu topraklarda yokluk içinde varlık yaratan insanlar yaşardı. Ellerindeki azla çoğu paylaşır, gönüllerindeki sevgiyle dünyayı kucaklarlardı. Herkesin bir sofrada buluştuğu, birbirine selam vermeden geçmediği, küçük mutlulukların büyük anlamlar taşıdığı o günler, şimdi sadece hatıralarımızda yaşayan bir masal gibi. Ancak, bugünün insanı, bu değerlerden uzaklaştıkça, yaşadığı zorluklar karşısında daha yalnız, daha yorgun ve daha kırılgan hale geliyor. Çünkü taşıma suyla değirmen dönmüyor; bir toplumun ayakta kalması, köklü ve doğru adımlarla mümkün olur.
Bugün sokaklar sessiz, evler mahzun. İnsanların yüzlerindeki gülümsemeler, yerini derin endişelere ve kırgınlıklara bıraktı. Çocukların kahkahaları, hayatın koşuşturmacasında kayboldu. Birbirine sımsıkı bağlı bir toplumun yerini, kendi kabuğuna çekilmiş, geleceğinden endişe eden bireyler aldı. Bu durum tesadüf değil; yılların yanlış politikaları, günü kurtarmaya yönelik kararlar ve kalıcı çözümlerden uzak yaklaşımlar bizi buraya getirdi.
Ekonomi yönetimindeki belirsizlik, sosyal politikaların yetersizliği ve kaynakların doğru kullanılmaması, toplumu ayakta tutan en temel değerleri aşındırdı. İnsanlar artık güven duymakta zorlanıyor; yarınlarından korkuyor, geçmişe özlemle bakıyor. Oysa her şey bu kadar karmaşık olmak zorunda değildi. Eğitimden sağlığa, istihdamdan sosyal yardımlara kadar birçok alanda atılabilecek köklü adımlar, bu ülkenin insanını yeniden umutla buluşturabilirdi. Ancak, yıllardır yapılan hatalar, insanları sadece ekonomik anlamda değil, manevi anlamda da fakirleştirdi.
Bu yalnızlaşma ve güvensizlik, toplumu derinden yaralıyor. İnsanlar artık komşularıyla aynı sofraya oturmuyor, yardımlaşma yerine rekabet, umut yerine kaygı hâkim oluyor. Oysa toplum, birbirine tutunarak büyür; bireyler ancak bir arada olduklarında güçlüdür. Ama bir insanın güçlü olması için önce yaşamını idame ettirebileceği, umut edebileceği bir zemine ihtiyacı var.
Kayıp değerlerimizi hatırlamanın zamanı geldi. Paylaşmanın, sevginin, dostluğun değerini yeniden öğrenmeliyiz. Yanlış politikaların yerine doğru adımların atılmasını talep etmeli, her bireyin daha iyi bir hayat sürmesi için çaba göstermeliyiz. Bu sadece yönetenlerin değil, hepimizin sorumluluğudur. Çünkü bir toplum, ancak insanlarının kalbindeki umutla ve doğru yönlendirmelerle yeniden ayağa kalkar.
Bugün geçmişi hatırlarken bir şeyin farkına varmamız gerekiyor: Hayatın güzellikleri, paylaştıkça çoğalır. Ve ancak doğru yollarla yönetilen, köklü çözümlerle inşa edilen bir ülke, geleceğine güvenle bakabilir. Çünkü taşıma suyla değirmen dönmez; ama doğru adımlarla, sevgi ve umutla her şey yeniden mümkündür.
Unutmayın; Umudu yeniden yeşertmek, geleceği birlikte inşa etmek elimizde!
Kalbinizde sevgi eksik olmasın.
Sevgi ile kalın.