Edebiyat duyguların, düşüncelerin ve hayallerin insanlara estetik bir zevk içerisinde aktarılması sanatıdır. Düşünceler, duygular ve hayaller ise insana ait özelliklerdir. İnsan ise toplumu oluşturan çekirdek bir yapıdır. İnsanlar toplumun yapı taşı olmakla beraber bedensel bir imge asla değildir. Nefs, ruh, psişe, gibi içsel yaşantıları olan varlıklardır. Bizler tek başımıza bir anlam ifade etmemekle birlikte, toplumsal düzeni Kuran yahut ayak uyduran canlılarız. Akletme yeteneği ile kurduğumuz toplumların gelecek nesillerini de düşünürüz. Burada düşünce yeteneğine ek olarak duygu da gelmektedir. Hislerimizi de yaşamlarımıza ev sahibi etmek kaçınılmazdı ve tabii hayal etmek…
Hayaller özgürlüğün nirvana noktasıdır. Dilediğimiz her şey vardır. Düşünüp hissedip hayal ederken yaşarız. Yaşarken hayallerimiz, duygularımız ve düşüncelerimiz de ister istemez ait olduğumuz toplumun özelliklerini barındıracaktır. Bu nedenle ortaya konan bir edebi eseri ait olduğu toplumdan ayrı değerlendirmek yapılabilecek en büyük yanlış olmaktadır.
“Edebiyat ve Toplum İlişkisi” sadece bugün değil yüzyıllardır güçlü bir bağ içerisindedir.
Edebiyat, toplumun sorunlarına kayıtsız kalamaz. Toplumun sorunlarını ele almayan bir edebiyat toplumdan kopmuştur ve ömrü çok da uzun olmayacaktır.
Edebiyatın tanımında yer alan “insanlarda estetik bir zevk uyandırmak” ifadesi inkar edilemez bir gerçekliktir. Ancak edebiyat her zaman bireysellikler içinde değildir. Bazen sanat, toplum için yapılır ve kitlesel hale gelen bir kalem söz konusu olur.
Son birkaç yüzyıl içinde insanoğlu dünyanın seyrini hızlı bir şekilde değiştirmiş ve güçlü bir toplumsal kalkınma yaşanmıştır. Artık yeni dünyada edebiyat içerisinde değerlendirebileceğimiz yazın gücünün kitleleri etkilemesi ve toplumsal değişimlere katkı sağlaması noktasında çok önemli rolü olduğu yadsınamaz. Toplum içindeki değişimler (değişim inancı) hemen edebiyata yansır ve edebiyatın sahip olduğu toplum üzerindeki etki gücüyle de bu değişim sürecinin çarkları tamamlanmış olur. Keza değişmeyen tek şeyin değişim olduğu üç bininci yıllar içinde değiştirecek bir hayli fazla şey olmalıdır. Toplum – Edebiyat ilişkisi de değişime mutlak surette uğramış veya uğrayacaktır.
Değişimin tam ortasındayız aslında, karantina günleri devrim gibi bir değişim.
Lakin kendimizi de keşfetme adına çok büyük bir fırsat da olmalı. Velhasıl toplumun yapı taşı değişirse toplum değişir. Toplum bizi değil, biz toplumu değiştiririz.