Mutluluklarını başka insanların gözyaşları üzerine inşa edenler, bilsinler ki bu mutluluk onların cehennemi olur. Üzerlerindeki veballe ilelebet mutlu olamazlar.
Torpille bir yerlere gelenler, bulundukları konumun asıl sahibi insanların haklarını yediklerini bilsinler. Kul hakkına girdiklerinin farkında olsunlar. Kul hakkı ile öte tarafta Allah’ın huzuruna da çıkamazlar. Hiçbir vebal ötelere de kalmaz. Bedelini bu dünyada da öderler.
İşçinin, çiftçinin, hizmetlinin, hizmetçinin, emekçinin çocuklarıyız biz. Çocukluğumuz marka giyen arkadaşlarımızın yanında durmaya utanmayla geçti. Öyle utandık ki yeri geldi annemize dert yandık; yeri geldi babamızı suçladık.
Sevdik içimize attık. Âşık olduk. Ya söylemedik ya da söyledik ret yedik. Sebebini boş cebimize bağladık. Gittik hayatlarını, özgürlüklerini, gençliklerini bize feda eden annemize babamıza saygısızca davrandık. Birçoğumuz şu aşağıdaki diyalogun benzerini yaşadık:
Evlat: Bana ne ya baba! He… Ben de arkadaşlarım gibi güzel kıyafetler giymek istiyorum. Ayağımda güzel ayakkabılar olsun… Yeni bir ayakkabı için bayram yolu gözlemek istemiyorum. Vitrinde gördüğüm ayakkabı ertesi gün ayağımda olsun istiyorum. Anlıyor musun? Ben niye mahcup yaşıyorum? Bir kızdan hoşlanmamak için kendimi paralıyorum. Neden? Arkadaşlarımla birlikte okul dışında bir etkinliğe katılmamak için bin tane yalan söylüyorum. Bakmaktan kendimi alamadığım kız dönüp bana baktığında bana acıdığı hissine kapılıyorum her zaman. Neden baba? Ben istemiyorum ki böyle olmasını. Niye evlendiniz ki siz? Sen anne! Neden babamla evlenmeyi kabul ettin? Hadi evlendiniz beni niye…
Anne: Oğlum! Biraz kırıcı olmuyor musun?
Evlat: Oluyorum! Biliyorum anne. Hatta biraz değil çok kırıcı oluyorum… (Ağlamaklı gözlerle) Ama ne yapayım… İnsan çaresiz kaldığında hep sevdiklerini suçlar.
Ne oldu? Ne olacak! Ne zaman çaresiz kalsak bizim için canlarını feda edecek kadar bizi sevenlerin kalbini kırdık. Onlar kızdı, darıldı, kırıldı; ama “Evlattır!” deyip yaşamlarını bizim yarınlarımız için bozuk para gibi harcamaya devam ettiler.
Birçok şeyde eksik kaldık. Onlar istemediler elbette böyle olmasını; ama biz hep onları suçladık. Bizim suçlayışımızı sineye çektiler. Her tavrımızı her lafımızı dikenli lokma gibi çiğneyip yuttular.
Neden? Yarınlarımız için… Bizim yarınlarımız daha güzel olsun diye dünlerinde olduğu gibi bugünlerinde de bizim için mücadele ettiler. Kendi hayallerini süsleyen kıyafetleri almadılar. Hayallerindeki tatile hiç çıkmadılar. Bizler daha iyi eğitim alalım, okuyalım, güzel yerlere gelelim diye hevesleri kursaklarında yaşadılar, yaş aldılar.
Gecesini gündüzüne katan, ders çalışmaktan, okumaktan başka çaresi olmayan çocuklarız biz. Evet, annemizi babamızı üzdük; hatta üzmenin de ötesine gittik. Fakat hepimiz bir gün onlar mutlu olsun, bizimle gurur duysun, “Çok çektik; ama deydi!” cümlesini kursunlar diye çalıştık. Çabaladık. Dersse ders, sınavsa sınav başarı namına ne varsa elde edilmesi gereken hepsini fazlasıyla elde etmek için uğraştık.
Sonra ne mi oldu? Bir yerlerde makam sahibi yakını olanlar, diğer hiçbir kritere gerek duymadan istedikleri yerlere geldiler. Daha doğrusu getirildiler. Her torpille atanan, arkasında gözü yaşlı insanlar bıraktı.
Üzerlerine düşeni fazlasıyla yapan insanlar; hayatları boyunca hiçbir şey yapmayan, vizyonu olmayan, beynini kullanmayan, hiçbir baltaya sap olamayan insanlara yenildi. Tamamı bir yarış üzerine kurulu yaşamda oyunu kuralına göre oynamayanlar galip geldi.
Bu da gösterdi ki hakkıyla bir yerlere gelmek isteyenlerin önünde tonlarca ders, onlarca sınav, çalışarak geçirilmesi gereken binlerce zaman, ilkesiz kişiler ve aşılması güç dağlar var. Gönlündeki yere torpille gelmek isteyenlerin ise işleri çok kolay. Yola çıkarken şereflerini çöp tenekesine atmaları yeterli. Sonrası çorap söküğü gibi geliyor zaten.
Her gözyaşında ah saklı insanların vebali sırtında kişiler, bilsinler ki normalde ibadet olan fiiller onlar yapınca ibadet hükmünde kabul görmeyecek. Namaz diye eğilip kalkmaları, gittikleri Kâbe gezileri, her sene bir ay aç ve susuz kalmaları, senenin bir diliminde et kesim faaliyetleri kurtarmaya yetmeyecek onları. Anne babaların burunları sızlarcasına dert yanışları ve evlatların ah taşıyan gözyaşlarında tadacaklar gerçek yenilgiyi.