“Dilimiz kimliğimizdir.”
20. asrın ilk çeyreği, cihan devleti Osmanlı ile onun tarihî, siyasi ve kültürel mirası üzerine bina edilen Türkiye Cumhuriyeti için çok önemli gelişmelere sahne olmuştur. Fransız İhtilali’nden sonra Osmanlı ülkesinde büyük taraftar bulan milliyetçilik akımları, Osmanlı’yı, ahir ömründe yıkımla neticelenen büyük savaşların içine sürüklemiş; birbiri ardınca yaşanan felaketler sonunda bu topraklar yeni bir Türk devletine yurt olmuştur: Türkiye Cumhuriyeti. Devletimiz bugün 94 yaşında. İnsanın ortalama yaşam süresinin biraz üstünde olan bu süre, bir devlet için uzun değil elbette. Ancak bunun arkasında uzun ve köklü bir geçmişin varlığı unutulmamalı. Devletimiz, tarihinden ve tarih yazan milletinden aldığı güçle 100 yaşını kutlayacağı 2023 yılına emin ve kararlı adımlarla ilerliyor.
Türkçe, bilimsel ifadesiyle Türkiye Türkçesi, devletimizin resmî dilidir. Bu husus, Anayasa’nın (1982) 3. maddesinde “Devletin Bütünlüğü, Resmî Dili, Bayrağı, Millî Marşı ve Başkenti” başlığı altında iki kelimelik, açık ve net bir cümle ile zikredilir: Dili Türkçedir. Dilin; devletin temel yasasında bayrak, millî marş gibi birleştirici bütünleştirici sembollerle birlikte sayılması anlamlıdır. Hâlen, ülkemizde konuşulduğu tespit edilen kırka yakın dil var.
Bunlar, kalabalık veya dar bir kesim tarafından günlük hayatta, aile ve/ya iş ortamlarında kullanılmak suretiyle mevcudiyetini devam ettiriyor. Bunun yanında Türkçe, Martin Heidegger’in de ifade ettiği gibi, bu coğrafyada varlığın (milletin) evi olma işlevini sürdürüyor.
Türkçenin resmî dil hüviyetiyle devletin temel yasasına girişi, hukuk tarihimizde 1876 yılına kadar uzanır. Türkçe, Osmanlı Devleti’nin ilk ve son anayasası durumundaki Kanunuesasi’de (18. madde) “devletin resmî dili olarak” takdim edilir, Osmanlı tebaasından kamuda istihdam olunacaklarda devletin lisan-ı resmîsi olan Türkçeyi bilmeleri şartı aranır. Arapça ve Farsça, Osmanlı bilim ve edebiyat çevrelerinde yaygın olarak kullanılmışsa da devlet dili daima Türkçe olmuştur.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti; nüfusu, köklü devlet geleneği, stratejik konumu ve siyasi gücü itibariyle gerek dünyada gerekse bağımsız Türk devletleri arasında özel bir yere sahip. Nüfus kayıtları, devletimizin yaşını 94 gösterse de varisi olduğu diğer siyasi oluşumlar da dikkate alındığında, bu tarihi hayli gerilere gider. Türkçe de öyledir. Yaşayan 7.099 dil içinde yazılı tarihi en eskiye gidebilen tek dildir Türkçe. Tarihî derinliği, konuşur sayısı, kullanım alanı, anlatım gücü ve zenginliği Türkçeyi dünya dilleri arasında özel bir konuma yerleştirir.
Peki, bugün Türkçenin durumu nedir?
Evvela şunu açıkça ve gururla söyleyelim. Türkçe, yaklaşık yüz yıllık cumhuriyet tarihimizde eğitim, bilim ve edebiyat dili olarak en güçlü/bereketli/verimli çağını yaşıyor. Ülke içinde ve dışında her yıl edebiyat, sanat ve bilimin türlü alanlarında kaleme alınan binlerce eser, türü ne olursa olsun belli aralıklarla okurun eline ulaşan yüzlerce dergi, baskı sayısı milyonları aşan gazeteler, yeni basımları yapılan sözlük ve ansiklopediler, Türkçenin daha önce hiçbir devirde görülmemiş bir işlekliğe ulaştığını gösteriyor. Bu tablo, İngilizcenin bütün diller için bir tehdit hâline geldiği şu ortamda zihnimizde oluşan endişe bulutlarını dağıtıyor, umudumuzu artırıyor. Dahası, inancımızı pekiştiriyor. Balzac bir yazısında “Millet, edebiyatı olan topluluktur.” der. Türkçe şiir yazıldıkça, roman, öykü, deneme kaleme alındıkça, şarkı/türkü söylendikçe, masal anlatıldıkça millet de onun varlık sebebi olan dil de yaşayacaktır. Edebiyat, mukaddes bir yükün taşıyıcısı olarak dili ve milleti geleceğe taşımaya devam edecektir. Bunun için kalemi güçlü, içinden geldiği kültürü iyi tanıyan ozan, şair ve edipler yetiştirmek gerekiyor.
Türkçenin geleceği adına konuşurlarını umutlandıran gelişmelerden biri de bu dilin, Türkiye’de ve dünyanın muhtelif ülkelerinde ikinci dil olarak öğreniminin yaygınlaşmasıdır. İlgili/yetkili kişi ve kurumlar, bu konuda büyük çaba harcıyor. Ülkemiz bu uğurda her yıl on binlerce Türkçe sevdalısını misafir ediyor. Onlara zengin Türk kültürü tanıtılıyor, merkezine insanı alan Türk tarihi anlatılıyor. Türkçeye duyulan ilginin, merakın temelinde Türkiye’nin artan siyasi, teknik ve ekonomik gücü var kuşkusuz. Bir dilin gücünün, o dili konuşan ülkenin siyasi, ekonomik ve bilimsel gücüyle doğrudan ilgili olduğu unutulmamalı.
Bir dili geleceğe taşıyacak çabalardan bir diğeri, onu, dilin değişik alanlarında işlemektir. Diller edebiyatın yanı sıra bilimde, tarihte, felsefede işlenerek gelişir. Dildeki kelimeler bu yollarla başka anlamlar kazanır, yeni kavramlar/terimler türetilir, dillerin kelime kadrosuna yeni üyeler katılır. Dil tarihimiz, Türkçenin, tarihin hemen her döneminde bilim dili olarak kullanılışına tanıklık eden pek çok örneğe sahip. Tarihler, tıp metinleri, sözlük ve gramerler, edebiyat, din, coğrafya vb. birçok disiplin için kaleme alınan telif/tercüme eserler, Türkçenin bilim dili olarak gelişimine büyük katkı sağlamıştır. Türkçe, günümüzde de bilim dilidir. Ancak kabul etmek gerekir ki akademi dili, başkaca söylersek uluslararası bilim dili değildir. Dünyada akademinin dili İngilizcedir. Türkçe gönüllülerinin, Türkçe üzerine kafa yoranların, üzerinde düşünmesi gereken en temel noktalardan biri bu olmalıdır. Kabiliyet ve imkânlarıyla kültür ve medeniyet dili vasıfları kazanmış olan Türkçenin uluslararası bilim dili karakteri edinmesi kolay iş değildir elbette. Bunun, kısa sürede gerçekleşmesi de beklenmemelidir. Ancak Türkçeyi akademinin dili kılmak, 21. yüzyıl iddiasını güçlü ve kararlı bir iradeyle ortaya koyan Türkiye’nin hedefleri arasında mutlaka yer almalıdır.
“Türk Dili Yılı” olarak ilan edilen 2017 yılının son günlerindeyiz. Yıl kararının, ülke genelinde bir uyanışa vesile olduğu muhakkaktır. Fakat geniş ölçekli, kapsamlı ve kitlesel bir perspektif geliştiremediği acı bir gerçektir. Belli kurum ve kuruluşlar dışında sistemli, kurumsal bir eylem planına da dönüşememiştir maalesef. Henüz haberi olmayan veya bunu sessizce seyreden birçok kurumları görmek de insanın yüreğini burkuyor. Dünyadaki her dile nasip olmayacak şekilde dilin bütün aşamalarını yaşayan, türlü varyasyonlarına sahip olan Türkçenin uluslararası bilim dili hüviyeti kazanması, değiştirilemez bir devlet politikası hâline gelmelidir. Bunun yolu da Türkiye’nin her alanda (bilim, sanat, kültür, ekonomi, eğitim ve özellikle politika) güçlü bir ülke olmasından geçiyor.
Sözü açık ve yalın bir ifadeyle noktalayalım: Geleceğin dünyasında Türkiye’nin/Türklerin yeri ne olacaksa Türkçenin yeri de o olacaktır.
Dip Not:
1-Türkiye’deki diller üzerine birtakım çalışmalar yapılmıştır. Ancak bu konuda en güncel veriler, rakamları 2015 yılına ait olan www.ethnologue.com adlı sitededir. Site; Türkiye’den, biri yok olmuş 40sitelerde dilin listelendiği bilgisini verir. Sitenin “konuşuru yok” notunu düştüğü dil, son temsilcisi (Tevfik Esenç) 1992’de ölen “Ubıhça”dır (Ubykh)