TÜRKİYE'NİN, KONYA'NIN VE KARAMAN'IN AHVÂL-İ İCTİMÂİYYE, SIHHİYYE VE TARİHİYYESİ İLE SAPANCALI HASAN HÜSNÜ (IV)

7) ERMENEK (1)

Ermenek (s. 107-115) kasabası bir dağ silsilesi arasında ve çok yüksek bir mahalde bir uçurumun üstünde gibi tamâmen dağlarla dâiren madâr (çepçevre) bir mevkıdedir. Kasabanın üstünde neredeyse çıkılması imkânsız bir sarp ve yüksek mevkıde bir kalʻa vardır. Konya'nın güneyinde yer alır. Kuzeyinde Karaman'ın Aladağ ve Hadim nâhiyeleri, batısında Silinti (2), güneyinde Anamur, doğusunda Gülnar ve Mut ile çevrilidir. Kazânın içinde ve çevresinde muhtelif adlar ile Toros dağlarının şubeleri olup, pek çok küçük çayları, dereleri olup, bunların bazısı birleşerek «Göksu»'yu teşkîl ederler. Göksu Karaman'ın «Bıçakçı» köprüsü ve Mut'tan geçtikten sonra, Silifke Taşucu'nda Akdeniz'e dökülür. Kazâ dâhilinde hiçbir göl yoktur.

Kazâ dâhilinde memleha olmayıp, kömür, demir ve bakır olduğu biliniyorsa da, henüz keşf edilmemiştir.

Kazâda pek çok ormanlık yer olup, buralarda çam, katran, ladin, meşe, ardıç ağaçları çoktur. Kazâda pek çok yayla olup, buralara yazın Anamur, Gülnar, Mut, Alaiyye'den «Tekeli», «Memetçi (مه متجی) (3), «Köselerli», «Bahşiş», «Muradi», «Keşaflı», «Hasanuşağı», «Karalar» adlarıyla tahminen 2.000 çadır halkından 8-10 bin civârında nüfûsu olan aşiretler Marttan Eylüle kadar buralarda ikâmet edip, kışın kışlaklarına giderler. Bu aşiretlerin ellerinde 100 bin civârında hayvan varlığı olduğu tahmin edilmektedir.

Kazâda hubûbâtın envâı ile ceviz, badem, elma, erik, incir ve şeftali ağaçları, dağlarında muhtelif mantar, hindiba, kazâyağı gibi bitkiler yetişip; malum ehli hayvanlardan başka dağlarında domuz, ayı, kurt, çakal gibi vahşi hayvanlar bulunur.

Kazânın mülki taksimatı

Kazâ, o tarihlerde «Merkez», «Davdas», «Fariske» adları ile üç nâhiye idi. Merkez mahalleler gösterilmemiş olup, bağlı köy adedi 16, Davdas'ın 17 ve Fariske'nin 10 köyü bulunuyordu.

Diğer kazâlarda olduğu gibi burada da bazı köylerin adları yanlış yazılmıştır. Meselâ «امس» imlâsı ile yazılan ve Emes veya Ames okunması gereken bir köy olup, bunun doğrusu «İmsi» (امسی), Artova (ارتوه) yazılan yerin ismi (4) Arnava, «Aşağı» ve «Yukarı» İrinbol şeklinde yazılan yer Arnabol, Davdas köylerinden olan «کوزده» değil Güzve'dir. (s. 110)

İklimi kazânın bulunduğu coğrafyaya rağmen muʻtedildir. Sıcaklık en şiddetli kış mevsiminde en çok 0˚'ye düşer. Ruzgârları umûmiyet itibâriyle lodos ve poyraz olup, rutûbet görülmez. Eylül-Ekim ile Mart-Nisanda sükûnetle yağmur, bunun hâricinde Kasım'dan başlayarak üç ay boyunca sürekli kar yağar.

Kaplıca ve maden suları yoktur.

13.398 erkek ve 15.588 kadın olmak üzere tamâmı Türk ve Müslüman 28.985 nüfûsu olup, kazâ dâhilinde yukarıda bahsi geçen seyyâr aşîretlerden başka aşîret yoktur.

Erkeklerin büyük çoğunluğu yerli imâlâtı şalvar, alaca ve «manisalar»?dan üç etekli entari giyip, başlarına fes takarlar ve beyaz sarık sararlar. Kadınlar da üç etekli entari giyip, bellerine kuşak sarıp, başlarına yemeni bağlarlar; fes dahi giyenler vardır.

Ahâlinin maişet meselesi basittir; kasabada bağ ve bağçelerin tımarı, sebze ekilip toplanması kadınların işidir. Köylerde erkeklerin çoğu amelelik ile gittiği için çift sürmek, hasat toplamak ile yine kadınlar meşgûl olurlar. (5)

Kazâda 1282 (1865)'te açılmış olan 1 rüşdiye ile 8 ibtidâi mektebi bulunuyor. Kazâ ahâlisinde maârife karşı büyük bir heves görülmekte olup, İstanbul ve Konya «mekâtib-i âliyesi»ne gitmiş kırk kadar talebe vardır. Bundan başka kazâda kırk beş medrese var ise de, bunların büyük bir kısmı harâb ve metrûktur.

Recebin ilk Perşembesinde «pişi/bişi» dedikleri bir simit pişirip, fukaraya dağıtırlar ve bayram arefelerinde kabirleri ziyâret ederler. Kasabada eğlence ve işrete büyük bir eğilim olup, kadın oynatmak, köylerde düğünlerde silah atmak, kan aldırmak gibi âdetleri vardır.

Ahâlinin tabâbete karşı hiçbir rağbetleri olmayıp, nezâfet ve intizâma riâyetleri yok gibidir. Umûmiyetle beden yapıları ve sıhhatleri iyidir.

Kazâ dâhilinde dispanser, eczâhâne yoktur. Merkez ve köylerinde 9 ibtidâî mektebi olup, 24 medresenin sâdece 3'ü faaldir. Bunların hâricinde han ve otel olmayıp, iki hamam ve birkaç su değirmeni ile hükûmet dâiresi ve kışla vardır.

Kasaba ve köylerin evlerinin tamamı taş ve çamurdan adi evler olup, cümlesi dağ eteklerinde ve güneye dönük tarzda fakat sıhhatsiz şekilde inşâ edilmişlerdir. Helâların tamâmı çukurlardan ibârettir.

Ermenek'in müstakil bir kabristanı olmayıp, ahâli cenâzelerini bağçesinin avlusunda, kapısının önünde veya evine yakın dar çıkmaz bir sokakta defn etmekte olduğundan, «kasaba âdetâ bir mezâristan manzarası arz eder».

Kazâda mevkıi itibâriyle «bataklık» yoktur.

Tarih ve Âsâr-ı Atîka

En son olarak da kazâda bulunan asâr-ı atîka ve Ermenek'in tarihi bahsi bulunup (6), burada özellikle eski eser olarak in ve mağaralarda ele geçirilen lahidlerden, bu lahidlerde bulunan bazı ziynet eşyâlarının İstanbul müzesine naklinden bahsedilmiştir.

Târîh olarak da, mesele İskender'in Asya ve dolayısı ile Anadolu fütûhâtı sırasında Ermenek'in de bunlar eline geçmesinden, İskender'in ölümünden sonra Selefkosların ile Antiyohsların hükûmetinden, M.S. 64 yılında Pompeus zamânında Romalılar tarafından zabtından bahsedildikten sonra nihâyet Ermenek'in Emevi Halifesi Muʻtemed-Billah zamânında Seyyid Battal Gazi tarafından fethedildiği, daha sonra Haçlılar eline düştüğü, Selçuklulardan bahsetmeksizin 610 (1213)'te Karamanlılar eline ve Gedik Ahmed Paşa marifetiyle de Osmanlı Devleti eline geçtiği belirtiliyor. (7)

8) BOZKIR (8)

Bozkır (s. 116 vd.) kuzeyden Konya'nın Hatunsaray, doğudan Karaman, güneyden Alaiyye, batısında Seyyidşehir ve Akseki kazaları ile çevrilmiştir. Merkezi Sıristad kasabasıdır. Kazâ arâzi olarak üç kısma ayrılır: dağlık kısmı «Kazıkdere», ova kısmı «Yazıkolu» ve hem ova hem dağlık olan kısmına «Belviran» adı verilir.

Kazâ dâhilinde başlıca «Arvana», «Avdan», «Kabakbaş», «Çuka», «Zengibar», «Sıristad», «Kızılkiriş», «Demirli (Tahtalı)» dağları bulunup, bunların irtifâaları 1.500-2.000 m. civârındandır. Dağ cihetlerinde topraklık sahalar var ise de, çoğunlukla tamâmen beyaz taştan müteşekkil olup, Avdan dağında âdi gök mermerden bir taş olup, bundan değirmen taşı iʻmâl ederler. Kazâda ırmak denilecek bir akarsu olmayıp, «Çarşanba», «Çökelez» ve «Göksu» denilen sular olup, Çarşanba Beyşehir gölüne dökülür. Bir kumpanya tarafından Beyşehri gölünden açılan 50 km. uzunluğunda bir sulama kanalından, Bozkır'ın Akkilise ve Saray karyeleri dahi istifâde eder; Çarşanba suyu, Göksu ve bahsi geçen kanal üzerinde, kazâ dâhilinde muhtelif uzunluk ve genişlikte köprüler vardır.

Avdan dağından mermer ve bileği taşı, Kızılkiriş dağından simli kurşun ve bir mikdâr da gümüş çıkarılır, ancak şimdiki zamânda (1922) âtıl vaziyettedir.

Başlıca Elmasun ormanı olmak üzere ardıç, katran, çam, meşe, ladin, dişbudak ağaçlarından oluşan ormanları vardır. Dağlarında kekik, ayrıkotu, dağyoncası, mantar ve dolaman, mazı, sahleb, kökboya ile dağ bölgelerinde bağlar; ova kısmında muhtelif hubûbât, meyve ve sebzeler ile Elmasun civârında pamuk üretilir.

Merkeze bağlı 65 ve Belviran'a bağlı 21 köyü vardır. (s. 119-120)

Kazânın havâsı umûmiyetle muʻtedil olup, 4 mevsim yaşanır; lodos ve poyraza açıktır. Yağmurları yeterli olup, kışın yağan kar 1,5 m.'yi bulabilir. Kazâda kaplıca, ılıca ve herhangi bir madensuyu bulunmaz.

Kazânın umûm nüfûsu tamâmı Türk ve Müslüman olmak ve Türkçe konuşmak üzere 57.119 kişi olup, aşîret bulunmaz.

Kazâ ahâlisinin kendisine mahsûs bir giyim tarzı olmayıp, ekseriyet köylerde yünden veyâ kıldan üretilen bir şalvar, kuşak, cepken giyip, başlarında üzerine yemeni sarılmış uzun bir fes bulunur. Kadınlar da fes giyip, herkes serveti nisbetinde altın ve gümüş meskûkât (para) dizerler; her dâim tülbend ile örtünüp, alaca ve basmadan entari ile şalvar; dışarı çıktıklarında istisnâsız beyâz patiskadan çarşaf giyerler.

Ahâlinin maişeti gâyet sâde olup, yufka, bulgur, yoğurt, yumurta ile mevsimine göre yaş ve kuru sebzeden ibârettir. Umûmu çiftçi ve rençberdir; birçoğu da Aydın ve İstanbul'a gidip, muhtelif hizmetlerde bulunurlar. Bazı köylerde ise çok ibtidâî sûrette dokumacılık yapılır. Bir iki köyde de yine ibtidâî sûrette kösele, sahtiyan ve meşin üretilip, civâr kazâlarda satarlar. Tenekecilik, mestçilik, kuyumculuk, saatçilik, tüfenkçilik, bıçakçılık ve çömlekçilik dahi yapanlar vardır.

Ahâli ahlâkça mümtâz bir vaziyet sergiler; bu bağlamda misâfirperverlik, muhtaca yardım bakımından enderdirler fakat ahâlinin maârif ile neredeyse alakası olmayıp, nüfûsun %85'i katʻi sûrette maâriften mahrûmdur. Köylerdeki çocukların tamâmı ahâli tarafından ücretle tutulmuş imamlar tarafından eğitilir.

Bazı köylerde düğünlerde tapanca ve tüfenk atma âdeti olup; evlilik konusunda genel usûl şu şekildedir: erkek tarafı tâlib olunan kızın evine akrabasından iki üç kişiyi gönderir; her ne kadar rızâ olsa da bu görüşme iki veyâ üç kerre tekrâr edilir; birinci defâsında kız tarafı «biz bir mülahaza edelim» der. Bu tavassutçulara «dünür» denilir. Eğer görüşmeler olumlu neticelenmişse, kız tarafı dünürlere ağız tadı olarak şeker, erkek tarafı da ziynet altını, küpe gibi hediyeler göndererek, namzedlikler ilan edilmiş olur; düğünler 4 ay ile 1 sene arasında icrâ edilip, düğünlerde servetlerine göre erkek tarafı 500 kuruştan 3.000 kuruşa kadar masraf yapar. (9)

Sıhhiye

Ahâli hangi hastalık olursa olsun, muhakkak kendilerince «ocak» dedikleri tekkelere gitmekte, oradan aldıkları nüshaları boyunlarına takmaktadır. Halk tabâbete asla rağbet etmemektedirler. Kocakarı ilaçları çok rağbettedir. Humma için hastayı 12 saat boyunca boğazına kadar keçi veya koyun derisine sokarlar.

Ahâlinin kasaba ve köylerinde temizliğe riâyet ettikleri söylenemez.

Karaviran gölü civârındaki köylerin ahâlisi malarya (sıtma) neticesi zayıf ve cılız olup, dağ köyleri ahâlisi ise gâyet kavi insanlardır.

Kazâda sıhhî müessesât adına hiçbir şey yoktur.

Kazâ merkezinde birer erkek ve kız mektebi olup, harâb bir medrese vardır. Kazâ dâhilinde daha önce 24 medrese olduğu mervî ise de şimdiki zamânda hiçbiri faâl değildir. İki harâb han hâricinde hamam ve fabrika gibi müessesât yoktur. Kazâ merkezindeki birkaç binâ hâriç, bütün evler gelişigüzel inşâ edilmiştir. Köy evleri umûmiyetle dağ tepeleri ve yamaçlarındadır. Kasabada hükûmet konağı, ahz-ı asker (asker alma) binâsı, belediye ve reji dâireleri vardır.

Helâların tamâmı çukur veyâ açıktadır.

Kabristanları umûmiyet itibâriyle tepelikler ve dağ yamaçlarında olup, meskûn yerlere mesâfesi 150-300 m. aralarındadır.

Kazâ dâhilinde Karaviran gölünün civârından başka bataklık olmayıp, ancak Sıristad civârından akan Çarşanba suyu civârında ilkbahar ve sonbaharda yağan yağmurlardan bazı bataklıklar oluşabilmektedir.

İçme sularının tamamı menbaʻ suları olup, bunlar künk ve avgınlar (10) ile kasaba ve köylere gelirler. Ahâli menbaʻ sularından başka su içmeyip, dere sularını ev ihtiyaçları için kullanır. Kasabada bazı kuyulardan da su alınır.

Kışın solunum hastalıkları ve zatürrenin her türlüsü, yazın bazı köyler ile kasaba ve özellikle Karaviran gölü civârında sıtma hüküm sürer.

Kazâda firengi hastalığı görülmekte olup, bunların bir kısmının fahişe kadınlardan, bir kısmının da askerden gelenlerden mütevellid olduğu anlaşılmaktadır. Sıtma, yukarıda zikr edildiği gibi özellikle Karaviran gölü civârında çoktur. Verem, kazâda yok gibidir. Bu sene (1922) bazı köylerde çiçek hastalığı görülmüş olup, bunun Hadim tarafından sirâyet ettiği anlaşılmıştır.

Kazâda son zamânların ahvâli icâbı (Cihan Harbi) ölümler doğumlardan fazladır, çocuk ölümleri %40 nisbetinde olup, bunun başlıca sebebi gıdasızlıktır.

Târîh ve Âsâr-ı Âtîka

Kazânın tarihine dâir zikre değer bir hâdise olmayıp, 1286'da (1870) kazâ olmuştur. (11) Ulupınar köyü civârında «Zengibar» isimli taş bir kalʻanın harâbeleri vardır. Kal'anın tarihine dâir kesin bir bilgi olmayıp, çevresinde topraktan bardak ve bazı cam maʻmûlât bulunmuştur. Yine aynı çevrede bazı lahidler dahi vardır. Bunun hâricinde kazâ dâhilinde bazı sahabeye atfedilen ziyâretgâhlar da bulunmaktadır.

9) SEYDİŞEHRİ (12)

Seydişehir (s. 126-141) kuzeyinde Beyşehir ve Hatunsaray, güneyinde Akseki ve Bozkır, doğusunda Bozkır ve yine Hatunsaray, batısında Akseki ve Beyşehir ile çevrilmiştir. Toplam sahası 2.000 km.² ve irtifâı 1.100 m. civârındadır. Kazânın takrîben 1/3 kısmı dağlık ve kusûru ovadır. Kazâ dâhilinde «Küpe» dağı bulunup, Bozkır'dan çıkıp, Kuşaklı nâhiyesi üzerinden «Katranbeli» denilen yerden «Alamas» dağlarına bağlanır. Kazâda Beyşehir gölünden çıkıp, Seydişehri'nin kuzeydoğusundan geçen ve Seydişehri'nin bazı köylerini sulayan bir kanal mevcûddur. Bunun hâricinde bir kısım küçük dereler dahi olup, bunların bir ehemmiyeti yoktur. Kazânın Bozkır hududunda bazı göller vardır; mevsimine göre içinde bazı balıklar bulunup, avlanır. Maden olarak Dalayman köyü civârında kömür olduğu söyleniyorsa da, bunu çıkarmak için tâlib olan bir şirket çıkmamıştır. Kazâda başlıca yukarıda zikredilen kanal üzerinde olmak üzere, muhtelif dereler için bir takım köprüler de bulunmaktadır. Kazânın kuzey ve güneyi porfir taşlardan ve güneybatısı kalker ve linyit tabakalardan ve bazı yerleri kireçli bir yapıya sâhibdir. Güney, kuzey, güneydoğu, batı ve kuzeydoğusundaki dağlardaki ormanlar başlıca ardıç, çam, meşe, ladin, katran ve muhtelif yabani meyve ağaçları ile kaplıdır. Yaz mevsiminde Manavgat tarafından gelen göçebe kıptiler buralarda kerestecilik yaparlar. Küpe, Dumanlı ve Eşek, Halminde isminde yaylaları olup, buralarda zirâat yapılmayıp, hayvân otlatılır; yaz mevsiminde Yörük âşiretlerinin cevelengâhıdırlar. Kazâda iki ovadan söz edilebilir. Birincisi «Seydişehir ovası» olup, kuzeyinde Teke ve Çat sırtları, Boyalı, Manastır; batısında Traşçı ve İğdiş tepe, doğusunda Karaviran tepeleri, güneyinde Küpe dağları ile sınırlıdır ve toprağı milli, kumlu ve kısmen kireçlidir; Pınarbaşı ve Traşçı çayları ile sulanır. İkincisine Akçalar ve Kavak ovası denilir. Görgül, Rumdiken, Çavun, Kavak, Akçalar, Kızılcaköy, İğdiştepe, Akçalarbeli taraflarıdır.

Başlıca mahsûlâtı akbuğday, «bolvadin» taʻbir ettikleri kızıl buğday, arpa, beyazyulaf, «finik» (13) ve «kölemez» taʻbir ettikleri bir nevʻ (ki muhtelif tohumların karışımıdır), patates, burçak, nohud gibi bazı sebzelerden ibârettir. Arpa ve buğday çok olup, Akseki'nin ihtiyacı buradan karşılanır. Nohudu gâyet iyi olup, Konya tarafına leblebi olarak satılır. Kazâ dâhilinde fındık, armud, elma, badem, ceviz, vişne, dut yetiştirilir; diğer meyveleri ise Akseki ve İbradı'dan gelir. Bağlarında muhtelif cins üzüm olur. Burada kış uzun sürdüğünden, ekip-biçme zamânı diğer yerlere göre değişiklik gösterir. Kasım ayı sonuna kadar hasât yapılır.

Hayvanları bargir, manda, inek ve tiftik keçisi olup, aşiretlerin elinde büyük bir mikdâr deve de vardır. Vahşi hayvanlardan geyik, dağ koyunu, ayı, kurt, tavşan ve sâire ile İçkışla ve Karaviran sazlıklarında sürüler hâlinde domuz bulunuyor. Evcil kuşlardan kaz, hindi, tavuk ve vahşi kuşlardan yabani kaz, ördek, keklik, gögerçin, üveyik, kartal ve diğer avcı kuşlar, karga ve bıldırcın gibi hayvanlar çoktur.

Kasaba: Seyyidharun, Câmi-i Kebir, Câmi-i Cedîd, Değirmenci, Debbağhâne, Kiçikuyu, Sofhâne, Alaylar, Kızılca ve Ulukapu mahallelerinden oluşuyor. Kazânın nâhiyesi olmayıp, köylerinin bir kısmı Küpe dağı eteklerinde ve çevresinde 16, kasabanın kuzeyinde 6, batısında 3, kuzeybatısında 7, güneyinde 4 ve bunların ortasında yer alan 9 ve toplam 46 köyden ibârettir. (s. 132)

Kazâ coğrafî konum olarak güneyde yer almakla berâber kışları çok şiddetli geçer. İrtifâı umûmiyetle 1.100 m. civârındadır. Kasım'da başlayan kış mevsimi 4 ay kadar devâm eder; Mart başından Mayıs sonuna kadar mangal yakılır. Mayısın 15'inden Ağustos sonuna kadar terlenmeyecek derecede sıcak olur. İklimi değişken olup, her gün değişebilir. İlkbahâr ve sonbahârda yağan yağmurları yeter seviyededir. Yazın harâret 30-32˚, ilkbahâr ve sonbahârda 16-21 derecelerde olup, kışın sıcaklık -2˚'ye kadar düşebilir. Lodos ve poyraza açık olup, özellikle kışın günlerce devâm eden fırtına eser. Yaz mevsiminde esen lodos çok şiddetli olup, tozlaşmaya sebeb olur ve insanları râhatsız edecek derecelere ulaşır. Bazı dağ köyleri hâric kazâ umûmiyetle rutûbetlidir.

Kasabanın batısındaki bağlık bölgesinde Cenevizlilerden kaldığı zannolunan kargîr ve harâb kubbeleri olan, içinde kükürt ve demir bulunan iki kaplıca vardır ki, ahâli burayı mesire olarak kullanır. Ayrıca Kuşaklı tarafında da bir bataklık olup, bunun suyunun bazı hastalıklara iyi geldiği gerekçesiyle içine girilir; burasının temizlenmesi hâlinde iyi bir ılıca olacaktır.

Kazâ dâhilinde 14.296 erkek, 15.495 kadın olmak üzere toplam 29.791 ahâlisi olup, 20 kadarı gayr-ı müslimdir. Yaz mevsiminde Manavgat tarafından gelen Yörüklerin nüfûsları da bin kadardır.

Kasaba ve köylerin ahâlisinin giyim tarzı aynıdır: yün veyâ kıldan ağları kısa paçaları diz kapaklarına kadar inen şalvar, yünden kuşak, yerli bezden gömlek, alaca veyâ basmadan mintan, yün veyâ kıldan imâl edilmiş kısa ceket, fermene giyerler. Başlarına fes takıp, üzerine yemeni sararlar. Ağniyâ (zengin) ve eşrâf Avrupa maʻmûlâtı kumaş kullanıp, fes yerine sarık sararlar.

Kadınları dokuma, kıl veyâ yünden maʻmûl ağları daha geniş şalvar, bellerine yünden kuşak, alaca veyâ basma mintan ile başlarına kısa bir fes ile «penez» denilen on kuruşluk altına benzer ince tenekeleri veyâ bazıları gümüş paraları sıra ile dizerler. Fes üzerine tülbent ve renkli yemeni sararlar; zenginleri Avrupaî kumaş kullanırlar; bunlar başlarındaki fes üzerine altın dahi dizerler. Zenginleri ile bazı esnâf kadınları son zamânlarda çarşaf dahi giymeye başlamışlardır.

Ahâlisinin ekseri çiftçidir. Yeme alışkanlıkları gâyet sâdedir. İçlerinde katırcılık, arabacılık yapanlar dahi olduğu gibi, hayvânıyla tarla sâhibleriyle ortakçılık yaparlar. Demirci, kunduracı, yemenici, dülger, marangoz, ekmekçi, bakkal ve attarlık yapanlar da var ise de, esnâfının ekserisi leblebicidir.

Seydişehir ahâlisi yüksek ahlâk sahibidirler; misâfir ağırlamayı severler. Yalan söyleyenleri ve galiz laf edenleri enderdir. İçlerinde işret edenler nâdirdir.

Ahâli umûmiyet itibâriyle okuma yazma bilmezler; köylerin ekserisinde mekteb olmayıp; olanlardan çıkanlar da okuma yazma bilmezler. Düğünlerde hediye alınmakta olup, çok masraflı düğün yaparlar.

Seydişehir ahâlisinin tabâbete rağbeti olmayıp, herşey için kocakarı ilacına mürâcaat ederler, her şeyi Allah'tan bilirler. Doktora itimat etmezler «canı Allah verir Allah alır» derler. Hastalarını okuturlar; üfürükçülük yaygındır.

Temizlik ve tahârete önem vermezler; kasaba ve köylerde hayvân gübreleri herkesin kendi kapısı önünde biriktirilir. Belediye teşkilâtı var ise de, tahsîsâtı yetersizdir.

Beden yapıları mütenâsibtir. Dağ taraflarının insanları uzun boylu ve asabidirler.

Müessesât

Kazâda askerî bir revirden başka hastahâne yoktur. Daha önce ruhsatsız eczâcılık yapan birisi var ise de, bunun dükkânı kapatılıp, ilaçları satın alınmış fakat tahsîsâtsızlıktan eczâcı istihdâm edilememiştir.

Kasabada 15 talebelik bir mekteb vardır. Köylerdeki mekteblerin tamamı imâmlar tarafından idâre edilir; bunlar câmilerin bitişiğinde bir oda şeklinde olup, tamamı sıhhatsizdir.

Kazâ merkezinde Şeyh Nuri Efendi tarafından 1200 tarihinde bina edilmiş Şeyh Efendi, 1150 târihinde Kara İbrahim Efendi tarafından binâ edilmiş Avniye Medresesi, Seyyid Harun tarafından 600 senesinde binâ olunmuş (14) üç medrese vardır.

Kasabada hıfzı's-sıhhaya muvâfık olmayan harâb hâlde iki han ve metrûk bir hamam ile pazar yerinde Ak Mehmed'e âid yine hıfzı's-sıhhaya muhâlif bir hân bulunuyor.

Kasabadaki evler umûmiyetle iki katlı olup, alt katlar ahırdır, helâlar binanın dışındadır. Bu evler bir oda ve bir yemek odası ile ahır ve samanlıktan ibâret fukara evleri de vardır. 10-15 ev hâric binâların tamâmının üzerleri topraktır. Her hânede ayrıca kümes bulunur. Damlar toprak olduğu için ahâli yağmur yağdığında «merdane» denilen büyük bir taşı dam üzerinde yuvarlamak, karları kürekle temizlemek mecbûriyetindedirler. Köy evleri tamâmen tek katlı olup, kerpiçle inşâ edilmiştir.

Kasabada emâkin-i emiriyeden olarak bir mekteb-i ibtidâî ile iki sofa ve sekiz odalı bir askerî dâire, bir depo, bir cebhâne, bir gaz deposu iki hân ve bir metrûk hamam ile belediye dâiresi vardır.

Helâların tamamı hânelerin hâricinde olup, kabristanları şehirde, şehir büyüdükçe içeride kalmış olup, köy mezarlıkları ise köylerin bir hayli uzağında, dağ yamaçlarındadır.

Karaviran ve nâm-ı diğerle «Suğla» gölünün kuyez, doğu ve garb tarafları arâzisinin çukurda kalması yüzünden bu göle dökülen çay ve sel sularının çokluğu yüzünden bölge bataklıktır. Kasabanın güneydoğusunda «İçkışla» adıyla bir bataklık daha vardır.

Kasabada 15 çeşmeye «Bağlık» adlı yerden künkler ile getirilen kilsi bir su içilir. «Tıraşçı» çayı suyuna ahâli daha fazla rağbet göstermekte olup, bu su karbonit olup kireci az ve lezzetlidir.

Kazâda ekzemâ ve mide hastalıkları muʻtad olduğu gibi malarya (sıtma)nın her türlüsü vardır. Kış mevisimine mahsûs hastalıklar da görülmekte olup, kasaba ve bazı köylerde frengi görülmekte olup, on kadar fahişe var ise de bunlar muayene edilmektedir.

Bahsi geçen bataklıklara civâr köyler malarya (sıtma) bölgesidir. Gerek dağlık ve gerek ovalık yerlerde verem görülmektedir. Kürekli ve Muharremkulu köylerinde görülen çiçek hastalığı yüzünden ahâli aşılanmıştır.

Kazâda kolera görülmemiştir; fakat birkaç aklî ve asabî hastalık vardır.

Doğum ve ölüme dâir katʻi bir bilgi olmamakla berâber ölümlerin daha fazla olduğu kesindir. Çocuklardaki ölümlerin %40 nisbetinde olduğu sanılıyor.

Târîh ve Âsâr-ı Atîka

Seydişehir tarihine dâir verilen anekdotlarda Seyyid Harun'dan bahsedilirken onun Horasan hanzâdelerinden olduğu, 620'de Konya civârına geldiği, Seydişehir'i tesis ettiği, 620'de vefât ettiği yazılmışsa da, son yapılan araştırmalarda bu tarihlerin 700'lü tarihler olduğu anlaşılıyor. Ziyâretgâh olarak Seyyid Harun ve bunun mürşidlerinden ve Karacalar ziyâretgâhından bahsedilmiştir. Bunlardan başka kazâ dâhilinde bulunan bazı antik kalıntılar ve çıkarılıp, İstanbul müzesine gönderilen paralardan bahsedilmiştir.

10) BEYŞEHİR (1 5)

Beyşehir (s. 142-156) Konya'nın 65 km. güneydoğusunda, aynı adı taşıyan gölün güneydoğusunda Beyşehir çayının her iki tarafında olarak; kuzeyden Şarkîkaraağaç, Sultandağı, Akşehir dağı ve Akşehir ile Ilgın, doğusundan yine Ilgın ve Konya merkez kazâsı ile kısmen Seydişehir, batısından Seydişehir ile Anamas dağları ile çevrilmiş bir coğrafyada yer alıyor.

Kazâ dâhilinde Anamas ve Erengeve (Erenler) adı ile iki sıra dağ olup, etekleri kısmen merʻâ ve kısmen ormanlık olup, toprağı kilsidir. Kazâ dâhilinde kayda değer nehir olmayıp, Kuşaklı ve Sarıöz adı ile iki çayı vardır. Bir de Beyşehir çayı vardır ki, bu kanal açılarak Konya ovasının sulanmasında kullanılmaktadır. Kazânın en önemli ve tek gölü aynı adı taşıyan Beyşehir gölü olup, bir hayli balık avlanır; bazı yerlerinde sazlık ve bataklıkları vardır. Kasım ve Aralık aylarında donduğu görülür.

Kazâda memleha olmayıp, yalnız Bayındır köyü civârında beyâz kil, Yunuslar köyü civârı ve Beyşehir ile Ilgın arasında kömür damarları olup, faal değildir. Kazâda pek çok irili ufaklı orman var ise de, en mühimmi Anamas dağı eteklerinde olup, burada katran, ardıç, çam, dişbudak ve ladin ağaçlarından ibârettir. Kazânın zirâat yapılan arâzileri parçalara ayrılmış vaziyette olup, çiftlik hükmünde arâzisi yoktur. Zirâat ibtidâî usûllerde yapılır; başlıca mahsûlü: afyon, pancar, pırasa, lahana, kavun, karpuz, buğday, arpa, yulaf, finik, burçak, fasulye, bezelye, çavdar, mısır, nohud, bakla ve susamdan ibârettir.

Başlıca hayvanları koyun, keçi, sığır, deve ve merkeb ile geyik ehli, ayı, kurt, davşan, tilki, yabankeçisi, karaca ile göl kenârında kunduz gibi vahşi hayvan bulunur. Vahşi kuşlardan muhtelif av kuşları ile yırtıcı kuşlar dahi vardır.

Kazâ merkez ile Davgana (Doğanbey) ve Kırili nâhiyeleri olarak üçe taksim edilmiştir. Kasaba 24 mahalle ile 19 köy, Kırili 25 köy, Doğanbey 6 mahalle ve 11 köyden müteşekkildir. Kazânın yekûn nüfûsu 40.974'tür. (s. 147) (16) Kazâ ahâlisi kâmilen Türk olup, Kafkas muhâciri bazı Çeçenler de bulunmaktadır. Ahâlinin iʻtikâdı tâm olup, tamâmı Türkçe konuşur.

Giyimleri şalvar, salta, çakşır giyip, bellerinde kuşak kuşanıp, başlarında fes ve üzerine yemeni ve abanî sarık sararlar. Tahsil görmüş olanları ve ticâretle iştigâl edenleri çeket ve pantolon dahi giyerler. Kadınları büyük bir don giyerek başlarına beyaz «şelme» dedikleri örtü örtüp, başlarına küçük fes takarlar.

İklimi muʻtedil olmakla berâber havâsı değişken, kış ve yazları şiddetli, ilk ve son baharları kışın başlangıç ve sonu hükmündedir. Esâs rüzgârları lodos, poyraz, gündoğu olup, kıble ve meltem rüzgârları da eser. Meltemin uzun süreli esmesi hâlinde ekinlere zarar verir. Yağmurları en çok Nisan-Haziran arasında yağar; karları şiddetli olmayıp 15-20 santim kadar yer tutar.

Kazâ dâhilinde maʻdensuyu olmayıp, ikisi de kükürtlü olmak üzere biri Sündük köyü diğeri Köşek köyü civârında iki kaplıcası vardır.

Kazâ halkı umûmiyet itibâriyle rençber olup, dağ tarafındakilerden odunculuk ve kömürcülük ile bazı köylüler kerestecilik yapar; yumurtacılık, kunduracılık, dülgerlik, balıkçılık, tenekecilik, saatçilik ve arabacılık yapanlar da olup, balıkçılığı umûmiyetle dışarıdan gelenler yapar. İstanbul'a gidip manavcılık, İzmir tarafına gidip hamallık yapanlar da vardır.

Kazâ ahâlisi umûmiyetle iyi ahlaklı ve mutî insanlardır. Misafiri çok severler ve hürmet ederler. Kazâda 3'ü kız olmak üzere 33 mekteb-i ibtidâî vardır fakat büyük kısmının muallimi yoktur. İki aded de açık medrese vardır.

Ahâlinin Anadolu'nun her tarafında görülen bazı alışkanlıkları vardır; kocakarı ilaçlarına ve ziyâretgâhın faydasına inanırlar; ocaklara gitmek, toprağı ezip içmek ve bataklıklara kendilerini bırakıp devâ aramak alışkanlıkları vardır. Otuz seneden beri «Alyanaklar» ismiyle gizli tabâbet ve eczacılık yapan Karnik adlı bir Ermeni meşhûr olmuş ve ahâli buna riayet etmiş ise de, menʻ edilmiştir.

Özellikle köy ahâlisinin nezâfete riâyeti yoktur. Göl civârında ve sazlıklar kenârlarında bulunan ahâli malarya (sıtma) hastalığına yakalanıyor. Dağ taraflarında yaşayanlar nüfûsun yarısı kadar olup, canlı ve kuvvetli insanlardır.

Kazâda hükûmet tabibi, sıhhiye meʻmûru ve eczâhâne olup, hastahâne ve dispanser yoktur.

Kazâ sıhhiye bakımından üçe ayrılır; birinci kısım yüksek yerlerde yaşayanların sağlığı mükemmel olup, kış mevsiminde zatürre gibi hastalıklar görülür; ikinci kısım yerler göl civârları ve bataklıklara yakın yerler olup, suları kötü olduğundan sıtma, humma ve verem gibi hastalıklar görülür;.üçüncü kısım gölün güney tarafları olup, buralar rutûbetli olduğundan suları sağlıklı olmayıp, dizanteri ile bazı göz hastalıkları görülür;. buralarda yaşayanlar beden olarak zayıftırlar.

Evleri taş ve kerpiçten olup, sıhhate uygun değildir; kasabada bazı kiremitli evler vardır ve bunlar oldukça sıhhidir fakat zemin katları rutûbetlidir.

Kasabada oldukça sağlıklı bir mevkıde gayet güzel bir hükûmet dâiresinin inşâsı bu sene tamamlanmıştır. Askeri kışlası ve ahz-ı asker dâiresi vardır.

Kasabada üç köhne, Doğanbey'de yine köhne iki han olup, otel yoktur. İki hamam var ise de, ahâlinin rağbet etmemesi yüzünden metrûk hâldedir.

«İnkişâf-ı Millî» şirketi tarafından bir kereste ve dakik fabrikası inşâ hâlindedir.

Helâları kısmen örtülü, kısmen açık olmak üzere her evin kendisine âittir.

Kasabaya bitişik bir kabristan olup, çevresi duvarla kapatılmıştır; köy kabristanları umûmiyetle köylerin 10-15 dakika dışındadır.

Göl kenârlarında bulunan bataklıklar kurutulması ise «iskâ dâiresi»ne âid makinelerin yaz mevsiminde çalıştırılması ile mümkün olabilecektir.

Kazâ dâhilinde 11 köprü olup, bunların en büyüğü sulama kanalı ve diğerleri muhtelif çaylar üzerindedir.

Sıhhiye

İçme suları künkler ve avgınlar ile açıktan kasabaya getirilmekte olup, sağlıksız ve içmeye müsâid değildir. Bademli köyünde sağlıklı bir su olup, demir borularla getirildiği takdirde kasabanın su ihtiyacı giderilebilecektir.

Kazâda en çok ve mütemâdiyen görülen hastalık sıtma ve bundan mütevellid hastalıklardır. Bu hastalık ağır hasarlara ve bilhâssa çocuk ölümlerine sebeb olmaktadır; sıtma en çok yazın ve sonbahârda, zatürre ise kış ve ilkbahârda görülmektedir.

Firengi ve fuhuş bazı kasaba ve köylerde görülüp, özel bir mıntıkası yoktur. Verem ve difteri vakʻası görülmeyip, yaz mevsiminde bazen çiçek ortaya çıkmaktadır. Kazâda kolera görülmekte olup, bunun sebebi de ahâlinin İzmir olan irtibâtıdır.

Son senelerde tevellüdâta (doğum) göre vefiyât (ölüm) daha fazladır; ölümlerin en çoğu bataklıklar bölgesindedir; çocuk ölümleri %40 ve belki daha fazladır. Dağ köylerinde ölümler daha azdır.

Tarihî ve Âsâr-ı Atîka

Burada âsâr-ı atikâdan hareketle bölgenin tarihi Hititlere kadar götürülerek, İskender ve haleflerinden sonra Selçuklular devrinden bahsedilirken, şehrin adının Selçukoğlu Süleyman Bey'e izâfetle «Şehr-i Sülemyanî – Beyşehri» olduğu yazılmış ise de, doğrusu bu şehrin adının Eşrefoğlu Süleyman Bey'den geldiğidir. (17) Daha sonra Karamanoğulları'ndan bahsetmeksizin Murad-ı Hüdâvendigar zamanında Osmanlı Devleti eline geçtiği yazılmıştır. (18) Bunun hâricinde kazâ dâhilinde 85 câmi ve 10 mescid olduğu belirtilmektedir.

*

NOTLAR

1) Konya Sâlnâmesi (1330), s. 176-177, 270-274, 307, 340-341

2) Silinti, Selendi: bu günki adı Antalya'ya bağlı Gazipaşa'dır

3) bahsi geçen Aşiret «Melemenci» veya «Menemenci»lerdir.

4) ki bu köyün adı Köylerimiz, 1928, s. 833'de de aynı yanlış imlâ ile gösterilmiştir.

5) bu bilgilerin yayına hazırlamış olduğumuz 1840'lı yıllara ait «Ermenek Temettüat Defterleri» adlı çalışmamızda tesbit ettiğimiz bilgiler ile örtüşmektedir; çünkü bahsi geçen temettüat kayıtlarında Ermeniklilerin büyük çoğunluğunun meselâ: İzmir'de, Aydın'da, Konya'da, Alaiyye'de, Karaman'da ya ticâret için veyâ amelelik için bulundukları belirtiliyordu.

6) Konya Sâlnâmesi (1330), s. 270-274

7) Battal Gazi'nin Emeviler devrinde yaşadığı, efsânelere göre bütün Anadolu'da Bizans'a karşı savaştığı, gerçek hayatı ile menkıbevî hayatının birbirine karıştığı ve tahminen 122 (740)'ta vefât ettiği görülüyor. bk. Ahmet Yaşar Ocak, «Battal Gazi», DİA, V (1992), s. 204-205; Karamanlılaran 610 (1223)'te burayı ele geçirdiği meselesi de doğru olmayıp, zaten Selçukluların İçil'e ve dolayısı ile Ermenek'e ilk girişleri Alâeddin Keykubat zamânında 1225'te vukû bulmuştur. bk. Şenol Çelik, Osmanlı Taşra Teşkilâtında İçel Sancağı, 1500-1584 (doktora tezi, 1994), aynı yazar, «İçel», DİA, XXI (2000), s. 450-455; Karamanlıların Ermenek'e gelişleri ise her ne kadar Alâeddin Keykubat'ın bahsi geçen seferini müteakib olduğu genel kabul görmüş ise de, bunların buraya gelişlerinin Babailer harekâtından sonra ve muhtemelen 1250 tarihlerinde olmuştur.

8) Konya Sâlnâmesi (1330), s. 216-217, 288, 318, 354-357

9) Bu Bozkır'a mahsûs bir âdet olmayıp, aşağı yukarı Konya'nın genelinde aynıdır; bu vesile ile başka bölgelerde ne gibi âdetler var diye araştırdığımızda, Anadolu'nun muhtelif bölgelerinde aynı âdetin câri olduğu görülmektedir.

10) avgın: üstü açık düzensiz suyolu

11) Bozkır Osmanlı taşra teşkilâtının başlangıcında, yani Karamanlı memleketinin Osmanlılar eline geçmesinden itibâren Beyşehir sancağına bağlı olarak her zamân kazâ olmuştur; burada kast edilen öyle anlaşılıyor ki, 1871 Vilâyetler Nizâmnâmesi gereği yapılan düzenlemelerdir.

12) Konya Sâlnâmesi (1330), s. 222-224, 320, 358

13) finik: nohud, fasulye, bezelye gibi sebzelerin karışık şekilde ekilmesi.

14) Adı geçen Seyyid Harun'un 705 (1305) tarihinde Konya'ya geldiği, antik bir şehrin kalıntılarından faydalanarak Seydişehri ilk inşâ eden kişi olduğu ve 720 (1320)'de burada vefât ettiği sanılıyor. bk. Haşim Şahin, «Seyyid Harun», DİA, XXXVI (2009), s. 58-60; Ferit Uğur, “Seydişehrinin Kuruluşu”, Konya, sayı: 4, Konya 1936, s. 226-229

15) Konya Sâlnâmesi (1330), s. 351-352

16) burada bütün birimlerin ayrı ayrı hâne, erkek ve kadın olarak nüfûsları verilmiştir.

17) M. Akif Erdoğru, «Beyşehri», DİA, VI (1992), s. 84-85

18) burada bahsedilen bazı tarihî hadiseler ile tarihler hatalı olup, meselâ burada bulunan Eşrefoğlu Süleyman Câmii'den «Eşref-i Rumî» olarak bahsedilmiştir ki, Eşref-i Rumî'nin Beyşehri ile ile hiçbir ilgisi yoktur; Eşref-i Rumî'nin ölüm tarihi olarak da 665 (1266) olarak gösterilmiş olup, doğrusu 874 (1469)'dur, bk. A. Necla Pekolcay, «Eşrefoğlu Rumî», DİA, XI (1995), s. 480-482; Eşrefoğlu Süleyman'ın ölümü ise 701 (1302)'dir.