Belki de, Şimdi mutlu ve sıcacık evlerimize, kavuşmayı hayal ettiğimiz sevdiklerimize doğru usul usul yürüyüp, yavrumuzun kapıda bizi nasıl karşılayacağını hayal ederken dudaklarımıza tebessüm düşü veriyordur.
Akşam evimizde çocukların telaşı içerisinde ve günün koşturmacasını paylaşıp, çay yanı atıştırmalıklar ile sevdiğimiz dizinin seyrine dalıp uzanmanın keyfini çıkarıyoruzdur.
Haftaya çıkmayı düşündüğümüz seyahatimizden önce eksik olmadığına emin olduğumuz bütün ihtiyaçlarımızı bir kez daha kontrol edip dinlenmenin hayali yüzümüze mutluluk veriyordur.
Belki de,
Şimdi terk edilmiş bir Millet olmanın bilinci ile kimsesiz ama İnançlı, eksikleri çok ama Umutlu bir el uzatımı kadar uzak topraklarda, yıkıntılar arasında açılacak bir kapısı ve karşılayacak bir evladı kalmamış yalın ayaklı anneleri düşünüp,
Akşamın oluşuyla huzur değil belki ama zulmün biteceğini hayal edip bütün kapılar kapanmadan umut kapısının aralık kalması için elleri semada babasız ve annesiz cılız sesli çocukları düşünüp,
Yarın nelerinin eksik olduğunu düşünmeden bugünün şükrü ile yaşayan dualarla Rab’bine sığınan ve tabi ki sığınacak hiçbir şeyi olmayan yüreği ve bedeni yaralı babaları düşünüp,
“Acı duyabiliyorsan canlısın, başkalarının acısını duyabiliyorsan insansın” öğretisini hatırlayıp, dudaklarımıza, yüzümüze ve içimize bir anlık bile olsa acı vermiyorsa GAZZE, hislerimiz ölmüştür.
Sadece ecel öldürmez insanı. Bazen gidenler, bazen görmeyenler ve bazen de susanlar öldürür. Sadece beden ölmez ki. Duygular ölür, düşünceler ölür ve umutlar ölür. Kim bilir belki de ağır ağır insanlık ölür.