UZAKTA BİR KÖY VARDI; “O KÖY BENİM KÖYÜM” DİYEBİLECEK MİYİZ?

Kuraklığın hüküm sürdüğü Anadolu coğrafyasında başka bir sorunda ortaya çıkmaya başladı. Bu tehlike kuraklıktan daha beter olacak çünkü kuruyacak, Tarım yapabileceğin ve de mezar taşının dikileceği toprağa bile sahip olamayacaksın, yıllardır sürdürülen yanlış tarım politikaları, coğrafi yerleşim politikaları, göç politikalar, siyasi politikaları yüzünden güzelim Anadolu hem çoraklaşıyor hem de yavaş yavaş ata topraklarımız elimizden kayıp gidiyor işgal ediliyor.

Çoğu insan zannediyor ki bir ülkenin işgal edilmesi sadece ordu ile topla tüfekle savaş ile yabancı güçler tarafından gerçekleştirilir. Oysa ki bu yöntemler kısa vade de olabilecek şeylerdir. Köylerin terk edilmesi nedeniyle  kısa vadede göremeyeceğin  hipnoz edilmiş gibi fark etmeden  elinden kayıp giden ata toprağın, geçmişin olabileceği kimsenin aklına gelmiyor zaman seni hissettirmeden sürüklüyor  yerinden yurdundan doğduğu toprakları terk etmesi azınlık duruma düşmesi bir zamanlar, toprak sahibi iken mülteci  durumuna düşmek uzun vadede sindire sindire çaktırmadan olacak kötü senaryolar. Ve vatan eskisi gibi silahımızı kuşanıp kılıcımızı elimize alarak cepheden cepheye koşarak, hendekler kazarak vatan korunmuyor artık.

Karaman’ın bir köyünde mesela Taşkale’de çiftçilik, çobanlık yapıyorsunuz, zor şartlar altında yaşıyorsunuz, yani sabah sıkma, akşamları ise bir gün sulu pilav bir gün diri pilav yiyerek hayatınızı sürdürüyorsunuz ve köyün nüfusu 1980’lerde yaklaşık 4500 vatandaş yaşamaktaydı ama  bu gün ise on on beş çoban onların çocukları da şehirde okula gitmekteler ve elli yaş üzere taş çatlasa 400 kişi yaşamakta ve de ayda bir iki kişi vefat ediyor gelir kaynakları sınırlı olduğu için üretim az, paylaşım fazla olmasından dolayı insanlar  çocuklarının geleceği için  çeşitli arayışlara girmek zorunda kaldılar; kırsal kesimde yaşayan insanlar çocuğum benim gibi kötü şartlarda yaşamasın rezil olmasın köyde değil şehirlerde büyüsün evi arabası olsun dünya yüzü görsün okusun adam olsun diye çabalıyor. Hiç düşünmüyoruz, bu terk ettiğimiz topraklarda kimler yaşayacak. Şu anda bile ülkemizin en uçra köşelerinde bile kim olduğunu dahi bilmediğimiz insanlar tarım alanlarında çiftçilik, çobanlık, hayvan besiciliği yapmaktadır, terk edilmiş topraklar gelecek dedenizin babanızın size bıraktığı toprakları evleri köyleri tek tek satın alarak yerleşecek verimsiz beş kuruş etmez dediğiniz toprağınız elinizden alınacak zaten yaşlanmış köy halkı bir zaman sonra yaşamını yitirdiğinde sana artık geçmiş olsun derler.

Köyün ağlıyor ve arkandan sesleniyor; Doğduğunuz yer burası doğup büyüdüğün geri dönün  çocukluk anılarınıza, ne isterseniz vereyim yeter ki dönüp gelin. Köyün hali dört mevsim, hep sonbahar… Ne gelen var ne giden, kuşlar  uçmuyor, pamuk tarlalarına benzeyen bulutlar bile gelmiyor artık. Kurmuş dal gibiyim ha kırıldım ha kırılacak haldeyim. Unutma ki anıların, senin ve benim  varlığımla yaşayacak. Doğduğun yerdeki havaya, ağaçlara, toprağa ıssız kalmış sokaklara vefa borcun, can borcun var.

Dönüp bakmaz isen köyüne havasını sormasan hatırını öldüğünde üstüne toprak atacak köylün ve seni örtecek toprak kalmayacak.

Gurbette geçmişine dalıyor düşünen insan, özlem duyuyor; Doğduğu o yerin sadece bir toprak parçası ve duvarları kerpiç evden ibaret değildir, orası doğduğun yerdir.

Harabeye dönmüş binalar, sokağından çocuk sesi duyulmayan, hayallerinin geride kaldığı bir yerdir köyün unutma; Gözünü açtığın, ilk ağladığın, ınga dediğin, emeklediğin, lastik keliklerle arabacılık oynadığın, çocukluğunun geçtiği, atalarının mezarının bulunduğu, geride kalan anıların baban, annen hatta  yavuklunu bıraktığın yerdir köyün  bu gün belki bu duygulara sahip  olmayacaksın dünya nimetlerinden elini çektiğinde yani öbür tarafı düşündüğünde beni nereye defnedecekler diye de düşünürsün, beni dedemin, annemin  babamın  yanına defnedin diyeceksin, ama senin köyün olmayacak artık veya o köy seni kabul etmeyecek çünkü sen onu terk ettin arkana bile bakmadan.