Bu millet, kendine dayatılanı reddedenlerin, hesapları bozanların yurdudur. Onlar sandılar ki önümüze çizilen sınırları kabul edeceğiz, sandılar ki bize sunulan seçeneklerden birini seçeceğiz. Ancak yanıldılar. Tarih, bu topraklarda dayatılan her senaryonun bozulduğunu defalarca yazdı.
Bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sorunlar yalnızca dış güçlerin hamleleriyle açıklanamaz. Elbette, tarih boyunca bu topraklar üzerinde hesap yapanlar eksik olmadı. Ancak asıl mesele, içerideki yanlış politikalarla, yönetimdeki basiretsizlikle, adaleti araçsallaştıranlarla yüzleşme cesareti gösterilip gösterilmeyeceğidir. Ülkenin ekonomik bağımsızlığı tehdit altındayken, krizlerin faturasını yalnızca küresel dengelere bağlayanlar, kendi sorumluluklarını gizlemeye çalışıyor. 100 yıl önce Osmanlı’yı borç batağına sürükleyen Düyun-u Umumiye, bugün farklı yöntemlerle karşımızda. O dönem, maliyesi yabancıların eline geçen bir devlet nasıl çöküşe sürüklendiyse, bugün de üretimi baltalayan, dış borca mahkûm eden politikalarla benzer bir süreç yaşanıyor. IMF’siz bir Türkiye mümkün mü? Elbette mümkün. Ancak bu bağımsızlık, içerideki ve dışarıdaki belli odakların çıkarına ters düşüyor.
Tarihin tozlu sayfalarına baktığımızda, çöküş dönemlerinde hep benzer figürler ortaya çıkmıştır. Dün Osmanlı’nın sonunu getirenler yalnızca dış baskılar değildi; içeride işbirliği yapanlar, halka rağmen karar verenlerdi. Bugün de aynı anlayış, farklı maskelerle karşımızda. Krizlerin sorumluluğunu gizleyenler, yönetim hatalarını örtbas edenler, milleti korku ile sindirmeye çalışanlar… Dün mandacılığı kurtuluş olarak görenler vardı, bugün ise ekonomik esareti ve siyasi bağımlılığı "zorunluluk" diye pazarlayanlar var.
Oysa asıl soru şu: Neden krizlerin bedelini hep halk ödüyor?
Ancak unutulmamalı ki her senaryonun bir karşı hamlesi vardır. Mondros’tan sonra Kuvayı Milliye nasıl sahneye çıktıysa, bugün de yeni bir direniş ruhu doğmak zorundadır. Artık savaşlar cephelerde değil; bilgiyle, algılarla, ekonomik araçlarla, medya operasyonlarıyla veriliyor. Toprakları ele geçirmeden önce, zihinleri teslim almak istiyorlar. İşte tam da bu yüzden, özgür düşünce hedef alınıyor. Medya tekelleşiyor, eleştiren sesler susturuluyor, korku iklimi yaratılarak halkın iradesi felç edilmek isteniyor. Çünkü gerçeklerin ortaya çıkması, bazıları için en büyük tehdittir.
Ama unuttukları bir şey var; bu milletin iradesi teslim alınamaz. Osmanlı çökerken "Artık bitti" diyenler vardı, ama Sakarya’da, Dumlupınar’da, İzmir’in dağlarında ne olduğunu unuttular. Bugün de ekonomik krizlerle, hukuksuzlukla, baskıyla halkı boyun eğmeye zorlayanlar büyük bir yanılgı içinde. Çünkü bu toprakların mayasında teslimiyet yok.
Önümüzde kritik bir eşik var. Artık mesele “Kim yapacak?” değil, mesele “Ne zaman harekete geçeceğiz?” Ve o vakit, sandıklarından çok daha yakın.