Vefa

Ben bir görmezim, elinde baston!  Benim için geceyle gündüzün  farkı yok sandınız, öyle mi? Nasıl olmaz geceyle  gündüzün farkı dostlarım?  Gündüzlerde hareket vardır,  insanlar çalışır,  gece ise ben kendimi dinlerim sessizliğin sesini,  kabuğuna çekilen mahlukatla beraber.  Benim için rüya yoktur sandınız öyle mi? Nasıl olmaz rüya dostlarım,  rüya nasıl olmaz? Rüyayı yalnız  görüntüdür mü sandınız?  Ellerimin  işitişlerini  umutları,  korkuları  rüyada yaşarım ben,  tıpkı  uyanıkken ki gibi.  Gözle görmeden  bahar nasıl yaşanır öyle mi?  Nasıl yaşanmasın ki bahar dostlarım,  çiçeklerin kokusu gözlemi görülür?  Kuşların cıvıltısı gözlemi işitilir?  Nisan yağmurunun zevkini  gözle mi tadarsınız?  Siz,  gözlerinizle mi hissedersiniz ferahlığı? Rüzgara binmiş sevgileri yürek hisseder dostlarım.
Kabus görür müsünüz hiç? Elbette görürsünüzdür. Bende kâbus görürdüm geceleri. Düşümde ya kendimi memur olmuş evrak yaptırırken görürdüm; ya da bir fabrika sahibinden canhıraş feryatlarla iş dilenirken. Düz lise mezunu olduğumdan hiçbir yere tutunamadım. Aslında şehrimiz fabrika kenti olmasına rağmen genelde; özel sektör işe yarayabilecek, getir götür yapabilecek engellileri tercih ederler. Hem görme engelliydim! Hem evli, hem de işsizdim. Bana en çok evde hanımla beraber akşama kadar oturmak koyardı. Gündüz bu sancının ızdırabını çekerken; geceleyinde işe alınma kabusları görürdüm. Bir gece düşümde Sayın Cumhur başkanını bile gördüm. Her gördüğüm düşte ızdırabımı haykırdığımı görür! Birden uyanıverirdim sonsuz bir boşluğa! Sonsuz bir hiçliğe. Bir gün yeni memur olmuş bir görme engelli arkadaşı iş yerinde ziyarete gittim. Arkadaş koltuğunda kaykıldı ve yıllarca unutamadığım şu sözleri söyleyiverdi korkunç bir rahatlıkla: iyi sabretmişim gardaş evde oturduğum günlere. Arkadaşın bu sözleri adeta bir film jeneriği gibi çaktı beynime beynime! Ya ben nasıl sabredebiliyordum oturmaya evde. Her yerde korkunç bir dışlanmışlık hissederdim. Hiç bir yerde duramaz; toplum içine giresim gelmezdi. Yarına dair hiç bir hedefim yoktu! Günü kurtarmaktı derdim. Birilerinin aklına gelsem yada bir mevlit filan çıksad a evden çıkabilsem diye bekler dururdum. Derken; oğlum, ciğer parem geldi dünyaya. Artık yüküm katbekat artmıştı! İşsiz, güçsüz bir babaya nasıl bir gözle bakacaktı benim oğlum. Ona iyi bir gelecek sunamamanın ızdırabı nasıl yakacaktı canımı kim bilir. Bir gün ana okulunda sormuşlar: veyis talha! Baban ne iş yapar? Diye. Ciğer parem: arada sırada kuran okumaya gider! Demiş o gülleri bile ağlatan masumiyetiyle. Yıl 2019: yerel seçimden takriben 3,4 ay sonraydı galiba. Anamla ismet paşada; dondurmacıların  orada yürüyorduk. Anam: belediye başkanı burda! Gonuşurmun bir? Dedi garip bir heyecanla. Ben: ana! Hele bir dur! Etrafı kalabalıktır! Dur bakalım; konuşurmu bizimle? Dedim. Belediye başkanı deyince aklıma; banker bilo filmindeki belediye reyisi sahnesi gelir nedense. Anam kalabalığı yara yara beni belediye başkanımız Sayın Savaş Kalaycının yanına yaklaştırdı.  Başkanım benim durumumu fark eder etmez etrafındaki kalabalığa rağmen beni öyle bir bağrına bastı ki!  Vallahi kafamı adeta gömdü bağrına. Tevazunun böylesini hiç tatmamıştım ömrümde. Anam: başkanım! Ha benim oğlana bir iş versen? Dedi. Başkanım: abla! Belediye kadroları dolu amma siz yinede bayram sonu bir uğrayın belediyeyede dışardan bir iş ayarlamaya çalışalım! Dedi. Ben bu tevazunun verdiği mesruriyetle ayrıldım savaş başkanımın yanından.  Bayram sonu belediyeye filanda gitmedim tabi. Elimi attığım her dalın kırılması beni öylesine yıpratmıştı ki. Savaş kalaycı başkanımında beni unutup gideceğini sanmıştım. Kara gün bende kararıp kalmıştı sanki. İşin kötüsü; bu dışlanmışlık hissiyatı ile kendime olan saygımıda yitirmeye başlamıştım. Hayattaki tek tesellim; allahın kitabına sarılmak! Ayet ayet hüznümü haykırmaktı. Tarih 22 kasım 2022yi işaretliyordu. Sıradan; basbayağı bir güne daha uyandım. Öyle vakti telefonum çaldı. Telefonun ucundaki kalın ses beni saat 13 30da ongun aşye davet ediyordu. Niçin çağırıyorlardı ki beni? Gittim. Beni çağıran yetkili: sizi düşünen bir başkanınız var! Ona çok dua edin! Şu evraklarıda bir yaptırın! Dedi. Ne diyeceğimi, nasıl bir karşılık vereceğimi bilemedim. Yoksa yinemi düş görüyordum? Hiç bir başvurum olmadığı halde birden bire hayallerimi elime vermişlerdi.  28 kasım 2022 günü hayata yeniden doğdum. Her sabah evden çıkıp gidecek bir kapım var. Beraber çalıştığımız bir yusuf kardeşimiz var davm sendromlu. Bir gün anlatıyor: bir gün! Diyor! Savaş kalaycı başkanımı gördüm! Dedim ki: başkanım! Bana bir iş verin! Benim annem babam ölse ya bana kim bakar! Dedim! Diyor yusuf. Savaş kalaycı başkanım duyarsız kalmamış bu masum çığlığa. Yine yemekhanemizde bir yetim celalimiz var ki; yemekhanedeki ablalara bir anne deyişi var ki! O masumiyetin ifaade ettiği değeri hiç bir makam karşılayamaz. Savaş kalaycı başkanımı mazlumların duası, biz engellilerin ümidi ayakta tutuyor. Bu gün toplumda bir yerimiz varsa, her sabah sığınacak bir kapımız varsa, yarınlara dair bir ümidimiz varsa; biz hepsini savaş kalaycı başkanıma borçluyuz. Ona olan vefamız sonsuz! Ona olan vefamız namütenahidir. Rabbim ona zeval vermesin! Onu başımızdan eksik eylemesin. Tekrar uçurumlara, tekrar umutsuz günlere , evde oturup kapılardan baktığım günlere dönmekten rabbime sığınırım. Başkanım: mazlumların, yetimlerin, engellilerin duası sizinle. İlahi ya rab! Duamızı kabul eyle! Ahımızı yere düşürme! Amiin. Öyle ya hafız: kara gün hep kararıp kalmaz ya.