Yalan gurbet sürgününde düştü bir yaprak daha,
Düşen her yaprak bir gün daha eksiltti ömürden,
Saçlara ak, gözlerde yaş bıraktı, kalpteyse acı,
Yalan gurbet sürgününde dertlerin yok ilacı.
Vuslat başka bahara kaldı, karlar yağdı ömür bahçesine,
Sevdalar hazanlarda yitirildi, dostlarla ayrı düştü yollar,
Kara toprak oldu, ana baba, amca, dayı, tüm sevdikler,
Yalan gurbet sürgününde yalan oldu yaşanan dünler.
Yalan gurbet sürgününde harcandı şu kısa ömür,
Hazan rüzgârlarında kaybedildi şu yitik sevdalar,
Bayramlar buruk, gönüller hüzünlü gurbet acı,
Yalan gurbet sürgününde, her gün oldu yabancı.
İnsan doğup büyüdüğü, tozlu yollarında hatıralarını verdiği toprağından, iş uğruna, ekmek uğruna ayrıldı. Ve adına gurbet denen yeni yerleri vatan bilip yaşamaya çalıştı. Ve zamanla alıştı gurbetin havasına suyuna. Dostlarla ayrı geçti yıllar, çocuklar büyüdü, gençler olgunlaştı, velhasıl her şey değişime uğradı akıp giden zamanda. Dostlardan ayrı geçen günlerde üstüne bir de yaşam kavgası unutturdu en tatlı hatıraları. Belki bir bayramda yahut bir cenaze töreninde buluşur oldu dostlar. Ama ne o eski şevk ne de o sıcaklık kaldı kalplerde. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur misali, kayboldu dostlarla o eski heyecan ve o eski şevk. Akrabalıklar yavaş yavaş can çekişir oldu gurbette. Gurbet çok şeyi alıp götürdü içinden bizlerin.
Daha dün el ele, gönül gönüle! Oyunlarımızı, zamanımızı ve dahi ekmeğimizi paylaştığımız sokaklar; ne kadarda sessiz kaldı bugün. Sokaklar mı değişti yoksa insanlar mı, derken gördüm ki; sokaklarda değişmiş, tıpkı insanlar gibi. Bugün sokaklarda tanımadığımız bir yabancılık hüküm sürmekte. Sanki buralarda hiç yaşanmamış acı tatlı hatıralar. Sanki hiç yaşamamış gibi bir gariplik var üzerimizde.
Gurbet sokakları da yalnızlaştırıyor zamanla dedim içimden. Bayramlarda eski tadında değil gurbet elinde. Boynu bükük yetim misali mahzunlaşmış bayramlar! Bir başka kırılgan olmuş bugünlerde yüreğim. Hani bir zamanlar çocukluğumda yaşanan o tatlı telaş yok artık bayramlarda. Avlulu evlerin yerini alan apartmanlarda gönüller daralmış, çocuklar mahzunlaşmış, körelen duygular gözleri karartmış. Gece sevgiye değil, yalnızlığa, garipliğe kucak açmış. Ne o kış günlerinin dostlukları kalmış ne de edilen sohbetlerin samimiyeti kalmış odalarda. Odalar da yalnızlaşırmış, tıpkı bizler gibi. Koltuklar tozlanmış, kapı paslanmış, gönüller kendi iç dünyasına kapanmış. Tıpkı bizler gibi evlerimize de hazan uğramış.
Daha dün el ele, gönül gönüle! Oyunlarımızı, zamanımızı ve dahi ekmeğimizi paylaştığımız sokaklar; ne kadarda sessiz kaldı bugün. Sokaklar mı değişti yoksa insanlar mı, derken gördüm ki; sokaklarda değişmiş, tıpkı insanlar gibi. Bugün sokaklarda tanımadığımız bir yabancılık hüküm sürmekte. Sanki buralarda hiç yaşanmamış acı tatlı hatıralar. Sanki hiç yaşamamış gibi bir gariplik var üzerimizde.
Gurbet sokakları da yalnızlaştırıyor zamanla dedim içimden. Bayramlarda eski tadında değil gurbet elinde. Boynu bükük yetim misali mahzunlaşmış bayramlar! Bir başka kırılgan olmuş bugünlerde yüreğim. Hani bir zamanlar çocukluğumda yaşanan o tatlı telaş yok artık bayramlarda. Avlulu evlerin yerini alan apartmanlarda gönüller daralmış, çocuklar mahzunlaşmış, körelen duygular gözleri karartmış. Gece sevgiye değil, yalnızlığa, garipliğe kucak açmış. Ne o kış günlerinin dostlukları kalmış ne de edilen sohbetlerin samimiyeti kalmış odalarda. Odalar da yalnızlaşırmış, tıpkı bizler gibi. Koltuklar tozlanmış, kapı paslanmış, gönüller kendi iç dünyasına kapanmış. Tıpkı bizler gibi evlerimize de hazan uğramış.
Geçim derdinde ki insan ne dost bilir olmuş, ne de bayramın o tatlı heyecanını. Sohbetler, ziyaretler bir telefonun sesinin ucunda düğümlenmiş. Bir mesajla her şey halledilir olmuş. Gurbet mektupları, kartpostalları da bugünlerde yazılmaz olmuş. Bir telefon sesiyle duyulur olmuş acı haberler. Hani komşumuz Adil Amca vardı ya, hani uzun zamandır hastaydı ya! Diye başlayan sözlerle alınır olmuş acı haberler. Cenazesine bile yetişmeden ayrılır olmuş kalpler. İnsanın içi burkuluyor, yüreğinden gözlerine doğru yaşlar süzülüyor yaşananlara. Yanında olamadan yitirilen dostların ardından, gözlerde vuslat, kalplerde hasret ve insanın damarlarına kadar işleyen koca bir acı kalır olmuş. Tıpkı hazan yaprağı misali şu zalim gurbet dostları ayırır olmuş. Ağlamak, sızlanmak boş bir haykırış aslında. Gerçek olansa artık kavuşmak dostlarla hayallerde kaldı. Artık onlar yaşıyor soluk fotoğraflarda.
Ah gurbet, zalim gurbet! Dünyada ne kadar çile varsa yüklüyorsun bizlere. Bu kendini dahi taşmaktan aciz olan bu beden, taşır mı zannediyorsun bunca acıyı. Bir daha nerede ve ne zaman kavuşacak o sıcak yürekler. Yine yaşanacak mı o tatlı sohbetler bilinmez! Amca, dayı, yenge, teyze, baba… Ne varsa ayırdı gurbet bizi bizden. Gözlerde mahşeri bir hasret bırakarak söktü aldı dostları içimizden.
Boşuna adına dememişler ah gurbet, zalim gurbet diye. Boşuna yazılmamış onca yanık türküler hep gurbet gurbet diye. Hep derler ya! ”Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde.” Evet, doğrusu buya, gurbet kapanmayan bir yara gibi içimize yerleşmiş. Paslı bir hançer gibi yüreğimize saplanıp, kangren etmiş duygularımızı. Ne kadar mutlu görünsek te; gurbet değişmez bir hüzün bırakmış içimizde. İşte o gurbet değil mi, insanın en çaresiz zamanlarında, ta sol yanından yaralayan ve kalplerde dinmeyen sızı bırakan gurbet. Bil ki! Bu yüzdendir mahzunluğumuz. Bu yüzden yanık söylenir hep gurbet türküleri.
“
Bu gurbet diyarında bize tek dost olan Rabbim! Bizleri sensizliğin gurbetine atma. Bizleri dostluğundan geri bırakma.”
Gurbet gecelerinde alır, dostları zaman,
Gurbet gecelerinde siner yalnızlık yüreklere,
Gurbet kuşudur ağlar yürek, gurbet ufuklarında.
Gurbette efkârlıdır başlar, acıyor ya kalbin sol yanı,
Gurbette öksüzdür duygular, mahzundur sevgi aşı,
Gurbet bayramlarında dökülür, çaresizce gözyaşı,
Gurbet dert olur yağar ağır ağır, gurbet akşamlarında.
ERDAL DEMİR