YUNUSCA

Yunus Emre (M.1238–1320) yılları arasında yaşadığı söylenir. Risaletü’n-Nushiyye  ( Öğütler Nüshası ) adlı eserini H.707(m.1308) yılında yazmıştır. Diğer divanları: Fatih Nüshası, Nur’u-Osmaniye Nüshası, Yahya Efendi Nüshası, Karaman Nüshası, Balıkesir Nüshası, Niyazi Mısri Nüshası ve Bursa Nüshasıdır. Bu dönem Selçukluların sonu ve Osman Gazi’nin dönemleridir. Yunus Emre’nin şiirleri de bunu doğrular niteliktedir. Şair dönemin önemli velilerinden Mevlana Celaleddin, Ahmet Fakih, Geyikli Baba ve Seydi Balum’dan çağdaşları olarak bahseder. Türkiye’nin pek çok yerinde mezarının olduğu iddia edilir bunlardan biride 1350 yılında yapılmış olan Karaman’daki Yunus Emre Camii avlusudur.


1–8 Mayıs Yunus Emre Sevgi ve Kültür Haftası ilan edilmiştir. Bu yazıyı bu tarihlerde yazmak istemedim çünkü gönlü Allah aşkıyla yanarak insanları sevmeye, insanları sevgide birleştirip Hakk’ın sevgisine ermeye adanmış bir ömre bir haftalık zaman biçemedim. Bu hafta Yunus Emre Sevgi ve Kültür Haftası deyip geçemedim. O’nun, uğruna divane olduğu, yanıp kavrulduğu, Mevla’nın aşkına talipse bu can değil bir hafta, değil bir ömür bin ömrüm olsa geçemem Yunusça sevdamdan, Yunusça sevdiğim Mevlam’dan…


Yunus Emre Hak aşığı, halk şairi, gönül dostu, sevgi insani, deyim yerindeyse Allah adamı bir derviş, bir aydındı. Hayatını maşukuna aşkını ispata adamış, sevdası engin bir kul. Gönül kırmamayı öğütleyerek sevgiyi düstur edinmiştir. Gönlü derin devletidir O’nun; sevgisinin doruk noktası da gönül tahtıdır. O’da bu tahta hiç bir mekâna sığmayıp kendine iman eden kulunun gönlüne sığdığını söyleyen Yüce Yaradanımız Allah’ımızı ( CC )yani bu tahta en layık olan varlığı koymuştur. Yunus’un yüreği çarptıkça Allah’ın sevgisi daha canlanmış, boy atmış; aşk ateşi yangın yerine çevirmiştir Yunus’u. Bu yangın büyümüş, büyümüş, büyümüştür. Ve yanık yüreklerin kokusu, sıcaklığı, ateşi taaa o günlerden, günümüze değin gelmiş.  Rabbim bu kokuyu alanlardan, bu aşkla yananlardan, bu sıcaklıkla tutuşan canlardan, yüreklerden eylesin bizleri de inşallah! Biz de ilahi aşk ateşinin meşalesini yarınlara, yüreğimizle tüm benliğimizle taşıyanlardan olalım Rabbimizin izniyle inşallah! Korlaşsın kalplerimiz, yansın tüm hücrelerimiz, yansın bedenimiz; yansın ki eriyip aksın Mevla’ya. Ve ilahi aşkla eriyip lav olan bedenimiz O’nun sevgisiyle, rızasıyla şekillensin yeni baştan Züleyha’ca, Yusuf’ça, Yunusça…
Gönlüm düştü bu sevdaya        
Gel gör beni aşk neyledi
Başımı verdim kavgaya
Gel gör beni aşk neyledi
Ben yürürüm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne akilim ne divane
Gel gör beni aşk neyledi
Mecnun oluben yürürüm
Dostu düşümde görürüm
Uyanır melül olurum
Gel gör beni aşk neyledi
Aşkın beni mest eyledi
Aldı gönküm hasteyledi
Öldürmeğe kast eyledi
Gel gör beni aşk neyledi
Gâh eserim yeller gibi
Gâh tozarım yollar gibi
Gâh akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi
Akan sulayın çağlarım
Dertli yüreğim dağlarım
Yârim için ben ağlarım
Gel gör beni aşk neyledi
Benzim sarı, gözlerim yaş
Bağrım pare, ciğerim baş
Halden bilen dertli kardaş
Gel gör beni aşk neyledi
Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yâreyim
Dost elinden avareyim
Gel gör beni aşk neyledi

 “Din tamam olunca başlar muhabbet “diyen Yunus’u ve sevdalandığını, Yunusça bir muhabbetle sevmek ne mübarektir. Bu muhabbetle birleştirdi Yunus, yanık gönüllerini Anadolu insaninin ve insanlığın. Tutuşturdu yürekleri ve elleri. Yaratılanı hoş gördü; Yaradan’dan ötürü.

Kar yağmış yüreklerin dünyaya açılan penceresi, kırç tutmuş gözlerle bakan donuk bakışların sahibi olan biri, kırağı yağmış elleriyle hangi elleri tutabilir sızlatmadan, hangi yürekleri ısıtabilir tüm donmuşluguyla???  Ne anlar insandan, insanlıktan kalıplaşmış bir buz olmaktan başka. Ne anlar sıcak insancıl ilişkilerden; ne anlar sıcacık sevecen bakışlardan; ne anlar sıcak sempatik gülümseyişlerden Yunus’un ask ateşiyle yanmadıkça, Yunusça sevmedikçe, Yunusça bakıp, O’nun ask ateşiyle kızgın lavların dağları deldiği gibi buz kalıbı gibi katılaşmış gönülleri delip;  bu gönüllere akmadıkça; Yunusça sevdalanmadıkça, söyler misiniz ne anlar kaskatı kesilmiş buz gibi haliyle yaşamaktan, yaşamak için belli bir sıcaklık gerekmesine rağmen. Ne anlar hayattan, Yaradan olan Allah’a ( CC ) kul olup Yunusça yasamadıkça! Ölüm bunlar için bir sondur;  bunlar ölümden bile bir şey anlamazken, hayattan ne anlasınlar. Sormayın bana o zaman bunlar ne anlar diye. Ne ben onları anlarım ne de onlar beni; Yunus’u anlamadıkça, hayati sevmedikçe, yanmadıkça Yunusça!