Kaktüs merakı olan ve evinde çeşit çeşit kaktüs yetiştiren Nazan Hanım’ın ayrıca bu kaktüsleri paylaştığı, bakım tüyoları verdiği ve satışını yaptığı ‘Kaktüs Kafee’ isimli bir hesabı var.
Aslen Konyalı olan Nazan Küçük, evlendikten sonra eşinin işi sebebiyle Karaman’a yerleşmiş. Burada 1 yıl okul öncesi öğretmenliği yapan Nazan Hanım, eşinin ‘İhtiyacın mı var çalışıyorsun. Evde kendi çocuklarınla ilgilen’ demesi üzerine işten ayrılarak ev hanımlığına dönmüş. Şehrin ileri gelenleriyle birçok gün grubu olan Nazan Hanım, bu durumu sorgulamaya başlamış… Uzun yıllar ev hanımlığı yaparak adeta ‘Kurulu saat gibi geçiyordu günlerim’ diyen Nazan Hanım bir sabah uyandığında isyan bayraklarını çekerek, ‘Artık istediğim şeyi yapacağım, insanlara, canlılara faydalı olacağım’ diyerek kolları sıvamış. Şehirde gönüllülük esasıyla çalışan birçok dernek, vakıf ve kuruluşa üye olan Nazan Hanım, eşinin ‘Sosyal işler mi ben mi?’ baskısına yenilmeden dik durarak, sosyal sorumluluk işlerinden vazgeçmemiş… Toplum yararına işler yürüten Nazan Hanım, güler yüzü, nezaketi ve özverili çalışmasıyla çevresinde dikkatleri üzerine topluyor…
‘EN BÜYÜK PİŞMANLIĞIM ÖĞRETMENLİĞİ BIRAKMAK’
Evlendikten sonra Karaman’da kısa bir süre okul öncesi öğretmenliği yapan Nazan Hanım, eşinin zoruyla işini bırakmış. Nazan Hanım ‘En büyük pişmanlığım’ dediği olayı şu şekilde anlatıyor:
“Aslen Konyalıyım. Annem ev hanımı babam esnaftı. 3 çocuklu bir ailenin en büyüğüyüm. Meslek Lisesi Çocuk Gelişimi Bölümü mezunuyum. Benim zamanımda bu bölümü okuyanlar direk öğretmen olarak çalışabiliyordu. Evlenip bir süre sonra eşimin işi nedeniyle Karaman’a yerleştik. O dönem ben de Karaman’da 1 yıl okul öncesi öğretmenliği yaptım. Eşimin zoruyla severek yaptığım işimi bırakmak zorunda kaldım. Bana ‘İhtiyacın mı var çalışıyorsun’ dedi. Evet maddi bir ihtiyacım yoktu. Ama üretmek, faydalı şeyler yapma isteği insanın içinde hep var olan bir şey. O hissin maddi bir karşılığı yok. Arkadaşlarım şimdi hala öğretmenlik yapıyor. Sistem değiştiği için ben yapamıyorum ama en büyük pişmanlığın ne diye sorsalar ‘Öğretmenliği bırakmak’ derim.”
SANAL KAKTÜS KAFE
Nazan Hanım, eşi işe, çocukları okula gidip evde yalnız kalınca kaktüs yetiştirmeye yönelmiş. Ciddi bir emekle kaktüsle ilgilenen Nazan Hanım, önceleri çevresine eşine dostuna bunları hediye etmiş… Gittiği şehirlerde yeni kaktüs kökleri alarak evinde çoğaltmış, oğlunun yönlendirmesiyle de sosyal medyada ‘Kaktüs Kafe’ isimli bir hesap açarak satış yapmaya başlamış:
“Karaman’a geldiğimde çok yalnızdım. Kimseyi tanımıyorum. Şehri tanımıyorum. Günlük rutin hayatım devam ederken, bir şeyler yapmak istedim. Oldum olası kaktüs severim.. Bunları yetiştirmeye, çoğaltmaya yöneldim. Eşim işe çocuklarım okula gidince akşama kadar onlarla ilgilendim. Gittiğim yerlerden yeni kökler yeni cinsler buldum getirdim. Onları çoğalttım. Hepsi çocuğum gibi, yoldaşım gibi oldu. İlk zamanlar dikenleri battığında şişip yara yapıyordu. Ama hani derler ya gülü seven dikenine katlanır diye. Gönülden bağlandığım için bir süre sonra dikenleri de batmamaya başladı. Çıplak elle ilgileniyorum hepsiyle. Çevremdekiler çok beğendiler. Her gelen hediye istedi. Hediye ediyordum. Bir gün oğlum ‘Anne sen bu kadar emek veriyorsun. Sosyal medyadan satış yapabilirsin’ dedi ve bir sosyal medya hesabı açtı bana. Adı ‘Kaktüs kafe’. Buradan hem kaktüs yetişmeye yönelik yıllarca edindiğim tecrübelerimden yola çıkarak tüyolar veriyorum. Hem benim gibi kaktüs severlerle büyüyen, çiçek açan kaktüslerimi paylaşıyorum. Ki beni en iyi çiçekseverler anlar. Minik bir çiçek açması baharlar verir insana. İçi sevinç dolar… Hem de ufak tefek satışlar yapıyorum. İnsanın kendi parasını kazanması bambaşka bir şey. Evet çok az bir miktar ve sürekli değil. Ama o his bambaşka. Bazen verdiğim kaktüslerin bol güneş alan yere koydukları halde öldüğünü söylüyorlar. Ben bunu sevgiye bağlıyorum. Onu bir süs eşyası gibi kullanıyorlar. Onlarla konuşmak lazım, sevmek lazım. Ben öyle yapıyorum. Onlarla konuşuyorum, dertleşiyorum. ”
BİR SABAH UYANDIM VE DEDİM Kİ ‘SEN NE YAPIYORSUN?’
Uzun yılla belli bir rutinde yaşayan Nazan Hanım, bir sabah ani bir kararla yeni bir başlangıç yapmış:
“Evde uzun yıllar zamanım kurulu bir saat gibi geçti. Sabah uyan, kahvaltı hazırla, ev temizle, çamaşır, bulaşık… Ekstradan gün gruplarım vardı. Şehrin ileri gelenlerinin olduğu gün grupları… Onlar da hep bir rutin oldu benim için… Yıllarca böyle devam etti. Çocuklarım büyüdü iş sahibi oldu. En küçük kızım liseye gidiyor… Bir gün sabah uyandım ve dedim ki ‘Sen ne yapıyorsun?’, ‘Kendin için ne yaptım hayatta?’ ‘Ben bu rutini böyle devam ettirmeyeceğim. Ve o gün başladım sosyal sorumluluk projelerine. Tüm gün gruplarımı iptal ettim. Sokak hayvanlarını koruma dernekleriyle yerleşim yerlerinin dışında kalan yerlerde besleme yaptık. Engelli çocuklarla projeler yaptık. TEMA Başkan yardımcısı oldum. Orada da yoğun bir çalışma tempomuz var. Tamamen gönüllülük esasıyla çalışmalar yapıyorum. Bazen çevremden bana ‘sen deli misin?’ diyorlar. Hiçbir maddi karşılığı olmayan işler yaptığım için. Deli değilim. Vicdan sahibi, duyarlı bir insanım. Bir kere bu işlerde var olsalar ancak öyle ne demek istediğimi anlarlar.”
“DUYARLI OLMAK ZORUNDAYIZ”
Sokak Hayvanları Gönüllüleri Topluluğu’na üye olan Nazan Hanım, şunları söyledi:
“Sokak Hayvanları Gönüllüleri Topluluk Lideri Barış Çağlar öncülüğünde çalışmalar yapıyoruz. Tamamen gönüllük esasıyla çalışıyoruz. Topluluktaki diğer arkadaşlar benden daha çok aktifler ama ben de imkan ve zamanım ölçüsünde çalışmalara katılıyor ve destek oluyorum. Arabamın arkasında küçük kaplara böldüğüm kedi ve köpek mamaları var. Gittiğim her yerdeki sokak hayvanlarını besliyorum. Hayvan sahiplenecek olanlara bilinçlendirme çalışmaları yapıyoruz. Çünkü bir heves hayvanları sahiplenip sonrasında sokağa bırakıyorlar. Bu hayvan sokakta açlıktan soğuktan ya ölüp ya da barınağa bırakılıyor. Barınakta sahiplenilmediği zaman bu hayvanlar uyutulma adı altında öldürülüyor… Dünya bir tek bizim değil. Bizle beraber tüm hayvan, tüm canlıların dünyası. Onlara karşı duyarlı olmak zorundayız. Kışın bu hayvanlar yemek bulmakta zorlanıyor. Kapımızın önüne su ve mama koymak zorundayız. ‘Benim yaptığımdan ne olur ki?’ diye düşünmemek lazım. Herkes küçük de olsa bir şeyler yapsa her şey çok güzel olur. Bunu onlara… Benim evimde çıtır isminde bir kızım var. Cins bir kedi. Bir petshop cins olduğu için doğurtup yavrularını satmış. Hastalanmış. Kediyi atacaktı. Ben sahiplendim. Baktık, ilaçlarını verdik çocuklarımla. İyileştirdik. Şimdi çok sağlıklı. Ben sahiplenmesem ne olacaktı kim bilir. Ben satın alınmalara çok karşıyım. Lütfen satın almayın, sahiplenin…”
“KENDİMİ İYİLİKLE BULDUM”
Engelli çocukların eğitim gördüğü bir merkezde okutmanlık da yapan Nazan Hanım, merkezin kapanmasıyla çok üzülmüş:
“Kızımı okulunda Ali Konuksever isimli bir hocamız vardı. Bana dedi ki, seni bir yere götüreceğim. Öğretmenliğe devam etmek isteyip edemediğimi de biliyordu. Beni Gönül Gözü Engelli Dinlenme Evi’ne götürdü. Dedi ki; ’Bu çocuklara okutmanlık yap.’ Tamam dedim ve başladım. Her gün kendi imkânlarımla gittim okutmanlık yaptım. Zamanla gelen çocuklarla aramızda bir sevgi bağı oldu. Oraya gitmek, hizmet etmek bana çok iyi geldi. Zaman zaman maddi imkânsızlık çeken ailelerle karşılaştım. Onları gocundurmadan kendi çevremden yardımlar toplayıp yardımda bulundum. Maddi yardımları ben almıyordum. Köprü oluşturuyordum onlar kendileri yapıyorlardı. Kıyafet, gıda gibi yardımlara yardımcı oluyordum. Orası bana çok iyi geldi. İyilik iyiliği doğurdu. Birilerine karşılıksız iyilik yapmak insana, insanın ruhuna çok iyi gelen bir şey. Ben yaptığım bu çalışmalarla kendimi buldum…”
“EV HALKI BENİ İŞİMLE PAYLAŞAMIYOR”
Günün büyük bir kısmını dışarda planladığı sosyal sorumluluk işleriyle geçiren Nazan Hanımı eşi ve çocukları yaptığı işten kıskanıyormuş:
“Şimdi bazen çevremde bu kadar yoğun tempo seni yormuyor mu? Diyorlar. İnanın yormuyor. Beni insanlar daha çok yoruyor. Yaptığım işlerle ben kendimi buluyorum. Herkesin mutluluk, motivasyon kaynağı farklı oluyor demek ki… Bu konularla ilgili olarak eşimle de çok tartıştık biz. Ben ev işi yapmıyorum, yardımcı arkadaş evimizde çok şükür. Eşim diyor ki sen yardımcı çalıştırıyorsun ama gidip başka yerlerde hizmet ediyorsun. Hiç gocunulacak bir durum değil. Çalışmalar sırasında çay servisi de yapıyorum. Bulaşık da yıkıyorum. Çocuk da bakıyorum… Kızım da arada nazlanıyor. Bize daha çok vakit ayır diye. Ev halkı yaptığım işleri kıskanıyor. Beni işimle paylaşamıyor.”
EV HANIMLARINA TAVSİYE: MUTLULUK İÇİMİZDE”
Uzun yıllar ev hanımlığı yapan Nazan Hanım, ev hanımlarına şu tavsiyelerde bulundu:
“Ben ev hanımlarına diyorum ki, mutlu olduğunuz şeyi yapın. El işi mi seviyorsunuz onu yapın. Üretin. Evde oturup kalmayın. Pişman olduğunuzda zaman geçmiş olabilir. Bazen hayatlarına dokunduğum kadınlardan ‘Keşke senin gibi olsaydık’ dönüşleri alıyorum. Olabilirler. Derneklere, topluluklara gitsinler. Yapılacak her alanda çok iş var. Ben neyle mutlu olduğumu bulduğumda, kendimi keşfettiğimde 47 yaşındaydım. Kendi kendime deneyerek buldum. El alem ne der. Çevrem ne der demeden arayıp bulsunlar. Mutluluk maddiyatla ölçülecek bir değer değil. Benim Allaha şükür her şeyim vardı ama mutlu değildim. Ama şimdi yaptığım işlerle çok mutluyum. Çiçeklerimin büyüdüğünü görmek, insanların hayatına dokunmak, iyilik yapmak… Bunlar benim hayatım ve mutluluğum. İnsan zamanla anlıyor ki; mutluluk eşte değil, çocukta değil, anne babada değil, abanın olması, paranın olması değil. Mutluluk kendi içimizde. Bizde.”