Gün geçmiyor ki yüreğimizi dağlayan bir acı yaşanmasın ülkemizde!

Üzülmekten yorulduk artık.

Hep gözyaşı… Hep gözyaşı…  

Doğrudur; doğmak kadar da ölmek doğanın gerçeğidir.

Ölümden kaçış yok!

Albert Camus, "Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın." demiş.

Kan davaları, namus cinayetleri, iş kazaları, trafik kazaları…

Bir de doğal afetler…

Ülkemizdeki ölüm çeşitleri…

16 yaşındaki Sıla Şentürk'ün nişanlısı tarafından bıçakla boğazının kesilerek öldürülmesi inanılır gibi değil.

Ne denilebilir…

Sözün bittiği yerdir.

Ülkemiz adına bir utançtır.

Çocuk yaşta bir kız çocuğunun ailesi tarafından evliliğe sürüklenmesi.

Nişanlısı tarafından boğazının kesilip öldürülmesi…

Bunun bir açıklaması yok…

Sıla bir çocuk…

“Bir kişi on sekizine kadar çocuktur.”

Yaşadığımız çağda olgunlaşma yaşı yirmi beş otuzdur.

Kolay büyümüyor çocuklar…

Hala anlamak istemiyoruz…

Çocukları kız erkek diye ayırıyoruz.

Kız çocuklarını koruyamıyoruz.

Onları ateşin içine atıyoruz.

Yeter!

Çocukların ölüm çığlıkları ülkeyi değil dünyayı sardı.

Değil ülke dünya ayağa kalktı.

Üzülmek, gözyaşı dökmek, üç beş gün sonra da unutmak…

Başka kadın ya da kız çocuğu cinayetlerine uyanmak…

Durdurma zamanıdır…

Yeter artık!