Abdullah Harmancı’yla Söyleştik

Abdullah Harmancı 1974 Konya doğumlu. Seni Ne İhtiyarlattı’yla birlikte 4 öykü kitabı var. Muhteris 2002-  Ertesi Dünya 2003 . Yerlere Ve Göklere 2007 de Türkiye Yazarlar Birliği tarafından ödüllendirilmiş bir kitap. 
"İnsan yerde yaşar ama göklerle çevrilidir." yargısını doğru çıkaracak şekilde, insanın yeryüzündeki varoluşsal konumuna paralel olarak, hayatı en "aşkın" ve en "süfli" boyutlarıyla kavramaya çalışan öyküler; aşkı, evliliği, ölümü, öldürümü, yaşadığımız hayatın kışkırtıcılığını, acımasızlığını, "kısa öykü" türünün imkânları çerçevesinde anlatmaya çalışıyor.’, (TYB Konya sayfasından alınmıştır.)


Öznur Dinler:
Seni Ne İhtiyarlattı’dan önceki kitabınız Yerlere Göklere 2007 de çıkmış. 2011’in son günlerinde Seni Ne İhtiyarlattı çıktı. Bu arada yayımlanan öyküleriniz de olmuş, en son 2009’u görüyoruz. Fakat üç sene bir şey yazmadım diyorsunuz. Bu uzun bir ara değil mi? Yazdınız da ortaya mı çıkarmadınız?
Abdullah Harmancı:2009’un Nisan ayında o zaman çalıştığım iş yerinden apar topar çıkıp bir öykü yazmıştım. Henüz bir yerlerde yayınlamadım. O öyküden sonra ilk defa işte geçtiğimiz günlerde bir öykü yazdım. İtibar Dergisi 5. sayısında yayımlandı. Yeni kitabın gelmesi heyecanıyla sanırım. Çok da sevindim.      

Ö.D.:
Yazmayı hayatında ekmek gibi, su gibi ihtiyaç haline getiriyor çoğu yazar. Yazmayınca sıkıntıya düşüyorlar. Siz bu sıkıntıyı yaşadınız mı?
A.H.:Evet, bu duyguyu yaşadığım oldu. Ama her zaman yaşadığımı söyleyemem. Başladığımdan beri hiçbir zaman okumaktan ve yazmaktan uzak kalmadım. Ama akademik çalışmalar oldukça zorluyor insanı. Makaleler, bildiriler, kitaplar… Bu tür çalışmalara odaklanıyorsunuz ve o zaman öyküyle aranız açılıyor. Ama akademik çalışmalar da bir tür üretimdir ve ben bu anlamda yazmaktan hiç mi hiç uzak kalmadım, diyebilirim. Ama hayır, ben öyküyü, şiiri önemsiyorum, diyorsanız, o anlamda bir şeyler ortaya koymakta zorlandığımı söyleyebilirim.  


Ö.D.:
Her yazının muhakkak ki bir çıkış noktası var. Seni Ne İhtiyarlattı? adlı kitaba başlık olan yazınızın çıkış noktası neydi?
A.H.:Bilmiyorum. Şöyle bir şey oldu da yazdım, diyemem. İnsanların tuğla biriktirerek ömürlerini harcadıklarını gördüm. Kuran’da çirkin bulunan bir fiil biriktirmek… Bir de tabii peygamberimizin ünlü hadisi var. Kendisini Hud suresinin ihtiyarlattığımı söylüyor. Pardon, şimdi hatırladım, Mustafa İslamoğlu hocanın internette tefsir videoları var. Bu videoların ilki ile sonuncusu arasında 16 sene geçmiş. İsteyen bakabilir. On altı senede öylesine ihtiyarlamış ki Mustafa Hoca. Neden? Kuran öğrenirken ve öğretirken… Kuran anlatırken ihtiyarlamış. Bu beni çok etkiledi. Maç izlerken yaşlananlar var. Futbol yorumu yaparken. Kumar oynarken. Dedikodu yaparken. Bunları düşündüm ve kendime sordum: “Seni Ne İhtiyarlattı?”     


Ö.D.:
Seni Ne İhtiyarlattı adlı öykü kitabınızı okurken sıcaklık hissediyor insan.  Öykülerinizdeki kahramanlar çok uzak değil bize, olaylar çok uzak değil. Tam da böyle düşünmüştüm hissetmiştim dedirtiyorsunuz. Bunun sebebi sizce ne?
A.H.:Anlatımımla ilgisi var. Kasmadan, dolaylamadan, dilediğim gibi anlatıyorum. İçerikle de ilgisi var. Gördüğüm, tanık olduğum kişileri, olayları anlatıyorum. Sebep bunlar olabilir.  


Ö.D.:
Edebiyatta eleştiri eksikliğini vurguluyorsunuz zaman zaman. Sizin öyküde en çok eleştirdiğiniz sorun nedir? Ya da bu sorunu ortaya çıkaranlar kimlerdir?
A.H.:Öykü diye değil de, edebiyat bağlamında düşünmemiz lazım. Eleştiri, yazarın bile bilmediği kimi gizemli noktaları ortaya koymalıdır. Yazarı eleştiriyi okuyunca kendi öyküsünün, şiirinin özelliklerini kavramalıdır. Edebiyat dünyasındaki sorunlardan biri, hatır gönül yazılarıdır. İş olsun diye yazılıyor. Editörleri mutlu etmek için. Derinliksiz. Emeksiz. Öte yandan, ideolojik sorunlar var. Taraf tutmalar var. Bizim çeteden değil, almayalım, var.   


Ö.D.:
Seni Ne İhtiyarlattı? iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm “Ötegeçe” öykülerinizi, ikinci bölüm “Silinmek” denemelerinizi kapsıyor. Öykü kitabında denemenin ne işi var, denildiğine dair duyumlar aldım, siz bu konuda ne diyorsunuz?
A.H.:İkinci bölümde yer alan denemeler, düşünsel ağırlıklı denemeler değil. Neredeyse öykü denebilecek denemeler. Kitabın içeriğiyle uyuşma sağlanmasaydı bunu yapmazdım. Birkaç senedir, düşünüyorum bunu. Ne yaptığımı çok iyi biliyorum. 


Ö.D.:
Seni Ne İhtiyarlattı? diye soruyorsunuz ya hani muhatabınıza, o melankolik havaya bürünüp saymaya başlıyoruz sanki sorulmasını beklermişiz gibi.  Ben ihtiyar mıyım, diyen çıkmadı henüz.  Benimsedik hemencecik. Peki ben size sorsam: İhtiyarladınız mı? Seni Ne ihtiyarlattı?
A.H.:Sorgulanmamış bir yaşam, gerçek bir yaşam olamaz. Ben kendime binlerce kez sordum. Kendimi sorguladım. Kendimden hiç memnun olmadım. Bu da bir şeydir. Memnuniyetsizlik de bir şeydir. 


Ö.D.:
Harmancı sadece öykü mü okur?  Öykü dışında neler okur?
A.H.:Sadece öykü okuyan birisi bir kere en başta kötü bir öykücüdür. Sade suya tirittir. Her şeyi okumak lazım. Nurettin Topçu okumak lazım ki Mustafa Kutlu olasınız. Ben son senelerde tarihe odaklandım. Belki moda oldu, beni de etkiledi. Bilemiyorum. Elbette edebi ürünler de okuyoruz. İşimiz bu. 


Ö.D.:
Edebiyatın önemli kollarından biri öykücülük. Siz de bu kolun önemli taşlarındansınız. Karaman’da edebiyattan kültürden bu alanda yapılacak çok şeyin olmadığından bahseder dururuz.  Fakat bu sene “Geleceğin Yazarları Yetişiyor” adı altında bir proje hayata geçirildi. Her şeyden önce bu tür etkinlikler İstanbul, Ankara gibi kültürel, sosyal açıdan hareketli şehirlerde yapılmaktayken bu projede yer almak ne gibi getirilerde bulundu size? 
A.H.:Ben çok değerli yazma ve okuma gönüllüleri ile tanıştım. Benim kazancım çok büyük. Gerçekten yazan, okuyan ama kendi köşelerinde olan kimi insanlar bir araya geldi, konuştuk, yazdık, okuduk… Vesile olanlara teşekkür etmek lazım. Konya’da olmayan bir yaratıcı yazarlık kursu Karaman’da var. 


Ö.D.:
Odanızdaki saatin ters olmasının sebebi ne?
A.H.:Dünyaya, hayata, çok düz bakar olduk. Bize verilen her şeyi sorgulamadan kabul ediyoruz. Kendi kavanozlarımıza gömüldük. Kendi hırslarımıza gömüldük. Her şeyi benimseyen, ona buna kafa sallayan, itiraz etmeyen, düşünmeyen, sormayan, araştırmayan insanlar… Belki de bir saat bizi korkutabilir. Neler oluyor, dedirtebilir…  

Birçok derginin mutfağında yer aldığınızı ve çok yoğun olduğunuzu biliyoruz. Aynı zamanda bilimsel çalışmalar için hazırlık ta yapıyorsunuz. 

Bu yoğunluğunuz arasında bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.